(Aşuradaki Olaylar – Şehidlerin Şehadeti- Çadırtarın Yağmalanması)
U |
beydullah İbn-i Ziyad insanları hak yoldan saptırarak Hüseyn (a) ile savaşmaya davet etti, bu daveti kabul gördü ve ona itaat ettirer. Ömer b. Sa`d`ın ahiretini dünyası karşılığında aldı ve ordusuna başkomutan tayin etti. Ömer de bunu kabul ederek Hüseyn`le (a) savaşmak için dört bin atli ile küfe`den hareket etti. İbn-i Ziyad da peyderpey ona asker gönderdi ve nitekim Muharrem`in altıncı günü Ömer b. Sa`d`in ordusu yirmibin süvariye ulaştı. Böylece Hüseyn`e (a) baskı üstüne baskı yaptılar. Hüseyn (a) ve ashabı susuzluğa yenik düştüler.
HÜSEYN`İN (A) KERBELA`DAKİ İLK HUTBESİ
Hüseyn(a) kalkıp kılıcına dayandı ve yüksek sesle şöyle buyurdu:
Sizi Allah`a ant veriyorum, beni tanıyor musuzun?
Evet, sen peygamberin evladısın.
Hüseyn: sizi Allah`a ant veriyorum, ceddimin Resulullah (s) olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: Allah`a Andolsun ki evet.
Hüseyn: Sizi Allah`a ant veriyorum, babamın Ali b. Ebi Talip (aleyh`is salatu ve`s selam) olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: andolsun ki, biliyoruz.
Hüseyn: Sizi Allah`a ant veriyorum, annemin Muhammed-i Mustafa`nın (s) kızı Fatımat`üz Zehra (a) olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: Allah`a andolsun ki, evet,
Hüseyn: sizi Allah`a ant veriyorum, Seyyid`üş Şüheda Hamze`nın, babmım amcası olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: Evet, ahdolsun ki öyledir.
Hüseyn: Sizi Allah`a ant veriyorum, Cafer-i Tayyar`ın benim amcam olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: Evet, Allah`a andolsun.
Hüseyn: sizi Allah`a ant veriyorum, bu yanımda bulunan kılıcın, Resulullah`ın (s) kılıcı olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: Evet, andolsun Allah`a, biliyoruz.
Hüseyn: sizi Allah`a ant veriyorum, başımdaki imảmenin peygamberin imảmesi olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: Evet, Allah`a andolsun.
Hüseyn: sizi Allah`a ant veriyorum, Ali`nin ilk müslüman olduğunu, hakkın tümünden daha bilgili ve daha sabırlı, dayanıklı ve de her müslüman erkek ve kadının mevlası olduğunu biliyor musunuz?
Onlar: Evet, Allah`a andolsun.
Hüseyn: o halde kanımı akıtmayı niye helal göruüyorsunuz. Halbuki babam kevser havuzunun sakisidir ve kıyamet günü hamd bayrağı onun elinde olacaktır.
Onlar: Biz bu söylediklerinin hepsini biliyoruz, ancak susuz can verinceye kadar senden el çekmeyeceğiz.
Hüseyn (a) hutbesini bitirince onu duyan kızları ve bacısı Zeynep ağladılar, yüzlerine vurdular ve ağlayış sesleri yükseldi. Hüseyn (a) kardeşi Abbas ve oğlu Ali`yi onlara göndererek buyurdu: “kadınları susturun, çünkü canıma andolsun ki bundan sonra çok ağlayacaksınız.”
Ravi diyor ki: Ubeydullah İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa`d`a gönderdiği mekutupta savaşı çabuk başlatıp çabuk bitirmeye teşvik etmişti. Bu arada ordu atlarına binip Hüsey`in (a) çadırlarına doğru ilerledi.
Şimr çadırların yanına gelip bağırdı: “Bacımın oğlulları Abdullah, Cafer, Abbas ve Osman nerd-eler?”
