İ |
mam Hüseyın (a) hicri dördüncü yılında Şaban ayının beşiıci gününün akşamı, bir görüşe göre de üçüncü gününde dünyaya gelmıştır. Bazıları da, hicri üçüncü yılında Rebi`ul Evvel ayının sonlarında dünyaya deldiğini söylemışlerdir. İmam`ın (a) doğumu hakkında daha farklı rivayetler de mevcuttur.
İmam (a) dünyaya geldığınde, Cebrail bin melek ile bırlikte Resulullah`ın (s) huzuruna varıp febrikte bulundu. Fatımet`üz Zehra (aleyha selam) çocuğunu alıp Resulullah`a (s) götürdü. Paygamber onu görmekle neşat buldu ve Hüseyn adını verdi ona.
Ibn-i Abbas “Tabakat” kıtabında Abdullah b. Bekr b. Habıb-i Sahmi`den ve o da Hatem b. San`a dan şöyle rıvayet eder: Abbas b. Abdül Muttalib`in aevcesi Ümm-`ül Fazı şöyle dedi: Hüseyn (a) dünyaya gelmeden evvel, bir gece rüyamda, peylgamberın bedenınden bir parçanın ayrıldığını ve benim kucağıma bırakıldığımı gördüm. Rüyamı Resulullah`a (s) anlatıp tabir etmesini istedim. Buyurdu ki: Eğer rüyan sadık rüyalardan ise, kızım çok yakında bir erkek çocuğuna sahıp olacak ve ben de emzirmen için onu sana vereceğim.
Bir süre geçti ve Hz. Fatıma (a) bır erkek çocuğu dünyaya getirdi ve emzirmem iç onu bana verdiler. Bir gün onu Resulullan`a (s) götürdüm. O hazret, Hüseyn`i (a) alıp dizi üzerine oturttu ve öpmeye başladı. Bu arade Hüseyın (a) altını ıslattı ve bır damlası da peygamberin elbisesine düştü. Hızla ve şiddetle onu peygamberin kucağından öyle uzaklaş-tırdım ki ağlamaya başladı. Resulullah (s) öfkeli bir ses tonuyla: “Ağır ol Ümm`ül Fazl! Benim elbisem yıkanır: ama sen çocuğuma eziyet ettin” buyurdu. Ben Hüseyn`i (a) kendi halina bırakıp su getirmek için odadan çıktım. Döndüğümde Resulullh`ın (s) ağladığını gördüm. “Ey Allah`ın Resulü (s), neden ağlıyorsunuz” dedim. Peygamber:“Az önce Cebrail gelip ümmetimin bu çocuğu öldüreceği haberini verdi!” buyurdular.
Muhaddısler şöyle rivayet etmişler: Hüseyn (a) bir yaşını doldurduktan sonra muhtelif suretlerde ve yüzleri kırmızı renginde oniki melek Resulullah`ın (s) huzuruna varıp kanatlarını açarak şöyle dediler: “Ya Muhammed, kabil`in Habil`e yaptığı zülme oğlun Hüseyn (a) de uğrayacak, Habil`e verilen mükafan ona da verilecek ve onu öldürenler ise kabil`in düçar olduğu azaba düçar olacaklaı”.Bu arada göklerdeki bütün mukarreb melekler Resulullah`ın (s) huzuruna müşerref olup Hüseyn`in (a) öldürülme hadisesi hakkında tesliyette bulundu, Allah`ın bu şehadete karşılık tayin buyurduğu mükafat hakkında bilgi verdi ve Hüseyn`in (a) kabrinin toprağını Resullah`a (a) gösterdiler. Bu durum karşısında Peygamberin ağzından çıkan cümleler şunlar oldu: “Allah`ım! Oğlum Hüseyın`i (a) aşağılayanı aşağıla, onu öldüreni öldür ve amacına ulaştırma.
Hüseyn (a) iki yaşına girdiğınde Resullah (s) bir yolculuğa çıktı. Aniden yolda durup 'İnna lillahi ve ınna ileyhi raciun”- Bız Allah`ınız ve şüphesız O`na döneceğiz - dedi ve gözlerinden yaş süzüldü. Ağlamasının sebebini sordular. Buyurdu: “Şimdi Cebrail inip, kerbela denilen Fırat nehrine yakın bir yerde oğlum Hüseyn (a) öldürüleceği haberini verdi.” sordular: “Ya Resulullah (s), onun katili kimdir?' Buyurdu: “Yezid adında biridir. Şımdiden oğlum Hüseyn`in (a) öldürülüşünü ve defnedileceği yeri gözlerimle görür gibiyim.” Resulullah (s) bu üzücü seferden döndükten sonra minbere çıkıp bir hütbe okuyarak halka nasihatta bulundu sonra sağ elini Hasan`ın (a) ve sol elini de Hüseyn`in (a) başına koydu, yüzünü gökyüzüne çevirip dedi: “Allah` ım, Muhammed senin kulun ve peygamberindir: bu ikisi de benim Athar EhI-i Beyt`imden ve zürriyemin seçkinlerindendir. Onları dendi ümmetimin arasında halife bırakı-youm.Cebrail, bu oğlumun aşağılanarak öldürül-eceği haberini verdi bana. Allah`ım! Şehadeti ona mübarek kıl, onu şehidlerin serveri kıl, şehadetini de katilleri için kutlu kılma.'
Resulullah`ın (s) sözü buraya varınca mecliste bulunanların ağlama sesi yükseldi. peygamber buyurdu “Ona nasıl ağlar ve yardımına koşmazsınız?” Bunu dedikten sonra mesccidden çıktı. Kısa bir süre sonra yeniden mescide döndü, yüzünün rengi değışmişti. Yaşlı gözleriyle krsa bir hutbe okudu ve dedi:
“Ey ınsanlar, sizin aranızde iki büyük emanet bırakıyorum: biri kur`an ve diğeri Ehl-i Beyt`imdir. Onlar benim sevgi beslediğim kişilerdir, kalbimin meyverleridirler, benim canımdırlar. Onlar (kur`an ve Ehl- Beyt`im) kevser havuzunda bana gelinceye değin birbirlerinden ayrı düşmezler. Bilin ki ben kıyamet günü bu iki büyük emaneti bekleyeceğim. Allah Teala`nin sizden istememi emrettiği Ehli Beyt`ime sevgi dışında siz bir şey sormayacağım. O halde iyice düşünün, kalbinizde Ehl-i Beyt`imin düşmanlığını taşıyarak ve onlara zulmetmış olarak kıyamet günü beni mülakat etmeyin.
Bilmiş olun kıyamet günü ümmetim üç (farklı) bayrak altında bana gelecekler:
Bazıları siyah bir bayrak altında bana gelecekler. Bu görüntü melekleri ınletecektir. O bayrağın sahiğleri benim karşımda duracaklar. “ Sız kimsiniz?” diye soracağım onlara. Benim adımı unutarak diyecekler “Biz tevhid ehliyiz ve arabız” onlara “Ben arap ve acemin peygamberi Ahmed`im” diyeceğim. “senin ümmetindeniz” dıyecekler. “Benden sonra kur`an ve Ehl-i Beyt`im hakkında nasıl davrandınız?” dıye soracağım. Diyecekler: “kur`an-ı zayi ve emirlerine uymayı terkettik, senin Ehl-i Beyt`ini nabud etmek ve yeryüzünden silmek ıstiyorduk”.
Onlardan yüz çevireceğim ve onlar susuz bir halde ve siyah yüzleriyle benden uzaklaşacaklar.
Diğer bazilari gelecekler ve bunların bayrağı birinci grubun bayrağından daha siyah olacaktır. Bunlara “Aranızda bıraktığım iki büyük ve küçük emanet: kur`an ve Ehl-i Beyt hakkında nasıl davrandınız?” diye soracağım. Diyecekler ki: “kur`an`a karşı muhalefet ettik ve Ehl-i Beyt`ini de aşağılayarak darmadağın ettik ”. Onlara “Benden uzak durun” dıyeceğim. Onlar da yüzü kara ve susuz bir halde gidecekler.
Yüzlerinden nur yağan üçüncü bir grup da yanıma gelecekler ve ban onlara “Siz kimsiniz?” diye soracağımç
Onların cevabı: “Tevhid sözünü yücelten, takva ehli ve Muhammed`in (s) ümmetindeniz: dini ınançlarında sarsılma ve tereddüte yer vermeyan hak ehlinin mirasçılarıyız. Bız Aziz Allah`ımızın kitabı kur`an`ı elimize alarak helalını helal ve haramını da haram olarak kabul ettik. Peygamberimiz Muhammed`in (s) Ehı-i Beyt`ini sevdik, onları kendimiz gibi kabul ediğ onlara yardım etmede ve düşmanlarıyla sabaşmada ihmal etmedik” olacaktır.“Ne mutlu size” diyeceğim onlara Ben sizin peygamberiniz Muhammed`im (s), siz dünyada söylediğiniz gibi yaşadınız. Daha sonra kevser havuzundan onlara su vereceğim. Güler yüzle ve mutlu bir halde cennete doğru didecek ve orada ebedi olacaklardır.
O gün de akşam oldu ve mescidde bulunanlar dağıldılar, ancak Resulullah`ın (s) sözleri olduğu gibi halkın kulaklarında çınlamadaydı. Bulundukları her mecliste ve gittıkleri her yerde Hüseyn`in (a) öldürüleceğini anlattılar. Halk bu konu üzerinde titizlikle durdular ve bu hadiseyi gözleriyle görmeleri için beklemeye koyuldular sanki.
Hicri 60 yılının Receb ayında Muaviye öldü. Yezid Medine valisine - velid b. Utbe- bir mektup yazarak bütün medine halkından ve özellikle de Hüseyn`den (a) kendisi için biat almasını, biat etmediği takdirde başını bedeninden ayırıp kendisine göndermesini emretti. Velid, mervan`ı çağırarak ıstişarede bulundu ve görüşünü sordu. Mervan şöyle açıkladı konyla ilgili düşüncesini: “Hüseyn (a), yezid`e biat etme zilletine boyun eğmez. Eğer senin yerinde ben olsaydım, eğer senin gücün bende olsaydı hiç gecikmeden Hüseyn`i (a) öldürürdüm.” Velid buna karşı şöyle dedi: “Bu durumda böyle bir işe girişmektense dünyaya gelmez olaydım keşke. Asla bu zilletin yükünü omuzlarıma almam.”
Velid daha sonra elçi göndererek Hüseyn`i (a) evine davet etti. Hüseyn (a) Ehl-i Beyt`inden ve dostlarından oluşan otuz kişilik bir grupla Velid`in evine geldi. Velid Muaviye`nin ölüm olayını duyurdu ve Yezid için biat etmesini istedi. Hüseyn (a) biat meselesinin önemine değinerek, bunun gizlilikde yalılamayacağını dedi ve ekledi, halkı biat için daet edeceğin zamam bize de haber sal. Mervan dedi: “Hüseyn`in (a) sözüne kulak asma, mazeretini kabul etme ve eğer biat etmiyorsa onu sağ bırakma. ” Hüseyn (a) öfkelenerek şöyle buyurdu: “Vay olsun sana ey kötükadının oğlu! Benin öldürülmem için ferman mı veriyorsun? Andolsun Allah`a, sen yalan söyledin ve bu sözünde de kendini zelil ettin, aşağıladın.” Daha sonra Velid`e dönerek “ Ey emir (vali), biz nübüvvet Ehl-i Beyt`i ve risalet kaynağıyız, meleklerin inip kalktığı ev bizim evimizdir. Allah bizim hatırımıze rahmetini insanlarin yüzüne açtı ve sonu da bizim adımızla olacaktır. Yezid`e gelince. O fasık, içki içen, kan döken ve alenen günah işleyen biridir Benim gibi biri Yezid gibi birine biat etmez. Ancak siz de bu geceyi sabahlayın, biz de: siz de iyi düşünün, biz de o zaman hangimizin hilafet makamına daha layık olduğunu anlarız” dedi ve Velid`in evinden çıktı.