Hüseyn (a) buyurdu: “Şimrin cevabını verin: o, fasık olsa da sizin dayınızdır.” Abbas ve kardeşleri “Ne diyorsun?” dediler. Şimr, ey bacımın oğulları, dedi, siz emandasınız: kendinizi kardeşiniz Hüseyn`le ölüme atmayın ve gelin emir`ul müminin yezid`e itaat edin. Abbas (a) buyurdu: “Ellerin kırılsın senin, ey Allah`ın düşmanı, ne de çirkin ve kötü bir eman getirmişsin bizlere! Fatıma`nın (a) oğlu kardeşimiz Hüseyn`den (a) el çekip de zinazadenin oğlu Yezid`e itaat etmemizi mi istiyorsun? “Şimr sinirli vir halde orduya geri döndü. Hüseyn (a): Ibn-i Ziyad`ın ordusunun savaşmak için acele ettiğini, öğüt ve nasihatın onlarıetkilemediğini görünce kardeşi Abbas`a (a) buyurdu: “Eğer edebilirsen bugün savaşı başlatmaktan vazgeçir onları. Bu geceyi namaz kilarak geçirelim. Allah da biliyor ki namaz kılmayı ve kur`an tilavet etmeği pek severim.” Abbas (a) gelip onlardan bunu istedi. Ömer b. Sa`d, savaşın gecikmesini istemediği için sustu, birşey söylemedi. Amr b. Haccac-i Zübeydi, andolsun Allah`a, dedi: eğer bunlar Türk ya da Daylem olsaydı bu isteklerini geri çevirmezdik. O halde bunların bu isteğini nasıl reddedebiliriz. Bundan sonra kabul ettiler ve savaş ertelendi. Hüseyn (a) yere oturdu ve bir ara uyukladıktan sonra uyanıp Zeynep`e buyurdu: “Canım bacım, ceddim Resulullah`ı (s), babam Ali`yi (a), annem Fatıma`yı (a) ve kardeşim Hasan`ı (a) rüyamda gördüm. Bana dediler ki: Ey Hüseyn (a) çok yakında yanımıza geleceksin.” Bazı rivayetlerde de “Ey Hüseyn, yarın yanımıza geleceksin.” Buyurduğu söylenmiştir. .Zeyneb bunu duyunca elini yüzüne vrudu ve yüksek sesle ağladı. Hüseyn (a) buyurdu: “Biraz yavaş ol, bu milletin bizi kınayacağı, alay edeceği bir şey yapma.”
Akşam gelip çatti. Hüseyn (a) ashabını topladı, Allah`a hamd-ü sena ettikten sonra onlara hitaben buyurdu:
أَمّا بَعْدُ، فَإنّي لا اَعْلَمً أَصْحاباً أَصْلَحَ مِنْكُمْ وَ لا أَهْلَ بَيْتٍ أَبَرَّ وَ لا أَفْضَلَ مِنْ أَهْلِ بَيْتي، فَجَزاكُمُ اللهُ جَميعاً عَنّي خَيْراً وَ هذَا الَّليْلُ قَدْ غَشِيَكُمْ فَإتَّخِذُوهُ جَمَلاً وَلْيَأخُذْ كُلُّ رَجُلٍ مِنْكُمْ بِيَدِ رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ بَيْتي وَ تَفَرَّقوا في سَوادِ اللَّيْلِ وَذَرُوني وَ هؤُلاءَ الْقوْمَ، فَإِنَّهُمْ لا يُريدُونَ غَيْري.
“Ben kendi ashabım kadar salih bir ashab ve kendi ehl-i beyt`im kadar iyi ve üstün bir ehl - i beyt tanımıyorum. Allah hepinize hayırlı mükafat versin. Şimdi gecedir ve karanlığı sizi çevrelemiştir. Siz de onu yürüyen bir deve edinip (gecenin karanlığından yararlanıp) her biriniz ehl-i beytimden birinin elini tutup gecenin bu karanlığında dağılın ve beni bu orduyla yalnız bırakın. Çünkü bunlar benden başkasını istemiyorlar.”
Hüseyn`in (a) kardeşleri, oğulları, Abdulla ve Cafer`in oğulları, neden seni yalnız bırakıp gidelim dediler, yoksa senden sonra yaşamak için mi? Allah o günü bize nasib etmesin asla. Bu sözü önce Abbas b. Ali (a) dedi ve diğerleri de onu izlediler. Hüseyn (a). Akil`in oğullarına bakıp buyurdu: “Müslim`in şehid olması sizin için yeterlidir: ben size izin verdim, gidin.”
Başka bir tarikle gelen rivayette de şöyle belirilmiştir: Bu arada Hüseyn`in (a) kardeşleri ve ehl-i beyti söze başlayıp dediler.
“Ey peygamberin evladı, o zaman halk bize ne der ve bizim cevabımız ne olur? Efendimizi, büyüğümüzü ve kendi peygamberlimizin evladını yalniz bıraktık, düşmana bir ok dahi atmadık, ele mızrak alıp savaşmadık ve bir kılıç gile savurmadık mı diyelim? Hayır, andolsun Allah`a, senden ayılmayacak, senin yolunda öldürülünceye kadar bu canlarımızla seni koruyacak ve senin gibi şehid olacağız. Allah senden sonra yaşamayı haram etsin bize!”
Müslim b. Avsece kalkıp dedi:
“Ey peygamberin evladı, etrafını saran bunca düşman arasında seni bırakıp gidelim mi? Hayır, andolsun Allah`a bunun imkanı yok, senden sonra yaşamayı Allah nasip eylemesin bize! Ben savaşacağım: mızrağımı düşmanın göğsünde kırıncaya ve elimdeki kılıcımı onlara indirinceye kadar. Savaşmak için hiç bir silahım olmasa dahi taş alıp savaşacağım ve seninle birlikte ölmedikçe senden ayrılmayacağım.”
Said b. Abdullah –i Hanefi kınuşmaya başladı:
“Ey peygamberin evladı, biz seni asla yalnız bırakmayız. Muhammed (s) peygamberin senin hakkındaki vasiyetine uyduğumuzu Allah`a da göstermeliyiz. Eğer bilsem senin yolunda öldürülecek ve yeniden dirileceğim ve bu defa da diri diri yakılacağım, yetmiş kere de bu tekrarlanacak olsa, kendi ölümümü senden önce görmedikçe senden ayrılmam. Nasıl senin yolunda can vermem, oysa ki ölüm birden fazla değildir ve ondan sonra ise ebedi izzet ve saadete kavuşmuş olacağım.”
Ondan sonra Züheyr b. Kayn yerinden kalkıp dedi:
“Ey peygamberin evladı, andolsun Allah`a ki senin, kardeşlerinin, evlatlarının ve ehl-i beytinin sağ kalabilmesi için bin kez öldürülmeye razıyım!”
Ondan sonra da Hüseyn`in (a) ashabından bir grubu aynı mazmunda sözler söyledi ve eklediler:
“Bizim canlarımız sana feda olsun, biz seni kendi el ve yüzlerimizle koruyacağız. Eğer bu yolda öldürülürsek, Allah`ın bize vermiş olduğu vazifeyi yerine getirmiş olacağız.”
Aynı gece Muhammed b. Beşir- i Hazremi`ye “Oğlun Rey sırırnda esir düşmüştür” haberi verilince “Onu Allah`a bırakıyorum. Andolsun canıma, ben yaşadıkça oğlumun esir düşmesine razı olmazdım.” Dedi.