Mervan, Velid`e dönerek dedi: “Benim nasihatıma kulak asmadın ve söylediğimin aksine hareket ettin. ” Velid ona dedi: Vay haline! Ne yani, dinimi ve dünyamı kaybetmemi mi öneriyorsun bana? Andolsun Allah`a, yeryüzünün saltanatını bana verseler bile Hüseyn`i (a) öldürmem. Andolsun Allah`a, her kim elini Hüseyn`in kanına batırırsa. Allah`ın huzuruna çıktığında iyiliklerinin kefesi çok hafıf olacak ve bağışlanması da imkansız. Öyle birine Allah rahmet gözüyle bakmaz, onu günahtan arındırmaz ve çok elim bir azapta onu cezalandırır.”
O gece de sona erdi. Sabahın ilk saatlerinde Hüseyn (a) yeni bilgiler edinmek için evinden çıktı. Mervan`la karşılaşı yolda Mervan imam`a şöyle dedi: “Ya Eba Abdillah, ben senin hayrını isterim. Benim nasihatimi dinle ki saadete kavuşasin.” Hüseyn (a) “Nedir nasihatin, de de duyayım” buyurdu. Mervan dedi: “Ben Yezid b. Muaviye`ye biat etmeni emrediyorum. Çünkü bu hem dünyan hem ahiretin için en iyi olanıdır.” Hüseyn (a) dedi: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun - Şüphesiz biz Allah`a aitiz ve dönüşümüz de o`nadır- Şimdi İslam dinine veda etmek gerekir, çünkü peygamberin (s) ümmeti Yezid gibi birnin sultasina düçar olmuştur. Ben ceddim Resulullah`ın (s) Hilafet Ebu Sufyan oğullarına haramdır` buyurduğunu duydum.” Bır hayli konuştuktan sonra Mervan öfkeli bir şekilde ayrıldı.
Müellif der ki: Araştırmalarımız sonucu Hüse-yn`ın (a), şehadetinden ve karşılaşacğı olaylardan haberdar olduğunu ve yapması gerekenin de yaptıkları olduğunu anladık.
İsimlerini (Ğıyasu Sultan- il Vera li – Sükkan- is Sera) kitabında detayıyla zikrettiğim bazı ravilerin kendi belgeleriyle Ebu Cafer muhammed b. Babeveyh elkummi`den ve “Emali” kitabında da Mufazzal b. Ömer`dan naklettiklerine göre İmam Sadık (a) kendi babalarindan şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Hüseyin b. Ali (a) kerdeşi Hasan`ın (a) evine gitti. Kardeşinin durumunu görünce gözlerinden yaşlar süzüldü. Hasan (a): “Niye ağlıyorsun?” dedi. Hüseyn (a) “Size yapılan zulüm ve haksızlıklara ağlıyorum” dedi. Hasan (a): “Bana yapılan zulüm gizlide içirilen zehirdir, ki neticede zehirlenmeme ve öldürülmeme sebep olacaktır. Ancak senin düşeceğin duruma kimse düşmeyecek ya Eba Abdillah. Çünkü ceddimiz Muhammed`in (s) ümmetinden olduklarını iddia eden otuz bin kişi senin etrafını saracak, kanını akıtmak, saygısızlıkta bulunmak, seni öldürmek, aileni ve Ehl-i Beyt`ini esir etmak ve ganimet toplamak için tetikte bekleyecekler. Bu arada Allah da lanet ve gazabını Beni Ümeyye`ye yöneltecek, gökyüzü kan ağlayacak, toz- toprak savuracak herşey ve hatta çöllerdeki vahşi hayvanlar ve denizlerdeki balıklar senin musibetinde ağlayacaklar” dedi.
Bazılarına değındiğim bir cemaat, Ömer- i Nessabe`nin (r) naseb ilmi hakkındaki “Şafı” kıtabında senedini ceddi Muhammed b. Ömer`e dayandırdığı bir rivayeti bana nakletti. Ömer-i Nessabe(r) kitabında Şöyle demiş: Babam Ömer b. Ali b. Ebi Talip (a) dayılarıma (Akil`in oğulları) şöyle naklederdi: kardeşim Hüseyın (a) yezid`e biat etmeyince yanına gittim ve yalnız olduğunu gördüm ve şöyle dedim: “Canım feda olsun sana, kardeşin Hasan (a) babası Ali`den (a) naklederdi. “Bunu demek istıyordum ki ansızın ağlamaya başladım, feryadım yükseldi. Hüseyn (a) beni yanına oturtup buyurdu: “Benim öldürüleceğimi kardeşim sana söyledi mi?”Dedim ki: “Allah o günü göstermesin ey peygamberin oğlu” İmam Hüseyn (a): “seni babanın hakkına yemin veriyorum, bu haberi sana söyledi mi?” dedi. Dedim ki: “Evet, canım kardeşım mahfuz kalman için niye Yezid`e biat etmedin?” İmam Hüseyn (a) buyurdu: “Babam benim ve o`nun şehid edileceğini Resulullah`tan (s) nakletti ve benim kabrimin babamın kabrine yakın olacağını söyledi. Bildiğin bazı şeylerden benim habersiz olduğumu mu sanıyorsun? Andolsun Allah`a, asla zillete boyun eğmeyeceğim. Annem Fatimet`üz Zehra (a) ceddim Resulullah (s) ile mülakat ettiğinde ümmetin, onun zürriyesine yapmıa olduğu zulümlerden şikayet edecektir onun evlatlarına eziyet etmiş olanların hiç biri cennete girmeyecektir.
Müellif der ki: Bazı dar görüşlüler, öremcek kafalılar şehadetin ne denli büyük bir saadet olduğunu anlamaz ve bir insanın böyle bir durumda dendini tehlikeye atmasından Allah`u Teala`nın razı olmayacağnı sanırlar. Oysa ki Allah kur`an-ı Mecid bazı insanlara emrediyor ki nefsinizi öldürün:
“Tevbe ederk kendi Allah`ınıza dönün ve nefsinizi öldürün. Çünkü bu Allah`ınızın katında sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara - 54)
Belki de bu dar görüşlü insanlar:
“... ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın.” (Bakara - 195)
ayetinin şehadet hakkında olduğunu sanıyorlardır. Oysa ki böyle bir düşünce tümüyle yanlıştır. Şehadet ınsan için en büyük saadetlerdendir. “Maktel” kitabının yazarı bu ayetin tefsiri hakkında İmam Sadık`tan (a) bir rivayet nakletmiştir ve bu rivayetin ravisi Aslem`dir. “Nehavend veya başka bir savaşa katılmıştık. Müslümanlar savaşmak için saflarını düzenlediler ve düşman da karşımızda saf düzenlemesi yaptı. Hiçbir savaşta bu kadar uzunluk ve genişkte saflar görmemiştim. Rumlar şehrin duvarına sırtını dönerek savaşa hazırlanıyorlardı. Bu arada bir müslüman saftan ayrılarak düşmana saldırdı. Gören müslümanlar “lailahe illallah” dedi, kendi eliyle kendini tehlikeye attı (Bakara, 195. ayete istinaden). Bunu duyan Ebu Eyyüb Ensari şunları söyledi: “Siz şu ayeti, düşmana saldırarak şehadete kucak açan bu adam hakkında tevil etmedesiniz. Oysa kı bu doğru değil ve bu ayet bizim hakkımızda nazil olmuştur. Çünkü biz Resulullah`a (s) yardım ettik, kendi aile ve mallarımızdan el çektik, kendi işimizi yoluna koymadık ve neticede yaşantımızın düzeni bozuldu. Durum böyle olunca kendi yaşantımızı düzene sokmak için Resulullah`a (s) yardım etmemeye karar verdik ve bundan ötürü de:
“... ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın.” (Bakara – 195)
ayeti nazil oldu. Ayetin demek istediği şudur: Eğer Resulullah`a (s) yardım etmez ve evlerinize çekilirseniz kendi elinizle kendinizi bedbaahtlığa itmiş ve Allah`ı gazaoplandırmış olursunuz. Bu ayet, evlerine çekilmeye karar veren bizleri reddetmakte ve İslam düşmanlarıyla savaşmaya teşvik etmektedir, düşmana saldırarak müslümnları da bu işe teşvik eden biriyle ve ya Allah yolunda cihad ederek uhrevi sevaba nail olmak isteyenlerle hiçbir alakası yoktur bu ayetin. Allah`ın evliyası hak yol uğrunda alacakları kılıç ve mızrak yaralarından dehşete kapılmazlar. “Bu kitapta işleyeceğimiz bazı konumuzu daha bir aydınlatacaktır.
Muhaddisler, Hüseyn`ın (a) Velid b. Utbe ve Mervan`la mülakatını şerhiyle yazdıktan sonra şunları yazmaktalar: O gecenin sabahı Hicri 60 yılının Şaban ayının üçüncü gügü Hüseyın (a) Mekke`ye doğru hareket etti. Şaban ayının kalan bölümünde, Ramazan Şevval ve zi`l kảde aylarında Mekke`de bulundu. Abdulluh b. Abbas ve Abdullah b. Zübeyr İmam Hüseyn`in (a) huzuruna müşerref olup “siz mekke`de kalın” dediler. İmam buyurdu: “Ben Resulullah`tan (s) bir emir almışım ve onu yerine getirmeliyim.”
İbn-i Abbas Hüseyn`den (a) ayrılıp çıktı ama “va Hüseynaş!” diyerek yürüyordu. Daha sonra Abdullah b. Ömer Hüseyn`in (a) yanına gelip dedi: “İyisi mi bu dalalete düşen insanlarla uzlaşmaya bak ve savaşa girişme.” İmam Hüseyn`in (a) cevabı şu oldu: “Yahya b. Zekeriyya`nın (a) başının kesilerek İsrailoğullarından bir serkeşe hediye edilmesinin, dünyanın alçaklığından olduğunu bilmez misin? Bilmez misin ki İsrailoğullaı şafağın söküşünden güneşin doğuşuna kadar yetmiş peygamberi öldürüyor ve sonra da hiç bir şey olmamış gibi pazara giderek alış verişlerini yapıyorlardı. Fakat Allah onları cezalanırmada acele etmedi, onlara mühlet verdi ve bu mühltten sonra çok katı bir şekilde onlardan intikam aldı. Ey Abodullah! Allah`ın hışım ve gazabından sakın ve bana yardım hususunda ihmal etme.”