Hüseyn (a) onun bu sözünü duyunca “Allah seni bağışlasın. Senden biatımı kaldırdım ben, (git) oğlunu kurtarmaya çalış” buyurdu. Muhammed b. Beşir “yırtıçı hayvanlar diri di.. yesinler beni, eğer senden ayrılırsam!” dedi. Hüseyn (a) de “O halde bu Yemen keteninden olan elbiserleri al ve oğluna ver ki kardeşini kurtarsın.” buyurdu ve bin dinar değerinde beş elbise verdi.
Ravi şöyle diyor: Hüseyn (a) ve ashabı o geceyi yalvarıp - yakararak, dua zemzemesiyle geçirdiler. Bazıları rüku, bazıları secde ve diğer bazıları da ayakta ibadet ettiler. O gece Ömer b. Sa`d`ın ordusundan otuz iki kişi Hüseyn`in (a) ordusuna katıldı. Hüseyn`in (a) namazı ve kemal sıfatlarıyla ilgili seciyesi her zaman öyleydi.
İbn-i Abd-i Rabbih “İkd`ül ferid” kitabının dördüncü bölümünde şöyle nakleder: Ali b. Hüseyn`e (a) “Babanızın evlatları ne kadar da azdır!” dediler. Ali b. Hüseyn (a) buyrdu: “Bu birkaç evlat sahibi olması bile şaşırtıcıdır. Çünkü hergün bin rekat namaz kılardı ve artık zevceleriyle birlikte oalcak zamanı olmazdı.”
Aşura sabahı Hüseyn`in (a) emriyle çadırlar kuruldu, ıtır dulu bir tabak hazırlandı ve Hüseyn (a) şahsi temizliğini yapmak için çadıra geldi. Rivayete göre Büreyr b. Hüzeyr-i Hamedani ve Abdurrahman b. Abd-i Rabbih –i Nesari, Hüseyn`dan (a) sonra temizliklerini yapmak için çadırın arkasında beklediler. Bu arada Bereyr Abdurrahman ile şakalaşmaya başladı. Abdurrahman dedi: “Ey Büreyr, şimdi gülmek ve komik laflar etmenin zamanı mı?”
Büreyr: “Benim tayfam da biliyor ki ben ne gençlikte ve ne de yaşlılıkta beyhude konuşmaktan hoşlanmamışımdır. Fakat şehid olacağımın sevinciyle şimdi böyleyim. Andolsun Allah`a, çok az bir zamanımız kaldı, kılıcımızı alıp bunlarla bir süre savaştıktan sonra huril ayn`in boynuna sarılacağız.”
Ravi diyor ki: Ömer b. Sa`d`in ordusu atlarına bindi ve Hüseyn (a) onlara karşı Büreyr b. Hüzeyr`i gönderdi. Büreyr bir süre onlara nasihat etti, bazı konuları hatırlattı, fakat bu onları etkşlemedi ve itina bile etmediler. Ondan sonra Hüseyn (a) kendi devesine - bir rivayete göre de atına binip ömer b. Sa`d`ın ordusunu susmaya ve sözlerini dinlemeye davet etti. Onlar susunca Hüseyn (a) en iyi şekilde Allah`a hamd-ü sena, Muhammed`e (s), peygam-berlere ve meleklere selam ettikten sonra buyurdu:
تَبّاً لَكُمْ أَيَّتُهَا الْجماعَةُ، وَتَرْحاً حينَ إسْتَصْرَخْتُمُونا والهِينَ فَأَصْرَخْناكُمْ مُوجِفينَ، سَلَلْتُمْ عَلَيْنا سَيْفاً لَنا في اَيْمانِكُمْ، وَحَشَشْتُمْ عَلَيْنا ناراً إِقْتَدَحْناها عَلى عَدُوِّنا وَ عَدُوِّكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ إِلْباً لأَعْدائِكُمْ عَلى أَوْلِيآئِكُمْ بِغَيْرِ عَدْلٍ أَفْشُوهُ فيكُمْ، وَلا أَمَلٍ اَصْبَحَ لَكُمْ فيهِمْ.