Küfe halkı Hüseyn`ın (a) Mekke`ye geldiğini ve Yezid`e biat etmediğini duyunca Süleyman b. Surad-i Hüzai`nin evinde toplandı. Süleyman kalkıp bir takım konuları hatırlattıktan sonra şu cümlerlerle sözünü noktaladı: “Ey şialar, hepiniz biliyorsunuz ki Muaviye öldü ve hesap vermek için Allah`ının huzuruna gitti, yaptıklarının hesabını orda verecek ve oğlu Yezid onun yerine oturdu. Şunu da biliyorsunuz ki Hüseyn b. Ali (a) ona biat etmedi ve Beni Ümeyye zalimlerinin şerrinden korunmak için Allah`ın evine sığındı. Sizler onun babasının şialarısınız, bugün Hüseyn`in (a) sizin yardımlarınıza ihtiyacı var. Eğer ona yardım edeceğinize ve düşmanlarıyla savaşacağınıza inanıyorsanız hazır olduğunuzu yazıp ona bildirin. Eğer tembellik edecekseniz şayet, onu kendi haline bırakın ve en azından aldatmayın.” Bu konuşmadan sonra şöyle bir mektup yazdılar:
Bismillahirrahmanirrahim
Süleyman b. Surad-ı Hüzai, Musayyib b. Necibe, Rüfaet ibn-i Şeddad, Habib b. Mezahir, Abdullah b. Vâil, müminlerden ve şialarından Hüseyn`in (a) huzuruna arzedilir.
Selamun Aleykum!
Hamdolsun Allah`a ki senin ve babanın düşmanını helak etti. O zalim ve hunhar ki ümmetin idaresini onlardan selbedip zulüm ve haksızlıkla tasarrufta bulundu, müslümanların beyt`ül malını gasbetti, onların rizasını almadan kendini yetkir sahibi ilan etti, iyileri katletti ve kötülere dokunmadı, Allah`ın malını zalimlerin ve serkeşlerin serveti haline getirdi. Semud Allah`ın rahmetinden uazk olduğu gibi o da uzak olsun! Şimdi bizim senden başka İmam ve önderimiz yoktur. Zahmete katlanıp bizim Şehrimize gelmeniz çok uygun olacaktır. Sizin vesilenizle Allah`ın bizi saadet yoluna hidayet etmesi tarafımızca ümid edilmektedir. Küfe valisi Nüman b. Beşir dar`ül emaretedir, fakat biz onun Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyor`e bayram günleri onunla birlikte namazgảha gitmiyoruz. Eğer bize gelecek olursanız onu küfe`den çıkarır Şam`a göndeririz.
Selam olsun sana ey peygamberin evladı ve babanın pak ruhuna. Allan`ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
La havle ve la kuvvete illa billah`il aliyy`il azim.
Bu mektubu yazıp gönderdiler. İki gün bekledikten sonra yeniden her biri bir kaç kişinin imzasını taşıyan yüzelliye yakın mektubu bir grup insanla İmam Hüseyn`e (a) gönderdiler. Mektupların her birinde o hazret davet edilmişti. Hüseyn (a) bunca mektubun gelmesine rağmen sessiz beklemedeydi ve onların mektubuna cevap vermiyordu. Nitekim bir gün altıyüz mektup aldı ve diğer mektuplar da peyderpey İmam`a (a) takdim edilmedeydi. Öyle ki mektupların sayısı onikibine vardı. Daha sonra kufe halkının en son mektubu Hảni b. Hảni sebîi ve Said b. Abdullah Hanefi tarafından İmam Hüseyn`e (a) takdim edildi.
Mektup şöyleydi:
“Bismillahirrahmanirrahim
Hüseyn (a) ve babası Emir`ül Mümin`in (a) şialarından Hüseyn b. Ali`nin (a) huzuruna:
Selamun Aleykum
İnsanlar sizi beklemekteler ve sizden başkasını istemiyorlar. Ey peygamberin evladı, çok çabuk bize doğru hareket et. Çünkü bahçeler yeşile bürünmüş, meyveler olgunlaşmış, bitkiler yeşermiş ve yeşil yapraklar ağaçların güzelliğine güzellik katmıştır. Bize gel, çünkü amada ve mücehhez orduna gelmiş olacaksin.
Allah`ın selamı, rahmet ve bereketi size ve babanızın üzerine olsun.
Hüseyn (a) mektubu okuduktan sonra onu getiren iki kişiye “ Bu mektubu kimler yazdı?” diye sordu. “Ey Resulullah`ın (s) evladı, bu mektubu Şebes b. Rib`i, Haccar b. Abcer, Yezid b. Haris, Yezid b. Rüveym, Urvet`ibn-i kays, Amr b. Haccac ve Muhammed b. Ömer b. Utarid gönderdi” dediler.
Hüseyn (a) kalkıp Rükn ile Makam arasında iki rekat namaz kıldı. Allah`tan bu olayı hayırlı kılmasını istedi. Daha sonra Müslim b. Akil`-i çağırdı ve durumu anlattı ve halkın göndermiş olduğu mektupların cevabını yazarak Müslim`le gönderdi. İmam (a) mektubunda onların isteğini olumlu bulduğunu belirterd şöyle yazmıştı: “Ben, amcam oğlu Müslim b. Akil`i size gönderiyorum ki sizin hedefinizi öğrenip bana bilirsin.”Müslim mektubu alıp Küfe`ye geldi. Küfe halkı Hüseyn`in (a) cevap göndermesine ve Müslim`in gelmesine sevindiler ve Müslim`i Muhtar b. Ebi Übeyde-i Sakafi`nin evinde ağırladılar. Şialar Müslim`i görmek için grup grup geliyorlardı ve Müslim de gelen her gruba İmam Hüseyn`in (a) mektubunu okuyordu. Gözleri sevinçten yaşarıyordu ve biat ediyorlardı. Nitekim biat edenlerin sayısı onsekizbine ulaştı.
Abdullah b. Müslim-i Bahili, İmaret İbn-i Velid ve Ömer b. Sa`d Yezid`e bir mektup yazarak Müslim`in geldiğini bildirdiler ve Nüman b. Beşir`in küfe valiliğinden azledilerek yerine bir başkasının atanmasını istediler. Yezid, Basra valisi olan Ubeydüllah b. Ziyad`a mektup yazarak küfe valiliğini ona verdiğini bilirdi. Müslim ve Hüseyn`in (a) olayını da yazarak Müslim`i tutuklamasına ve öldürmesine dair desin emir verdi. İbn-i Ziyad mektubu okuduktan sonra küfe`ye gitmek üzere hazırlık yapmaya koyuldu.
Hüseyn (a), Yezid b. Mes`ud Nehşeli ve Münzir b. Carud-i Abdi gibi Basra büyüklerine mektup yazarak kendisine yardim ve emirlerine itaat etmerleri gerektiğini belirtmiş ve mektubu da kendi kölesi süleyman`la göndermişti. Yezid b. Mes`ud Beni Temim, Beni Hanzele ve Beni Sa`d kabilelerini biraraya toplayarak şöyle hitab etti: ” Ey Temim oğulları, sizin aranızdaki makam ve mevkimi nasıl görüyorsunuz?” “Andolsun Allah`a ki çok iyi ve yüce bir makama sahipsin. Senin varlığınla kabilemiz varlığını korumuştur ve en büyük iftihar sana mahsustur. Herkesten yüce ve herdesten öncesin.” Bunun üzerine Yezid b. Mes`ud şöyle devam etti sözlerine: “Sizi buraya toplamamın bir sebebi var. Sizinle istişarede bulunmak istiyor ve yardımınızı bekliyorum.” Andolsun Allah`a, dediler: nasihat etmekten çekinmez ve düşüncerlerimizi takdim ederiz. Şimdi amacını söyle.” Yezid b. Mes`ud dedi: “Ey Temimoğulları, öncelikle bilmelisiniz ki Muaviye öldü. Andolsun Allah`a, çok alçak ve değersiz bir ölüdür ki yokluğunda üzüntü duyulmaz. Bilin ki onun ölmesiyle zulüm ve günah kapıları kırıldı, zulüm temelleri sarsıldı. Muaviye halktan biat alarak oğlu Yezid`in saltanatını sağlamlaştırmak istedi. Heyhat, böyle olamaz. Andolsun Allah`a, çalıştı ve çaba harcadı ama iş zaafa uğradı ve sarsıldı, hilekarlarla meşveret etti ama rezil oldu.
Şimdi de içkici ve fasid oğlu Yezid onun yerine oturmuş ve halifelik iddiasında bulunmaktadır. Müslümanların rızasını almadan kendini onların emiri olarak tanıtmaktadır. Oysz ki ne sabrı var ne de ilmi. Hak yolundan ayağını koyacağı kadarını bile bilmez.
Öyleyse ümmeti nasıl yönetebilir? “kat`i olarak Allah`a yemin ederim ki dini muhafaza etmek için Yezid`le savaşmak müşriklere karşı cihad etmekten daha hayırlıdır.” peygamberimizin kızının oğlu Hüseyn b. Ali (a) ise yüce. Asil ve iyi düşünceli biridir. Fazileti vasfedilemez ve ilmi de sonsuzdur. O, hilafete daha layıktır, çünkü İslam`daki geçmişi parlak, yaşı olgun ve Resulullah`a (s) olan yakınlığı da herkesçe bilinmektedir. Küçüklere karşı şefkatli ve büyüklere karşı da iyilikle davranandır. O en güzel İmam ve önderdir ki Allah onunla hüccetini sizlere tamamlamış ve saadet yolunu. Göstermiştir. O halde hakkın nuru karşısında gözlerinizi kaybetmeyin ve hidayet yolunu tanımadan batıl kuyularına düşmeyin. Sahr b. Kays cemel savaşında sizin itibarınıza gölge düşürdü, ancak bugün peygamberin evladına yardımda bulunarak o lekeyi silebilirsiniz. Andolsun Allah`a, her kim ona yardim etmezse çocukları zelil olur ve yakınlarını kaybeder. Bilin ki ben savaş için kuşanmış ve zırhımı giymişim. Şunu da bilmelisiniz ki her kim öldürülmezse nitekim ölecektir ve firar insanı kurtarmayacaktır.
Allah sizlei bağışlasın. Sözlerime müsbet cevap verin.”
Beni Hanzele söze başlayarak şöyle dedi: 'Ey Eba Halid, biz senin yayındaki oklar gibiyiz: hangi hedefe yöneltirsen oradan şaşmaz. Biz senin kabilenin süvari ve piyade askerleriyiz, bizi hangi savaşa gönderirsen zafer ve fetih senin olacaktır. Andolsun Allah`a, hangi girdaba atılsan biz de seninle olacağız: hangi zorlukla karşılaşsan senin yanında yer alacağız. Andolsun Allah`a, kendi kılıçlarımızla sana yardım edecek ve kendi bedenlerimizle seni koruyacağız. Şimdi ne yapmak istiyorsan gecikmeden yap.”
Onlardan sonra Beni sa`d şöyle başladı söze:
“ Ey Eba Halid, senin emrinden çıkmak ve sana muhalefet etmek bizim yanımızda en çirkin ve en kötü düşmandır. Fakat sahr b. Kays, bizi savaş yapmamaya emretmiştir ve bizce en doğru olanı budur ve şimdiye kadar de savaş yapmadığımız için izzetimizi koruduk. Madem durum bundan ibaret, istişarede bulunmamız için bize mühlet ver. Daha sonra görüşümüzü bildireceğiz.” Bu arada Beni Temim söze başladı:
“Ey Eba Halid, biz senin kabilendeniz ve seninle ant içmişiz. Eğer öfkelenirsen öfkelenecek ve sefere çıkarsan yanında olacağız. Emir senin elindedir, emret icabet ve itaat edelim.” Yezid b. Mes`ud Beni Sa`d`a dönerek şunları dedi:
“Ey Beni Sa`d kabilesi, andolsun Allah`a, eğer Hüseyn`e (a) yardım etmezseniz, Allah aranızdan fitne ve kan dökmeyi kaldırmayacak ve her zaman birbirinizle savaşacaksınız.”