فَهَلاّ لَكُمُ الْوَيْلاتُ، تَرَكتُمُونا وَ السَّيْفُ مَشيمٌ وَ الْجأشُ طامِنٌ وَالرَّأيُ لَما يُسْتَحْصَفُ وَلكِنْ أَسْرَعْتُمْ إِلَيْها كَطَيْرَةِ الدِّبا، وَتَداعَيْتُمْ إِلَيْها كَتَهافُتِ الْفراشِ.
فَسُحْقاً لَكُمْ يا عَبيدَ الأُمَّةِ وَ شِذاذَ الأَحْزابِ وَ نَبَذَةَ الْكِتابِ وَمُحَرِّ في الْكَلمِ وَعُصْبَةَ الآثامِ وَ نَفَثَةَ الشَّيْطانِ وَ مُطْفئَ السُّنَنِ.
أَهؤُلآءِ تَعْضُدُونَ، وَ عَنّا تَتَخاذلَوُنَ أَجَلْ وَ اللهِ، غَدرٌ فيكُمْ قَديمٌ وَشَجَتْ إِلَيْهِ اُصُولُكُمْ وَ تَأَزَّرَتْ عَلَيْهِ فُرُوعُكُمْ ، فَكُنْتُمْ أَخْبَثَ ثَمَرَ شَجَرٍ لِلنّاظِرِ وأَكْلَةً لِلْغاصِب.
“Ey cemaat! Ahhah sizi helak etsin, kalbınizi kederle doldursun. Şaşkınlık içerisinde olduğunuz bir halde, iştiyakla bizi yardıma çağırdınız, olumlu cevap verip süratle imdadınıza koştuk. Fakat siz, bizim amacımız doğrultusunda kullanacağınıza ant içtiğiniz kılıcı bizi öldürmek için ele aldınız. Bizim ve sizin düşmanınızı yakmak istediğimiz ateşi, bizi yakmak için körüklediniz. Bugün hepiniz kendi dostlarınızı öldürmek için, aranızda adaletle davranmayan ve kendilerine yardım etmekle saadet ve rahmet beklentiniz olmayan düşmanın safına geçmişsiniz. Vay halinize! Kılıçlar kınında, kalpler mutmain ve düşünceler sağlam iken neden bize yardım etmekten vazgeçtiniz. Fitne ateşini körüklemekte çekirgeler gibi acele ettiniz, pervane gibi delicesine kendinizi ateşe vurdunuz. Ey hak muhalifleri, ey gayri müslimler, ey kur`an-ı terkedenler, ey sözleri tahrif edenler, ey günahkarlar güruhu, ey şeytanın vesveselerine uyanlar, ey şeriatı ve peygamberin sünnetini söndürenler, Allah`ın rahmetinden uzak kalasınız! Bizi bırakıp bu zinazadelere mi yardım edersiniz? Andolsun Allah`a hile ve düzen eskiden beri vardı sizde, sizin aslınız da dalınız da hile suyuyla yoğrulmuş ve düşün-celeriniz onunla güçlenmiştir. Siz, bakanların genzini yırtan en habis meyvesiniz ve gasıpların sizi midesine indirmesi için pek naçiz bir lokmasınız. Daha sonra şöyle ekledi.
أَلا وَ إِنَّ الدَّعِيَّ ابْنَ الدَّعِيِّ، قَدْ رَكَزَ بَيْنَ إِثْنَتَيْنِ بَيْنَ السِّلًّةِ وَالذّلَةِ، وَهَيْهاتَ مِنَّا الذِلَّةُ، يَأبَى اللهُ لَنا ذلِكَ وَ رَسُولُهُ وَالْمُؤمِنُونَ وَ حُجُورٌ طابَتْ وَ طَهُرَتْ وَأُنُوفٌ حَمِيَّةٌ وَ نُفُوسٌ أَبِيَّةٌ مِنْ أَنْ نُؤثِرَ طاعَةَ اللّئامِ عَلى مَصارعِ الْكِرامِ.