Daha sonra Hüseyn`e (a) şu mektubu yazdı:
“ Bismillahirrahmanirrahim,
Mektubunuzu ziyaret ettim ve beni emirlerinize itaat etme saadetine kavuşmak için davette bulunduğunuzu anladım. Allah, yeryüzünü, hayırda bulunan, kurtuluş ve saadete yönetten birinden boş bırakmaz. Siz Allah`ın insanlara hücceti ve yeryüzündeki emanetisiniz. Siz Tayyib Ahmedi (s) şeceresinin dallarısınız. Onun aslı peygamber-i Hatem (s) ve siz de onun dallarısınız. Ferah ve neşat içinde bize gelin, çünkü ben Beni Temim`i size yardım etmek üzere hazırladım. Şimdi onların sana yardımda bulunmak için olan meyilleri, suya doğru koşan çok susuz develerin suya meylinden daha fazladır. Beni Sa`d`ı da sana yardım etmeleri için hazırlamış bulunuyorum. Onların sinelerinde taşıdıkları kini, ateşin ve öğütle yorğrulmuş sözlerle yıkamışım.
Hüseyn (a) bu mektubu okuyunca çok sevindi ve onun hakkında şöyle dua etti:
“Allah, kiyametin korkutucu ve ürkütücü gününde seni korusun, aziz kılsın ve susuzluğun doruğa ulaştığı gün seni sirảb etsin.”
Bu mektubu gönderen Yezid b. Mes`ud, Hüseyın`in (a) huzuruna gitmek ve yardımda bulunmak için hazırlandı. Fakat Barsra`dan hareket etmeden önce Hüseyn`in (a) şehid edildiği haberini aldı, çok ağladı ve çok üzüldü.
Yezid b. Mes`ud Hüseyn`in (a) mektubuna böyle yanıt verdi. Münzir b. Carud ise - onun kızı Bahriyye İbn-i Ziyad`ın zevcesi idi - Hüseyn`in (a) mektubunu görence İbn- i Ziyad`ın bir komplosu olduğunu düşünerek, mektubu da mektubu getireni de İbn-i Ziyad`a teslim etti. Ubeydullah b. Ziyad hiç bekletmeden elçiyi dar ağacına astı, kendisi minbere çıkarak hutbe okudu ve Basra halkına muhalefet ettikleri ve ayaklnma başlattıkları taktirde tehditler savurmaya başladı. O geceyi Basra`da geçirdi. Sabah olunca kardeşi osman b. Zidyad`ı kendi yerine bıkarak hızla küfe`ye yöneldi. Küfe`ye yaklaşınca bineğinden indi ve güneşin batmasını bekledi. Akşamın ilk saatlerinde küfe`ye girdi. Hava karanlık olduğundan küfe halkı Huseyn`in (a) geldiğini zannederek birbirlerine müjde verdiler. Ona yaklaştıklarında İbn-i Ziyad olduğunu görüp dağıldılar. İbn-i Ziyad da valilik sarayına girerek geceyi orda geçirdi.
Sabahın ilk saatlerinde dar`ül emảretten çıkarak vaaz kürsüsünde hutbe okudu ve halkı Yezid`e muhalefet etmekten sakındırdı ve onu itaat etmerleri için ihsan vaadinde bulundu.
Müslim b. Akil İbn-i Ziyad`ın küfe`ye gldiği haberi duyunca, kendisinin kufe`de olduğundan haberdar ve kendisine engel olabileceğini düşünerek Muhtar`ın evinden çikıp Hani b. Urve`nin evine gitti. Hani Müslim`i evine aldı. O günden sonra şialar onun evine gelip gitmeye başladılar. İbn-i Ziyad da Müslim`in yerini bulabilmek için casuslar görevlendirdi. Müslim`in, Hani`nin evinde saklandığını öğrenınce Muhammed b. Eş`as, Esma b. Harice ve Amr b. Haccac`ı çağırarak onlara dedi: “Neden Hani bizi görmeye gelmiyor?” “Bilmiyoruz, dediler: encak Hani`nin hastalandığını söylüyorlar.” İbn-i Ziyad: “iyileştiğini duydum, evinin kapısının arkasında oturuyormuş. Eğer hasta olduğunu bilseydim, görüşüne giderdim. En iyisi siz gidin, bizim hakkımızı zayi etmemesini ve göüşümüze gelmesini söyleyin. Ben, onun gibi Arap büyüklerinden olan birinin benden uzak durmasını ve hakkının heba olmasını istemem” dedi. Bu üç kişi gecenin girmesiyle Han-i`nin evine gelip dediler: “Neden valiyi görmeye gelmiyorsun? Oysa ki o senin durumunu sordu ve eğer dedi, hasta olduğunu bilsem görüşüne giderim.” Hani, “Hasta olduğum için gelemedim” dedi. Cevaben dediler ki İbn-i Ziyad, geceleri evinin kapısının arkasında oturduğunu öğrenmiş ve görüşüne gitmediğinden dolayı da sana kırgındır. Güç sahibi biri, senin gibi kabilesinin büyüğü olan kimsenin itinasızlığına tahammül edemez. Biz seni ant veriyoruz, giyin- kuşan birlikte onu görmeye gidelim. ” Hani elbisesini giyip bineğine bindi ve beraberce gittiler. Emirlik sarayına yaklaştıklarında, acı olayların kendisini beklediğini hissediyor gibiydi. Bu yüzden Hisan b. Esma b. Harice`ye “Ey kardeşimin oğlu, andolsun Allah`a ben bu İbn-i Ziyad`dan korkuyorum. Sen ne düşünüyorsun?” dedi. Andolsun Allah`a, amcacığım dedi, ben senin açından hiç korkmuyorum ve sen de bu düşünceleri kafandan çıkar. Ancak Hisan, İbn-i Ziyad`ın neden Hảni`yi çağırdığını bilmiyordu. Hani beraberindeki kişilerle İbn- i Ziyad`ın yanına geldi. Ubeydullah b. Ziyad Hani`yi görünce “Hain kendi ayaklarıyla sana geldi. ” dedikten sonra yanında bulunan şureyh-i Gảzi`ye dönerek Hani`ye işaretle Amr b. Ma`di kerb-i Zübeydi`nin şiırini okudu ve şunu anlatmak istedi:
Ben Hani`nin yaşamasını istiyorum, o ise evinde oturmuş benim aleyhimde komplo kuruyor. Hani, ne demek istiyorsun? Dedi. İbn- i Ziyad “sus, dedi, emir`ül müminin ve müslümanlar aleyhinde evinde dönen dümen nedir? Müslim b. Akil`i evine getirir ve onun için silah ve savaşçı tedarik eder ve komş-ularının evinde saklarsın öyle mi? Bunları bilme-diğimi mi sanırsın? Hani, ben dedi, böyle birşey yapmamışım. İbn-i Ziyad, “sen bunları yapmışsın” dedi Hani yine inkar etti. İbn-i Ziyad “kölem Makıl`i sesleyin” dedi. Makil, İbn- i Ziyad`ın kölesiydi, Müslim ve adamları hakkında birçok bilgi edinmiş ve onların birçok sırrını çözmüştü Makil gelip İbn-i Ziyad`ın yanında durdu. Hani onu görünce casus olduğunu anlayınca “Ey emir, Müslim`i ben davet etmedin, onun kendisi benim evime sığındı ve ben de onu reddedemedim. Bu yüzden onu ağırlamak ve korumak benim görevim. Madem bundan haberin olmuş izin ver gidip evimden çikmasını isteyeyim ve böylece de yüklendiğim sorumluluktan çikmış olurum. İbn-i Ziyad “Andolsun Allah`a, Müslim`i buraya getirmeden benim yanımdan ayrılamazsın. ” dedi. Hani “Andolsun Allah`a, onu buraya getirmem, öldüresin diye misafirimi sana teslim etmem” dedi.
İbn - i Ziyad: Andolsun Allah`a, onu burada hazır etmelisin.
Hani: Andolsun Allah`a, onu getirmem.
Müslim b. Amr-i Bahili, Ey Emir, Hảni`yle yalnız kalmak ve birşey söylemek ıstiyorum.
Dedi ve Hảni`yi alıp dar - ul emarenin ir köşesine götürdü. İbn - i Ziyad onları görüyor ve yüksek sesle konuştuklarını duyuyordu.
Müslim b. Amr - i Bahili : Ey Hani, seni Allah`a ant veriyorum, kendi ölümüne sebep olma ve kabileni de belaya salma. Andolsun Allah`a, ben seni ölümden kurtaracağım. Müslim b. Akil bunların amcaoğludur, oun öldürmez ve zarar vermezler. Onu teslim et. Bu, sana nd ayıp getirir ne de horlanmana sebep olur. Çünkü sen onu sultana teslim etmiş olursun ve sultana teslim etmek de ayip depildir.
Hani: Andolsun Allah`a, bu rezillik ve aşağılık getirir. Benim emanımda, misafirim ve peygamberin evladının elçisi olan birni düşmana teslim etmek benim için bir lekedir, ayıptır. Oysa ki ellerim sağlam ve bir hayli de dostum var. Hatta kimse yardım etmese ve yalnız kalsam dahi, ölürüm de onu teslim etmem.
Müslim b. Amr Hảni`yi yemim vermeye başlayınca Hani, andolsun Allah`a, dedi, oun İbn- Ziyad`d teslim etmem. İbn-i Ziyad bunu duydu.
İbi- i Ziyad, oun yanıma getirin.
Yanına götürdüler, İbn-i Ziyad yeniden söze başladı: Andolsun Allah`a, Müslim`i buraya getirmelisin, aksi taktirde başını bedetninden ayırırım.
Hani: Eğer bunu yapacak olusan, evinin etrafı kılıçlarga çevrilir.
İbn-i Ziyad: Bre zavallı, beni kılıçlarla mı korkutuyorsun?
Hani kabilesinden olan adamların onun sesini duyuyor olduklarını sanıyordu.
Ubeydullah İbn-i Ziyad “onu yanıma getirin” dedi. Yanına götürdüler. Elindeki çubukla Hani`nin alnına, burnuna ve yüzüne vurmaya başladı. O kadar vurdu ki burnu kırıldı, elbiselerı kana bulandı. Alnından ve yüzünden ayrılan et parçaları sakalına sarktı ve sonunda İbn-i Ziyad`ın elindeki çubuk kırıldı. Hani elini uzatıp nöbetçilerden birnin kılıcını aldı ama nöbetçi sıkıça tuttu onu. İbn-i Ziyad, “onu tutun” diye bağırdı. Hani`yi tutup sürüklediler ve odalardan birine kapattılar. İbn-i Ziyad`ın emriyle birçok nöbetçi dikildi kapıya. Bu arada Esma b. Harice ve bir görüşe göre de Hisan b. Esma yerinden kalkıp dedi “Ey emir, sen bize Hani`yi getirmemizi emrettin ve biz de getirdik. Yüzünü parçaladın, burnunu kırdın ve sakalını kanıyla boyadın, onu öldürebileceğini mi sanıyorsun?” İbn- i Ziyad öfkelendi ve “sen de bizim yanımızda kalacaksın” dedi. O kadar dövüldü ki sonunda susmak zorunda kaldı. Daha sonra onu bağladılar ve sarayın bir köşesine hapsettiler. Kendini bu halde görünce “İnna lillahi ve inna ileyhi raciün” dedi. Sanki birden saraya girmeden önce Hani`nin söylediklerini hatırlar gibi oldu ve “Ey Hani, şimdi ben öldürüleceğimi sana söyleyebilirim.” dedi.
Amr İbn - i Haccac - kızı Rüveyha Hani`nin zevcesiydi Hani`nin katledildiğini duyunca Mazhec kabilesini toplayarak dar`ül emareyi muhasara etti ve bağırdı: “Ben Amr İbn-i Haccac ve bunlar da Mazhec kabilesinin büyükleri ve süvarileri. Biz padişaha karşı muhalefet etmemiş ve müslümanların cemaatinden de ayrılmamışız. Ancak büyüğümüz ve efendimiz Han-i`nın öldürüldüğünü duyduk.” İbn-i Ziyad onların toplandığından ve sözlerinden haberdar olup şureyh-i Gazi`ye “Git Hani`yi gör ve ölmediğini de kabilesine söyle” dedi. Şureyh gidip Hani`yi gördü ve kabilesine dönüp öldürülmediğini söyledi. Mazhec kabilesi de bu haberle yetinerek dağıldılar.
MÜSLİM İBN-İ AKİL`İN BAŞKALDIRISI
Müslim, Hani`nin öldürüldüğünü duyunca kendisine biat edenlerle birlikte İbn- i Ziyad`la savaşmak için evden çıktılar. Ubeydullah dar`ul emareye sığındı, kapıları kapattı ve askerleri de Müslim`in dostlarıyla savaşmaya başlakı. İbn-i Ziyad`ın adamları sarayın üstüne çıkarak Müslim`in ashabını Şam ordularının gelişiyle tehdit ediyorlardı. O gün böylece geçip akşam oldu, karanlık çöktü. Müslim`in dostları birbirlerine “Fitne ateşini neden biz körükleyelim? En iyisi evlerimizde oluralım, Müslim ve İbn-i Ziyad`ın işine karışmayalım, Allah onların arasını ıslah etsin” diyerek dağıldılar. On kişiden başka kimse kalmadı Müslim`in yanında. Müslim akşam namazını kılmak için mescide geldiğinde o on kişi de ayrılmıştı. Müslim durumu görunce kimsesiz bir halde mescitten ayrıldıktan sonra küfe sokaklarında yürümeye başladı ve Tav`a diye bilinen bir kadının evinin önüne geldi. Ondan su istedi. Müslim kadının getirdiği suyu içtikten sonra ona sığınmak istedi. Kadın Müslim`i evine aldı ancak oğlu durumu İbn-i Ziyad`a bildirdi. Ubeydullah Muhammed b. Eş`as`ı sesledi ve bir grup askerle gidip Müslim`i getirmesini emretti. Bunlar kadının evinin arkasına kadar geldiler. Müslim atların nal sesini duyunca zırhını giydi, atına bindi ve onlarla savaşarak birkaçini öldürdü. Muhammed b. Eş`as: “Ey Müslim, sen emandasın” diye bağırdı. Müslim “Hilekar ve günahkar insanların emanı eman eman olmaz” dedi ve savaşa devam etti. Hamran b. Malik-i Has`ami`nin şiirlerini okumaya başladı:
And içmişim, ölüm şerbetini olanca zorluk ve acılığıyla içsem dahi mertlikle öleceğim. Bana hile yapılarak gururlandırılmak ve sonra de esir edilmekten hoşlanmam. Serin ve tatlı suyu acı suya karıştırmayı sevmem. (yani, savaş meydanında şecaat ve cesaretten vazgeçip kendimi düşmanın eline teslim etmem) Dünyada herkes birgün zorluğa düşer, ancak ben kılıcamla size vuraacak, hiçbir ziyan ve zarardan da korkmayacağım.
İbn- i Ziyad`ın adamları “Ey Müslim, Muhammed b. Eş`as sana yalan söylemiyor ve seni aldatmıyor” diye bağırdılar. Müslim hiç itina etmedi bunlara, bir süre daha savaştıktan sonra aldığı kılıç ve mızrak yaraları sonucu halsız kalınca düşman da saldırısını yoğunlaştırdı. Namerdin biri mızrağıyla arkadan vurarak Müslim`i attan düşürdü. Esir alıp İbn-i Ziyad`a götürdüler, fakat Müslim ona selam etmedi. Nöbetçilerden birı: “Emire selam et” dedi.
Müslim: yazıklar olsun sana, o benim emirim değildir.
İbn-i Ziyad: Ziyanı yok, selam etsen de etmesen de öldürüleceksin.
Müslim: Beni öldürecek olman pek önemli değil. Çünkü senden daha alçak olanlar benden çok daha üstün olanları ölürmüşler. Ayrıca senin insanları kalleşce öldürmen, feci bir şekilde işkence etmen ve düşmana karşı galip gelince en kötü muamelede bulunman başkalarına bir şey bırakmıyor zaten. Hakikaten de bu habislikler için senden daha iyisi olamaz.
İbn - i Ziyad: Ey günahkar ısyancı, sen imamına başkaldırdın, müslümanların topluluğunu dağıttın, fitne ve isyan çıkardın.
Müslim: Ey Ziyad`ın oğlu yalan söyledin. Müslümanların topluluğunu Muaviye ve oğlu Yezid dağıttı. Fitneyi de sen ve baban ziyad İbn-i Ubeyd – Ubeyd, sakif kabilesinden olan Beni İlac`ın kölesiydi- çıkardınız. Allah`ın bana şehadet nasip buyuracağını arzulamaktayım ve bunu da en habis birnin eliyle gerçekleştirecektir.
İbn-i Ziyad: Ey Müslim, bir makim elde etmek istedin ve bunun için de girişimde bulundun ama Allah bunu istemedi ve o makamı ehline bıraktı.
Müslim: Ey Mercane`nin oğlu, o makama kim daha layıktır?
İbn-i Ziyad: Yezid b. Muaviye.
Müslim El- hamdülillah! Bizimle sizin aranızda Allah`ın hükmetmesine biz razıyız.
İbn-i Zıyad: Yoksa hilafette senin de payın olkuğunu mu düşünüyorsun?
Müslim: Andolsun Allah`a, zannetmiyorum: buna yakinim var.
İbn-i Ziyad: söyle, neden bu şehre geldin? Onun düzenle çalışan işlerini neden karıştırdın ve ihtilaf çıkardın?
Müslim: Ben isyan ve ihtilaf çıkarmak için bu şehre gelmedim, ancak siz kötülüklerde bulundunuz, iyilikleri ortadan kaldırdınız, halkın rızasını almadan kendinizi onların emiri gösterdiniz, Allah`ın razı olmadığı işlere halkı yönelttiniz ve onların içinde İran ve Rum padişahları gibi davrandınız diye biz geldik, ki halkı iyiliklere davet ve fenalıklardan sakındıralım, insanları kur`an - ın emirleri ve islam peygamberinin kanunlarına itaat ettirelim ve biz bu liyakat ve yeterliliğe sahibiz.
İbn-i Ziyad ona, İmam Ali (a) ve Hüseyn`e (a) küfretmeye başladı. Müslim “küfredilmeye sen ve baban daha layıktır. Ey Allah`ın düşmanı, istediğini yap” dedi.
İbn-i Ziyad, Müslim`i dar- ul emarenin üstüne çıkarıp öldürmesi için Bekr b. Hamran-ı görevlendirdi. Müslim sarayın üstüne. Çıkıncaya kadar Allah`ı zikrederek yürüyor, mağfıret diliyor ve Resulullah`a (s) selam göneeriyordu. Sarayın üstüne vardıklarında başını bedeninden ayırdılar.
Onu şehid eden şahıs büyük bir korku ve panik içinde aşağı indi.
İbn-i Ziyad: Ne oluyor sana?
Katil: Ey emir, Müslim`i öldürdüğüm an siyah ve çirdin yüzlü biri karşımda durmuş parmaklarını ısırıyordu. Onu görünce öylesine korktum ki şimdiye kadar hiç öyle korkmamıştım.
İbn- i Ziyad: Belki de Müslim`i öldürmekle bu korkuya kapılmışsın.
Daha sonra Hani`yi getirmelerini emretti. Onu da öldürmek için İbn-i Ziyad`ın yanına götürdüler. Bu esnada Hani durmadan “peki nerdesiniz ey Mazhec kabilesi, nerdesiniz benim yakınlarım ve kabilemden olanlar?” diyordu. Cellat “Başını uzat ve boynunu çek” dedi. Hani, andolsun Allah`a dedi, canımı vermekte pek de cömert sayılmam: beni öldürmenize yardım etmeyeceğim. İbn-i Ziyad`in Reşid adındaki kölesi kılıcını indirerek onu katletti.
Abdullah b. Zübeyr-i Esedi Müslim ve Hani`nin mersiyesinde şu beyitleri okumuştur. (Bir görüşe göre Farazdak ve bazılarının dediğine göre de süleyman Hanefı okumuştur bu beyitleri)
“Eğer küfe pazarında ölümün ne olduğunu bilmiyorsan, Hani ve Müslim b. Akil`e bak. O cesur yiğidin yüzü kılıçla yaralandı ve diğer yiğit ise öldürüldükten sonra sarayin üstünden atıldı. Habis İbn-i Ziyad onları! Uttu ve o günün sabahı yoldan geçenlerin konusu oldular: “Görüyormusun bu naaşı, ölüm onun rengini değiştirmiş ve kanını yollara akıtmış. Öyle bir yiğitti ki o, haya eden kanınlardan daha iffetli ve her iki tarafi da bilenen kılıçlardan daha keskindi, Hani`yi İbn-i Ziyad`ın yanına götüren Esma b. Harice atına binecek rahatça dolaşacak mı? Oysa ki Mazhec ondan Hani`nin kanını alacaklıdır! Bu arada Murad kabilesi Hani`nin etrafında dolaşıyor ve birbirlerinden onu soruyorlardı. Ey Murad kabilesi, eğer kardeşiniz Hani`nin intikamını almazsanız, az para karşılığı razı olan kötü kadınlar olun daha iyi.”
İbn-i Ziyad Müslim b. Akil ve Hani b. Urve`nin öldürüldüğü haberini yezid`e iletti. Bir süre sonra mektubunun cevabı geldi. Yezid gönderdiği mektupta hizmetlerinden dolayı ona teşekkür etmiş ve eklemişti: “Duyduğuma göre Hüseyn küfe`ye doğru geliyormuş. Fakat sen şimdiden tedbirni almalı ve muhalefet edebileceğini düşündüğün kişileri zindana atmalısın.”
Hüseyın (a) hicri altmış yılının Zi`l Hicce ayının üçü, Salı günü, bir görüşe göre de sekizi çaşamba günü Müslim`in şehadet haberini duymadan önce mekke`den çıkti. Çünkü Hüseyn (a) Müslim`in şehid edildiği gün mekke`den çıkmıştı.