أَلا وَ إِنّي زاحِفٌ بِهذا الأُسْرَةِ مَعَ قِلَّةِ الْعَدَدِ وَ خَذَلَةِ النّاصِرِ.
Bilmiş olun ki, bu zinazade oğlu zinazede (İbn-i Zıyad ) beni iki şey arasında serbest bırakmıştır: ya kılıcı çekip savaşmalıyım ya da zillet libası giyerek yezid`e biat etmeliyim. Ancak zillet bizden uzaktır: Allah, Resulü (s), mümınler, ıffet eteğinde yetişenler, yiğit ve gayretli insanlar, alçaklara itaat etme zilletini izzetli ölüme tercih etmemize müsaade etmezler, Bilmiş olun ki ben, yaru yaverimin az olmasına rağmen sizinle savaşacağım.”
Daha sonra sözlerine Fervet İbn-i Müseyk - i Muradi`nin şiiriyle devam etti.
وإِنْ نَغْلِبْ فَغَيْرُ مُغَلَّبينا |
|
فَإِنْ نَهْزِمْ فَهَزّامُونَ قِدْماً |
“Eğer muzaffer olur ve düşmanı yenilgiye uğratırsak hiç şaşmayın, çünkü biz her zaman galip olmuşuzdur ve eğer yenilgiye uğrar, öldürülürsek bu bizden kaynaklanmaz ve korkudan öldürülmüş olmayız. Bu demektir ki ecelimiz gelmiş ve feleğin çarkının gereği zafer sırası başkalarına geçmiştir. Eğer ölüm birilerinin evinin kapısından ayrılısa, diğerlerinin kapısına oturacaktır. Geçmiş asırlarda ınsanların öldükleri gibi benim kavmimin büyükleri de sizin elinzle ölüme düçar oldular. Eğer padişahlar dünyada kalıcı olsalardı, biz de kalıcı olurduk. Eğer büyük insanlar dünyada kalsalardı, biz de kalırdık. Bizi zemmedenlere de ki: “kendinize gelin ve beyhude bizi yermeyin, bizim giriftar olduğumuz ölüme zemmedenler de mübtela olacaklar.”
Daha sonra da şöyle buyurdu:
ثُمَّ اَيْمُ اللهِ لا تَلْبَثُونَ بَعْدَها إِلاّ كَرَبْث ما يُرْكَبُ الْفَرَسُ حَتّى تَدُورَ بِكُمْ دَوْرَ الرِّحى... اَللّهُمَّ أَحْبِسْ عَنْهُمْ قِطَرَ السَّمآءِ وَابْعَثْ عَلَيْهِمْ سِنينَ كَسِني يُوسُفَ...
“Andolsun Allah`a, beni öldürdükten sonra siz de fazla yaşamayacaksınız. Yaşama süreniz. Yaya birinin (bineğe) binmesinden fazla olmayacaktır. Günler değirmen taşı gibi dönecek ve sizi değirmen taşının mili gibi perişan edecektir. Babam Ali (a), bu haberi ceddim Resulullah`tan (s) duyup bana nakletmiştir. Şimdi siz dostlarınızla bir araya gelip meşveret edin ki gizli- saklı bir şey kalmasın. Daha sonra beni öldürmeye girişin ve bana mühlet vermeyin. Ben Allah`a tevekkül etmişim. O ki, benim ve siniz Rabbinizdir ve her canlı O`nun kudret kabzasındadır. Şüphesiz, benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir.”