Rivayete göre İmam Hüseyn (a) Irak`a gitmeye karar veridğinde insanların karşısına çıkıp şunları buyurdu:
أَلْحَمْدُ للهِ، ماشآءَ اللهُ، وَلا قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ، وَصَلَّى اللهُ عَلى رَسُوِلِه، خُطَّ الموْتُ عَلى وُلْدِ ادَمَ مَخَطَّ القَلادَةِ عَلى جيدِ الفَتاةِ، وَما أَوْلَهَني اِلى أَسلافي اِشْتِياقُ يَعْقُوبَ اِلى يُوسُفَ، وخِيرَ لي مَصْرَعٌ أَنَا لاقيِِه، كَأَنّي بِأَوْصالي تَقطِّعُها عَسْلانُ الْفَلَواتِ بَيْنَ النَّواويسِ وَكَرْبَلاءَ فَيَمْلأَنَّ مِنّي أَكراشاً جَوْفاً وَاَجْرِبَةً سَغْباً لا مَحيصَ عَنْ يَوْمٍ خُطَّ بِالْقَلَمِ.
رِضا اللهِ رِضانا أَهلَ الْبَيْتِ، نَصْبِرُ عَلى بَلآئِهِ فيُوَفّينا أَجْرَ الصّابِرينَ لَمْ تَشُذَّ عَنْ رَسُولِ اللهِ7 لَحْمَتُهُ، وَ هِيَ مَجْمُوعَةٌ لَهُ في حظيرَةِ الْقُدْسِ تَقَرُّبِهِمْ عَيْنُهُ وَيُنْجِزُ بِهِمْ وَعْدَهُ، مَنْ كانَ باذِلاً فينا مُهْجَتَهُ وَمُوَطِّناً عَلى لِقآءِ اللهِ نَفْسَهُ فَلْيَرْحَلْ مَعَنا فَاِنَّني راحِلٌ مُصْبِحاً اِنْشآءَ اللهُ تَعالى.
“Hamd Allah`a mahsustur, Allah`ın dilediği olur ve o`nun dışında güç kaynağı yoktur ve Allah`ın salatı Resulünün üzerüne olsun. Ölüm hattı ınsan oğlu için çizilmiştir, kızların boynuna astıkları kolye oluşturduğu çizgi gibi ziynettir onlara. Yakub`un yusuf `u görmeğe olan isteği gibi ben de seleflerimi görmeye istekliyim. Benim öldürüleceğim yer belirlenmiştır ve ben de oraya varacağım Nevavis ve kerbela arasında bir yerde, çöl kurtlarının aç karınlarını doyurmak ve boş dağarcıklarını doldurmak için bedenimi parçaladıklarını adeta görüyor gibiyim. Kader kalemiyle çizilen yoldan kaçmak imkansizdır. Biz Ehl-i Beyt`in rızası Allah`ın rızasına bağlıdır. O`nun göndereceği belaya sabredecek ve sabır ehlinin mükafatını alacağız. Resulullah`ın (s) bedenının parçası olan bizler ondan ayrılmayacak ve cennette onunla beraber olacağız. Böylece Resulullah (s) razı olacak ve Allah`ın, Resulüne olan vaadi gerçekleşecek. Her kim bizim yolumuzda fedakarlık etmeğe hazırsa, şehadete ve Allah`i mülakat etmeye hoşnutsa bizimle gelsin. Çünkü Allah`ın yardımıyla bu sabah Mekke`den çıkacağız.”
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir-i Taberi-i İmami “Delâil`ul İmamet` kitabında kendi senediyle şöyle nakleder: Ebu Muhammed vakidi ve züraet İbn-i Halc dediler: Hüseyn (a) Irak`a hareket etmeden önce biz onu mülakat edip küfe halkının tutarsızlığını ve gevşekliğini anlattık. Ve küfe halkının kalbi, seninledir ancak kılıçları seni öldürmek için beklemektedir” dedik. Hüseyn (a) eliyle gökyüzüne işaret etti ve göküzü kapıları açıldı. Gökten o kadar melek indi ki sayılarını ancak Allah bilir. Daha sonra İmam buyurdu: “Eğer bedenimin kerbela toprağıyla yakın olması Allah`ın takdiri olmasaydı ve eğer sevabımın yok olmasından korkmasaydım onlara karşı bu güçlü orduyla savaşırdım. Fakat yakinle biliyorum ki oğlum Ali hariç benimle birlikte bütün ashabım orada öldürülecektir.”
Muammer b. Müsenna “Maktel`ül Hüseyn” kitabinda şöyle rivayet eder: Zi`l Hicce ayının sekizinci günü, Hüseyn`le (a) savaşmak ve onu öldürmek için yezid tarafından görevlendirilen Amr b. Sad b. As büyük bir orduyla mekke`ye girdi fakat Hüseyn (a) aynı gün Mekke`den çiktı.
İmam Cafer sadık`tan (a) şöyle rivayet edilmiştir: Muhammed b. Hanefiye, İmam Hüseyn`in (a) sabahı Mekke`den çıkmayı düşündüğü gece İmam`ın huzuruna gelerek dedi: “canım kardeşim küfe halkının babana ve kardeşine hile ettiklerini siz de biliyorsunuz ve korkum şundan kı size de aynı şekilde davransınlar. Eğer uygun görüyorsan Mekke`de kal, çünkü sen herkesten daha değerli ve daha azizsin.” İmam buyurdu: “yezid b. Muaviye`nin ansızın beni haremde öldürmesinden ve benim yüzümden Allah`ın evine saygısızlıkta bulunmasından korkuyorum.” Muhammed b. Hanefiye, eğer bundan endişe ediyorsanız dedi, yemen`e hareket edin. Çünkü orada ihtiramla yaşayacaksın ve yezid de sana dokunamayacaktır. Ve ya çölün bir bölümünü seç ve orada kal. Hüseyın (a) “senin bu teklifin hakkında düşüneceğim.” Buyurdu.
Gecenin son saatlerinde Hüseyn (a) Mekke`den çıktı. Muhammed b. Hanefi`ye haberi duyar duymaz eetişip İmam`ın bindiği devenin yularını tuttu.
Muhammed: canım kardeşim, hani sözlerim hakkında düşüneceğine dair söz vermiştin bana?
İmam: Evet.
Muhammed: o halde gitmek için neden acele ettin?
İmam: sen gittikten sonra Resulullah (s) yanıma geldi ve
أَتاني رَسُولُ اللهِ7 بَعْدَ ما فارَقْتُكَ فَقالَ: يا حُسَيْنُ أُخْرُجْ فَاِنَّ اللهَ قَدْ شآءَ أَنْ يَراكَ قَتيلاً.
“Ey Hüseyn, Irak`a doğru hareket et, çünkü Allah seni şehid olarak görmek istiyor” buyurdu.
Muhammed: İnna lillahi ve inna ileyhi raciûne. Madem öldürüleceksin, bu kadınları niye beraberinde götüurüyorsun?
قَدْ قالَ لي: اِِنَّ اللهَ قَدْ شآءَ أَنْ يَراهُنَّ سَبايا.
İmam: Resulullah (s) buyurdu ki “Allah onları da esir olarak görmek isityor.”
Muhammed İbn-i Hanefiye bunları duyunca İmam`la vedalaştıktan sonra gitti.
Muhammed İbn-i Yakub-i küleyni “Resail” kitabında Hamza b. Hemran`dan nakleder: “Biz Hüseyn`in (a) yola çıkışını ve Muhammed b. Hanefiye`nin de İmam`la hareket etmeyisni anlatıyorduk. o mecliste buluran İmam sadık (a) bana buyurdu: “Ey Hamza, sana bir hadis aktaracağım ki bu maclisten sonra Muhammed b. Hanefiye hakkında birşey sormayasın. Hadis şudur: Hüseyn (a) Mekke`den haraket edince bir kağıt ıstedi ve ona şunları yazdı:
Bismilliharrahmanirrahim
Hüseyn b. Ali`den Beni Haşim tayfasına:
(Hamd-ü selamdan) sonra: benimle gelecek olan herkes şehid edilecek ve gelmeyenlerse maksadına varamayacaktır.
Vesselam
Şeyh Müfid Muhammed b. Muhammed b. Nüman “Mevlid`ün Nebi ve Mevlid`ül Esfiya” kitabında kendi isnadıyla Hz. Sadik`tan (a) şöyle rivayet eder:
“Hüseyn (a) Mekke`den hareket ettiğinde Resulullah`a (s) yardım etmiş olan melekler ellerinde savaş araçları ve cennet atları üzerinde gökten inip Hüseyn`i (a) mülakat edip selam verdiler ve Ey Allah`ın hücceti, dediler, mukaddes yüce yaratıcı birçok savaşlarda ceddin Resulullah`a (s) bizim vesilemizle yardımda bulundu ve şimdi de sana yardım etmek için bizi göndermiştir. Hüseyn (a) onlara buyurdu: Ben sizinle, öldürüleceğim kerbela`da buluşacağım: oraya vardığımda yanıma gelin. Melekler, “Biz senin sözüne itaat etmekle görevlendirilmişiz Allah tarafından. Eğer düşmanlarının seninle karşılaşmasından endişe duyuyor isen hizmetinde kalalım” dediler. Hüseyin (a) “kerbela`ya varıncaya kadar onlar bana bir şey yapamaz” buyurdu. Daha sonra bir grup mümin cinler Hüseyn`in (a) yanına gelip biz senin şia ve dostlarınız dediler, her ne istiyorsan bize emret, bütün düşmanlarını nabud edelim ve sen kendi vatanında kal Eba Abdillah`il Hüseyın (a) onların hakkında dua ederek buyurdu:
أَما قَرَأْتُمْ كِتابَ اللهِ الْمُنْزَلَ عَلى جَدّي رَسُولِ اللهِ7في قَوْلِهِ:
(قُلْ لَوْ كُنْتُمْ في بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلى مَضاجِعِهِمْ).
فَاِذا أَقَمْتُ في مَكاني فَبِما يُمْتَحَنُ هذَا الخْلْقُ الْمُتَعَوَّسُ؟ وِ بِماذا يُختَبَرُونَ؟ وَمَنْ ذا يَكُونُ ساكِنْ حُفْرَتي؟ وَ قَدْ اِخْتارَهَا اللهُ تَعالى يَوْمَ دَحَا الأَرْضَ، وَ َعَلَها مَعْقِلاً لِشيعَتِنا وَمُحِبّينا، تُقْبَلُ أَعْمالُهُم وَصَلَواتُهُمْ، وَيُجابُ دُعآئُهُمْ، وَ تَسْكُنُ شيعَتُنا، فَتَكُونُ لَهُمْ أَماناً في الدُّنُيا وَ في الآخِرَةِ.
وَ لكِنْ تَحضُرُونَ يَوْمَ السَّبْتِ [يَوْمَ الْجُمُعَةِ] وَهُوَ يَوْمُ عاشُوراءَ الَّذي في آخِرِهِ أُقْتَلُ وَ لا يَبْقى بَعْدي مَطْلُوبٌ مِنْ أَهْلي وَ نَسَبي وَاِخْواني وَأَهْل بَيْتي، وَيُسارُ رَأْسي اِلى يََزيدَ بْنَ مُعاوِيَةَ لَعَنَهُمَا اللهُ.
Ceddim Resulullah`a (s) nazil olan kur`an ın “De ki:
Evlerinizde de olsanız, öldürülmeleri yazılanlar, gene karlar, öldürülüp yatacakları yerlere giderlerdi.” (Al-i İmran - 154) buyurduğunu okumamış mısınız? Medine`de kalmanın neticesi yoktur. Eğer ben evimde kalsam bu şaki ve bedbaht insanlar neyle imtihan edilecekler? Benim karbrimde kim yatacak? Oysa ki Allah yeryüzünü serdiğinde onu benim için seçmiş, şialar ve dostlarımız için sığınak kılmıştır. Onların amellerini orada kabul ve dualarını icabet edecektir. Bizim şialarımız o toprakta ikamet edecek, dünya ve ahiretleri güvencede olacaktır. Siz Aşura`ya denk gelen Cumartesi günü benim yanıma gelin.
Başka bir rivayette de İmam`ın (a) onlara şöyle buyuduğu nakledilmiştir. “Cuma günü benim yanıma gelin, çünkü o günün sonunda ben öldürüleceğim ve Ehl - i Beyt`imden, yakınlarımdan ve kardeşlerimden de kimse kalmayacak ve başımı yezid`e götürecekler. “Mümin cinler, andolsun Allah`a, dediler, eğer senin emrine itaat vacib olmasaydı sana muhalefet eder ve senin düşmanlarını, sana zarar vermeden önce öldürürdük. Hüseyn (a) buyurdu: “Andolsun Allah`a, onları öldürmek için bizim gücümüz sizden daha fazladır ama biz herkese hücceti tamamlamak istiyoruz ki helak olacaklar, hücceti görüp helak olsunlar ve saadete erecekler de hüccetle saadete ersinler.
Daha sonra İmam Eba Abdillah (a) yoluna devan etti ve Tan`im menziline vardi. Orada yemen valisi Buhayr b. Yeşar`ın yezid b. Muaviye`ye göndermiş olduğu hedıyeyi götüren bir kafileyle karşılaştı. Müslümanların meşru hakim ve halifesi Hüseyn (a) olduğundan dolayı gönderilen hediyeyi aldi ve kafilede bulunan devecilere de “ Bizimle Irak`a gelmek isteyenler gelebilir. Onun kirasını ödeyecek ve iyi davranacağız. Gelmek ıstemeyen de buraya kadar gelmiş olduğu yolun kirasını alıp dönsün” buyurdu. Onların bazısı Hüseyn`le (a) beraber yola devam etti ve bazısı da geri döndü.
Hüseyni (a) kafile daha sonra bir sonraki zatu İrk menziline vardı. Orada Irak`dan gelen Bişr b. Galib`i gördü. Ona “Irak halkının durumu nasıl?” diye sordu. Bişr, kalben seni severler dedi, ama kılıçları Beni Ümeyye`ye yardım etmektedir. İmam buyurdu: “ Doğru söyledin - Allah dilediğini yapar ve irade ettiği her şeye hükmeder.`
Kajile yoluna devam etti ve öğlenin girişinde sa`lebe menziline ulaştı. Hüseyn (a) kısa bir uyuklamadan sonra uyanıp:
قَدْ رَأَيْتُ هاتِفاً يَقُولُ: اَنْتُمْ تَسْرَعُونَ وَ الْمنايا تَسْرَعُ بِكُمْ اِلىَ الْجَنَّةِ.
“Bir münadi gördüm ki siz hızla ilerliyorsunuz, sesleniyordu ve ölüm de sizi hızla cennete götürü-yor.” Oğlu Ali babacığım, dedi, biz hak üzere değil miyiz? Evet, dedi Hüseyn (a), andolsun ki biz hak üzereyiz. Ali, o halde dedi ölümden korkmayız. Hüseyn (a) buyurdu: “Canım oğlum, Allah sana hayırlı mükafatta bulunsun.” O gece sa`lebe menzilinde kaldılar.
Sabahın erken saatlerinde, künyesi Eba Hirre olan biri küfe`den gelip İmam`a selam etti ve dedi:
“Ey peygamber evladı, Allah`ın ve ceddin Resulullah`ın (s) hareminden niye çıktın? İmam buyurdu:
وَيْحَكَ يا أَبا هِرَّةَ! إِنَّ بَني أُمَيَّةَ أَخَذُوا مالي فَصَبَرْتُ، وَ شَتَمُوا عِرْضي فَصَبَرْتُ، وَطَلَبُوا دَمي فَهَرَيْتُ، وَ أَيْمُ اللهِ لَتَقْتُلُني الْفِئَةُ الْباغِيَةُ! وَلَيَلْبِسَنَّهُمُ اللهُ ذُلاً شامِلاً وَ سَيْفاً قاطِعاً، وَ لَيُسَلِطَنَّ اللهُ عَلَيْهِمْ مَنْ يُذِلُّهُمْ حَتّى يَكُونُوا أَذَلَّ مِنْ قَوْمِ سَبَأٍ، إِذْ مَلِكَتْهُمْ إِمْرَأَةٌ فَحَكَمَتْ في أَمْوالِهمْ وَدِمآئِهِمْ.
“Eba Hirre, Beni Ümeyye mallarıma el koydu, ben sabrettim: hakkımda kötü konuştu, ben tahammül ettim: şimdi de kanımı dökmek istediler ve ben de kaçtım. Andolsun Allah`a, bu zalim topluluk beni öldürecek, ama Allah onlara horluk ve aşağılık elbisesi giydirecek, keskin intikam kılıcını onlara indirecek ve öyle birini musallat edecek ki sebe kavminden - bir kadın musallat olmuştu onlara ve dilediği gibi mallannda ve kanlarında hükmediyordu - daha zelil olacaklar.”
Bunu dedikten sonra o menzilden hareket etti.
Beni Firare ve Büceyle tayfasından bir grup şöyle nakleder: Biz Züheyr b. Kayn ile birlikte Mekke`den çıktık ve Hüseyn`in (a) kafilesinin gerisinde gidiyorduk. Yolda onunla karşılaştık. Fakat Züheyr o hazretle görüşmek istemediği için Hüseyn`in (a) konakladığı yerden uzak bir yerde konaklıyorduk. Bir gün Hüseyn (a) bir menzilde durdu ve biz de orada durmak zorunda kaldık. Yemek yediğimizde Hüseyn (a) tarafından bir kişi gelip selam etti ve dedi: “Ey Züheyr, Eba Abdillah beni gönderdi ve onun yanına gelmeni söylememi istedi. Bunu duyunca harkes elindeki lokmayı bırakıp düşünce deryasına daldı. Züheyr`in zevcesi (Daylem bint-i ömer) söze başladi: “Sübhanellah! Peygamberin evladı seni istiyor ve sen gitmiyorsun? Huzuruna gider ve sözünü dinlersen ne olur sanki?” Züheyr yerinden kalkıp Hüseyn`e (a) taraf gitti. Kısa bir süre sonra güleryüzle ve sevinçle dönüp çadırlarının toplanmasını ve Hüseyn`in (a) çadırlarının yanında kurulmasını emretti ve karısına, ben seni boşadım dedi, çünkü benim yüzümden sana bir şey olsun istemem. Ben Hüseyn`le (a) olmaya, canımı ve bedenimi ona feda etmeğe kararlıyım. Zevcesinin mallarını ödedikten sonra onu kendi akrabalarına götürmeleri için amcaloğullarına teslim etti. Daylem, züheyr`in yanına gidip ağladı ve vedalş-ırken şunları söyledi: “Allah yar - u yaverin olsun, seni mes`ud kılsın. Senden bir isteğim var, kıyamet günü Hüseyn`in (a) ceddinin yanında beni hatırla.” Daha sonra Züheyr kendi adamlarına dedi ki, benimle gelmek isteyen gelsin, aksi taktirde bu son görüşmemizdir.
Hüseyn (a) o menzilden de hareket edip Zübale menziline geldi. Müslim b. Akil`in şehid olduğunu orada duydu ve ashabı da bundan haberdar oldu. Makam ve riyaset hırsıyla İmam Hüseyn`in (a) yanında gelenler geri döndüler. Hüseyn`in Ehl- i Beyt`i ve vefalı dostları onunla kaldı. Müslim`in şehadetine nale ettiler ve gözyaşı döktüler. Hüseyn (a) şehadeti kucaklamak için olduğu gibi devam ediyordu yoluna.
Farazdak Hüseyn`i (a) mülakat ederek dedi: “Ey peygamberin evladı, amcanın oğlu Müslim b. Akil`i ve dostlarını öldüren küfe halkına nasil güvenirsin?” Hüseyn (a) ağladı ve buyurdu: “Allah Müslim`i bağışlasın. O ebedi hayata ve bol nimete kavuştu, cennete girdi ve Allah`in rızasını kazandı. O kendi vazifesini yerine getirdi ve biz henüz bunu yapmış değiliz.” Daha sonra şu beyitleri okudu:
فَإِنْ
تَكُنِ الدُّنْيا تُعَدُّ نَفيسَةً |
|
فَإِنَّ ثَوابَ اللهِ أَعْلى وَ أَنْبَلُ |
“Eğer dünya değerli sayılırsa, Allah`ın sevabının daha iyi ve daha yüce olduğu kesindir. Bedenler ölüm için yaratılmışsa eğer, insanırı Allah yolunda kılıçla öldürülmesi daha iyidir. Eğer insanların rızkı belirlenmiş ve takdir edilmişse, insanın kazanç elde etmek için daha az hırslı olması daha güzeldir. Eğer biriktirilen mallar tümüyle terkedilecekse bir gün, insan terkedeceği şeye neden hasis olsun”
İmam Hüseyn (a) küfe`de bulunan süleyman b. Sured-i Huzai, Musayyib b. Neciye, Rüfaet İbn-i Şeddad ve bazı şialarına bir mektup yazarak kays b. Musahhar-i saydavi ile gönderdi. Kays küfe`ye yaklaşmıştı ki İbn - i Ziyad`ın memuru Husayn b. Nümeyr onu gördü. Üstünü aramak isteyince kays Hüseyn`in (a) mektubunu çıkarıp parça parça etti. Huseyn`de kays`ı İbn-i ziyad`ın yanına götürdü.
İbn-i Ziyad: sen kimsin?
Kays: Emir`ül Müminin Ali b. Ebi Talib (a) ve oğlunun şialarındanım.
İbn - i Ziyad: Mektup kimdendi ve kime göturüyordun?
Kays: Mektup Hüseyn` dendi (a) ve bir grup küfe halkına götürüyordum ama isimlarini bilmiyorum.
İbn-i Ziyad sinirlenerek: Andolsun Allah`a, onların isimlerini söylemezsen ya da minbere çikip Hüseyn b. Ali (a). Babası ve kardeşi hakkında kötü ve küfürlü konüşmazsan seni serbest bırakmam. Kılıçla parça parça ederim.
Kays: onların ismini sana söylemem, ancak minbere çikip Hüseyn (a) ve babası hakkında konuşurum.
Daha sonra mirbere çikti. Allah`a hamd-ü sena ve Resulüne (s) salat ettikten sonra Ali b. Ebi Talip (a), Hasan (a) ve Hüseyn (a) için rahmet ve mağfıret dileğinde bulundu, ubeydullah b. Ziyad`a, babasına ve Beni Ümeyye zalimlerine de lanet etti. Bunları dedikten sonra da “Ey insanlar, ben Hüseyn`in (a) size gönderdiği elçiyim. Hüseyn (a) filan yerdedir, ona gidin ve yardımda bulunun. İbn-i Ziyad bu haberi alınca, onun emrıyle dar`ul emarenin üstüne çıkarılıp yere atıldı ve böylece şehid edildi. Hüseyn (a) kays`ın şehid edildiğini duyunca ağladı ve şoyle dedi.