Hutbeden sonra da o orduyu telin ederek buyurdu:
“Allah`ım!onlara yağmur yağdırma, Yusuf`un yılları gibi yıllar yaşat. Sakafi genci (Sakafi`den kastedilen kişi Haccac b. Yusuf Sakafi de olabilir, Muhtar b. Ebi Übeydei sakafi de. Allame Meclisi ve Muhaddis-i kummi Muhtar`ın kastedildiği ihtimal üzerinde durmuşlardır) onlara musallat kıl ki, ölümün acı şerbetini onlara içirsin. Çünkü onlar bize yalan söylediler ve aldattılar. Sensin bizim Rabbimiz, sana tevekkül ettik ve dönüşümüz de sanadır”
Daha sonra inip Resulullah`ın (s) “Mürtecez” adındaki atını istedi ve yarenlerini de savaşa hazırladı.
İmam Bakır`dan (a) nakledilen rivayete göre Hüseyn`in (a) ashabı kırkbeş süvari ve yüz piyade idi. O hazretin ashabının sayısı hakkında dah başka rivayetler de mevcuttur.
Ömer b. Sa`d ileri çıkıp Hüseyn`in (a) ashabına doğru bir ok fırlattı ve “Emir`in yanında, ilk ok atan kişinin ben olduğuma tanıklık edin” dedi. Daha sonra Ömer b. Sa`d`ın ordusu ok yağmurunu başlattı.
Hüseyın (a) ashabına buyurdu:
“Allah`ın rahmeti üzerine olsun, kaçınılmaz ölüme doğru kalkın. Şüphesiz, bu oklar, bu cemaatin size (savaş) elçileridir.”
İmamın ashabından bazıları şehid düştuler. Bu arada Hüseyn (a) elini sakalına vurup buyurdu:
إِشْتَدَّ غَضَبُ اللهِ تَعالى عَلَى الْيَهُودِ، إِذْ جَعَلُوا لَهُ وَلَداً، وَ إشْتَدَّ غَضَبُ اللهِ عَلَى النَّصارى، إِذْ جَعَلُوهُ ثالِثَ ثَلثَةٍ، وَاشْتَدَّ غَضَبُهُ عَلَى الْمجُوسِ، إِذْ عَبَدوا الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دُونَهُ، وَاشْتدَّ غَضَبُهُ عَلى قَوْمٍ إِتَّفَقَتْ كَلِمَتُهُمْ عَلى قَتْلِ إِبْنِ بِنْتِ نَبِيِّهمْ ، أَما وَاللهِ لا أُجيبُهُمْ إلى شَيء ممّا يُريدُونَ حَتّى القى اللهَ وَ أَنَا مُخَضَّبٌ بِدَمي.
“Yahudiler Allah`ın bir oğlu olduğuna inandıkları için Allah`ın gazabı çetin oldu onlara. Nesara da o,nu üçün üçüncüsü kabul ettikleri için Allah`ın gazabı çetin oldu onlara. Allah`ın gazabı Mecusilere çetin oldu, çünkü onlar Allah`ı bırakıp güneş ve aya ibadet ettiler. Allah`ın gazabı, peygamberlerinin kızının oğlunu öldürmek için sözbirliği eden kavme de çetin olacaktır. Ancak andolsun Allah`a, onların istediklerini kabul etmeyecek ve kendi kanımla boyanmış bir halde Allah`u Teala`yı mülakat edeceğim.”
Ebu Tahir Muhammed b. Hüseyn-i Taresi “Mealim`ud Din” kitabından İmam Sadık`tan (a) şöyle rivayet eder:
Babamdan duydum, Şöyle buyurdu:
سَمِعْتُ أَبي يَقُولُ: لَمَّا الْتَقَى الْحُسَيْنُ Bوَ عُمَرُ بْنُ سَعْدٍ لَعَنَهُ اللهُ وَقامَتِ الْحرْبُ أَنْزَلَ اللهُ تَعالى النَّصْرَ حَتّى رَفْرَفَ عَلى رَأْسِ الْحُسَيْنِ B ثُمَّ خُيِّرَ بَيْنَ النَّصْرِ عَلى أَعْدائِهِ وَ بَيْنَ لِقآءِ اللهِ فَاخْتارَ لِقآءَ اللهِ.