أَللّهُمَّ إجْعَلْ لَنا وَلِشيعَتِنا مَنْزِلاً كَريماً وَ إِجْمَعْ بَيْنَنا وَ بَيْنَهُمْ في مُسْتَقَرٍّ مِنْ رَحْمَتِكَ، إِنَّكَ عَلى كُلِّ شَئٍ قَديرٌ.
“Allah`ım! Bize ve şialarımıza iyi bir makam bağışla, rahmetinle bizi ve onları bir yerde topla. Çünkü sen her şeye kadirsin.”
İmam Hüseyn`in (a) bu mektubu Haciz menzil-inden ve ya daha başka bir menzilden de gönderdiği rivayet edilmiştir.
Hüseyni (a) kervan bu menzili de geride bıraktı. Küfe`ye iki menzil kalmıştı ki ansızın Hürr, bin atli askerle Hüseyn`in (a) karşısına çıktı.
Hüseyn (a): Bize yardım etmek için mi geldiniz, yoksa bizimle savaşmak için mi?
Hürr: ya Eba Abdillah, siainle savaşmak için geldim.
Hüseyn (a): La havle ve la kuvvete illa billah`il aliyyil azim.
Bir süre konuştuktan sonra Hüseyn (a) buyurdu: “Eğer gönderdiğiniz mektuplar ve elçilerin ilettiği mesailardan döndüyseniz, geldiğim yere geri döneyim.” Hürr ve adamarı buna engel oldular. Hürr dedi: “Ey peygamberin evladı, bir yol seç ki sonu ne küfe olsun ne de medine. Böylece İbn-i Ziyadz`a mazeret getirebilir ve “Hüseyn, benim göremediğim bir yoldan gitmişti” derim.
Eba Abdillah da sol taraftaki yolu seçti ve Üzeyb-i Hicanat`a vardılar. Bu arada İbn-i Ziyad`ın mektubunu Hürr`e verdiler. Mektupta Hürr, Hüseyn`e (a) karşı davranışından dolayı azarlanmış ve baskıda bulunmaya dair emir almıştı. Hürr ve adamları yolu kesip Hüseyn`in (a) haredet etmesine engel oldular. Hazret buyurdu: “sen demedin mi yolumuzu değiştirelim, gideceğimiz yol ne küfe yolu olsun ne de Medine?“Hürr “Evet, öyle dedim: ama Ubeydullah mektubunda sert davranımamı emretmiş ve emirlerini yerine getirmem için bir de casus görevlendirmiş.”
Bu olaydan sonra Hüseyn (a) ashabının arasında ayağa kalkıp Allah`a hamdu sena ve ceddi Resulullah`a (s) da salat etti ve buyurdu:
إِنَّهُ قَدْ نَزَلَ بِنا مِنَ الأَمْرِ ما قَدْ تَرَوْنَ، وَ إِنَّ الدُّنْيا قَدْ تَغَيَّرَتْ وََنَكَّرَتْ وَأَدْبَرَ مَعْرًُوفُها، وَإسْتَمَرَّتْ حِذاءً وَ لَمْ تَبْقَ مِنْها إِلاّ صُبابَةٌ كَصُبابَةِ الإناءِ، وَخَسيسُ عَيْشٍ كَالْمرعَى الْوَبيلِ.
أَلا تَرَوْنَ إلَى الْحَقِ لا يُعْمَلُ بِهِ وَ إِلَى الْباطِلِ لا يُتَناهى عَنْهُ، لِيَرْغَبِ المؤْمِنُ في لِقآءِ رَبّهِ مُحِقّاً، فَإِنّي لا أَرَى الْموْتَ إَلاّ سَعادَةً وَ الْحياةَ مَعَ الظّالِمينَ إِلاّ بَرَماً.
“Ey insanlar, karşılaştığınız olayları görüyor-sunuz. Gerçekten de dünya değişmiş: kötülüklerini aşikar etmiş, iyilikerine de sırt çevirmiştir. Her zaman insanın isteğinin aksine gider.. Dünyadan kalan tek şey, suyu döküldükten sonra kabda kalan damlalar gibidir. Dünyadan kalan, alçakça bir yaşamdan başka bir şey değildir: o da tuzlak toprağa benzer. Görmüyor musunuz, hakla amel edilmiyor ve batıl engellenmiyor. Bunun neticesinde de mümin hak yolda şehid düşmeyi arzular. Şüphesiz, ben ölümü saadetten ve zalimlerle yaşamayı da zilletten başka bir şey görmüyorum.” Züheyr İbn- i kayn kalkıp dedi: “Ey Resulullah`ın (s) evladı, biz senin sözlerini duyduk. Bu fani dünyanın bizim yanımızda hiçbir değeri yoktur. Eğer dünya hayatı sonsuz olsaydı ve biz de ölümsüz, senin yolunda öldürülmeği o ebedi dünya yaşamından üstün tutardık.” Ondan sonra Hilal b. Nafi-i Beceli ayağa kalktı ve dedi: “Andolsun Allah`a, ölümden ve şehadetten korkumuz yok bizim: aynı niyet ve basiret üzerindeyiz. Senin dostlarınla dost, düşmanlarınla düşmanız.” Ondan sonra da Büreyr İbn-i Hüzeyr kalktı ve söze başladı: “Ey peygamberin evladı, andolsun Allah`a, Allah senin varlığınla bize minnet koydu ki sana yardım etmek üzere savaşalım, bedenlerimiz senin yolunda parça parça doğransın ve karşılğında da ceddin Resulullah (s) kıyamet günü bizim şefaatçimiz olsun.”
Hüseyn (a) atına binip hareket etti. Hürr`ün ordusu bazen ona engel oluyordu, bazen de onun peşinden hareket ediyordu. Nitekim Muharrem ayının ikinci günü kerbala`ya vardılar. Hüseyn (a) oraya girince “Buranın adı nedir? Diye sordu. Dediler: kerbela.” Hüseyn (a) “Allah`ım dertlerden ve belalardan sana sığınırım!” dedikten sonra şöyle devam etti:
أَللّهُمَّ إِنيّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْكَرْبِ وَالْبَلآءِ، هذا مَوْضِعُ كَرْبٍ وَبَلآءٍ، اِنْزلُوا، هَاهُنا مَحَطُّ رِحالِنا وَ مَسْفَكُ دِمآئِنا وَ هُنا مَحَلُّ قُبُورِنا، بِهذا حَدَّثَني جَدّي رَسُولُ اللهِ.7
“Burası hüzün ve bela mahallidir, inin. Burası bizim inmemiz gereken yerdir. Burada kanımız dökülecek ve mezarımız olacaktır. Bunu ceddim Rssululluh (s) bana bilridmiştir.” Herkes indi, Hürr ve dostları da bir köşeye indiler.
Hüseyn (a) oturdu ve kılıcını hazırlarken şu şiiri okudu:
كَمْ لَكَ
بِالإِشْراقِ وَالأصيل |
|
يا دَهْرُ
أُفٍّ لَكَ مِنْ خَليلِ |
وَإِنَّمَا الأَمْرُ إِلَى الْجَليلِ
“Yazıklar olsun dostluğuna ey zamane!...
Sabah ve ikindi sularında dostlarına ölüm ındiriyorsun. Zaten felek hiçbir şeyle kanaat etmez. İşler sadece Allah`a havale edilir ve canlı bu yolun yolcusudur.”
Zeyneb bu şiiri duyunca dedi: “Canım kardeşim öldürüleceğine yakini olan biri bunları söyler.” Hüseyn (a) “Evet, canım bacım, öyledir.” Buyurunca Zeynep “Duyuyormusunuz, Hüseyn şehadetinden haber veriyor, öldürüleceğini söylüyor. “Bu arada kadinlar ağlamaya, yüzlerine vurmaya ve yakalrını yırtmaya başladılar. Ümm-ü külsüm de: “va Muhammedah! Va Aliyyah! Va Ümmah! Va Hüseynảh! Aman senden sonraki çaresizliğimizden ey Eba Abdillah!
Hüseyn (a) ona teselli verdi ve buyurdu:
يا أُخْتاهُ، تَعَزّي بِعَزآءِ اللهِ، فَإِنَّ سُكّانَ السَّمواتِ يَفْنُونَ، وَأَهْلَ الاَرْضِ كُلَّهُمْ يَمُوتُونَ، وَجَميعَ الْبَرِيَّةِ يَهْلِكُونَ.
يا أُخْتاهُ، يا أُمَّ كُلْثُومَ، وَ أَنْتِ يا زَيْنَبُ، وَ أَنْتِ يا فاطِمَةُ، وَأَنْتِ يا رُبابُ، أُنْظُرْنَ إِذا أَنَا قُتِلْتُ فَلا تَشَقَّقْنَ عَلَيَّ جَيْباً، وَ لا تَخْمِشْنَ عَلَيَّ وَجْهاً، وَ لا تَقُلْنَ هَجْراً.
“Canım bacım, Allah yolunda sabırlı ol. Çünkü göklerdekiler fanidir, yeryüzü halkı da tümüyle ölecek ve bütün insanlar ölecektir.” Daha sonra da “Ey Ümm`ü kulsüm, Ey Zeyneb. Ey Fatıma ve Ey Rübab! Aklınızda bulunsun, ben öldürüldüğümde yakanızı yırtmayın, yüzünüze vurmayın ve Allah`a razı olmadığı bir söz söylemeyin.
Başka bir tarikle de şöyle rivayet edilmiştir: Zeynep Hüseyn`den (a) uzak, kadınların ve kızların arasında oturmuştu, bu şiiri duyunca yaşmaksız ve çarşafı yerde sürüklenir bir halde kardeşinin yanına gelip dedi: “keşke ölüm gelseydi de benim canımı alsaydı! Bu gün annem zehra, babam Ali ve kardeşim Hasan dünyadan göçlüler ey geçmişlerin varisi ve kalanların sığınağıl”
Hüseyn (a) ona bakıp buyrurdu: Canım bacım dayanıklı ol, sabrını şeytana kaptırma” Zeynep caım sana feda olsun, dedi, öldürülecek misin? Hüseyn (a) gam ve hüznünü kalbine gömdü, gözlerinden yaş süzüldü ve dedi: Eğer avcılar katayı - bir kuş - kendi haline bıraksalar yuvasında yatar.” İma yoluyla demek istedi ki eğer Beni Ümeyye beni rahat bıraksalardı Medine`den çıkmazdım.
Zeyneb bunu duyunca dedi: “Canım kardeşim, düşmana giriftar olduğunu mu düşünüyorsun, hayattan meyus musun? İşte bu yüreğimi öylesine yakıyor ki buna dayanmak çok zor.” Daha sonra yakasını yırtıp bayıldı ve yere yığıldı. Hüseyn (a) kalkıp Zeyneb`in yüzüne su serpti. Zeyneb ayılınca, ona metanet ve teselli verdi. Kendi şehadetini küçük göstermek için de ceddi Resulullah`ın (s) ve babası Ali`nin (a) ölümünü hatırlattı.
Hüseyn`in (a) kendi Ehl-i Beyt`ini ve ailesini beraberinde getirmesinin bir sebebi de belki şuydu: Eğer o hazret ailesini ve Ehl-i Beyt`ini Hicaz`da veya başka bir şehirde bırakmış olsaydi, Yezid b. Muaviye (lanet`ullahi aleyhima) bir ordu gönderir, onları esir ederdi ve Hüseyn`i (a) yolundan döndürmek ve Yezid`e muhalefet etmekten vazgeç-irmek için onlara eziyet ederdi.