“Ömer b. Sa`d savşı başlatmak için Hüseyn`in (a) karşısına dikıldiğinde Allah ona yardım etmerleri için gökyüzünden bir grup melek gönderdi. Hüsey`in (a) başı üzerinde uçuştular. Daha sonra Hüseyn (a) iki şey arasında muhayyer bırakıldı: Ya Hüseyn`e (a) yardım ederek düşmanlarını nabud etsinler, ya da Hüseyn (a) şehid olup Allah`ın huzuruna varsın. Hüseyn (a) de Allah`ı mülakat etmeği kabul etti.”
Daha sonra Hüseyn (a) feryad etti:
ما مِنْ مُغيثٍ يُغيثُنا لِوَجْهِ اللهِ، أَما مِنْ ذابٍّ عَنْ حَرَمِ رَسُولِ7.
“Allah rızası için bize yardım edecek biri yok mu? Düşmanları, Resulullah`ın (s) hareminden, Ehl-i Beyt`inden uzaklaştıracak biri yok mu?”
Hürr İbn-i Yezid-i Riyahi bunları duyunca Ömer b. Sa`d`ın yanına gelip “Onunla savaşacak mısın ?” dedi.
Ömer b. Sa`d: “Andolsun Allah`a, hem de öyle savaşacağım ki başlar uçacak ve kollar bedenlerden ayrılacak.”
Hürr bunu duyunca dostlarından ayrılıp bir köşeye çekildi. Bedeni titriyordu.
Muhacir İbn-i Avs dedi: “Ey Hürr, senin bu durumun beni şüpheye düşürdü. Eğer bana küfe`nin en cesur adamı kimdir? Diye sorulacak olsaydı senin dişında birinin adını ağzıma almazdım. Niye titriyorsun?”
Hürr dedi: “Andolsun Allah`a, kendimi cennet ile cehennem arasında görüyorum. Fakat Allah`a andolsun ki, eğer bedenim parça parça olup yakılsa dahi hiçbir şeyi cennete tercih etmem” dedi ve atina binerek Hüseyn`in (a) huzuruna varmak amacıyla hareket etti. İki elini başına koyarak “Allah`ım, sana dönüyorum, tevbemi kabul et. Çünkü ben senin dostlarını ve peygamberinin kızının evlatlarını korkuttum” diyordu. Hüseyn`e (a) arzetti: “Canım feda olsun sana! Seni inciten ve Medine`ye dönmene engel olan adamım ben. Onların işi buraya vardıracğını bilmiryordum. Şimdi Allah`a tevbe ediyorum. Tevbem kabul edilir mi?”
Hüseyn (a) buyurdu:
“Evet, Allah senin tevbeni kabul buyuracaktır. İn atından,”
Hürr dedi: “Senin yolunda at üzerinde savaşmam, piyade savaşmamdan daha iyi olur. Çünkü nasıl olsa attan düşürüleceğim. Senin ylunu kesen ilk kişi ben olduğumdan ötürü, izin buyurursan, senin yolunda ilk ölen de ben olmak ve böylece de kıyamet günü ceddin Resulullah (s) ile musafaha edenlerden olmak istiryorum.”
Müellif şöyle diyor: Hürr`ün amacı o andan itibaren ilk şehid olmaktı. Çünkü ondan önce bir grup öldürülmüştü.
Bu hususta rivayetler de mevcuttur.
Hüseyn (a) Hürr`ün bu isteğini kabul edince, Hürr bir kahraman gibi savaşarak düşmanın yiğitlerinden bir kaçını öldürdü ve bir süre sonra da şehid edildi. Hürr`ün bedenini Hüseyn`in (a) yanına götürd-üklerinde Hüseyn (a) bir yandan onun yüzündeki toprakları siliyor ve bir yandan da
أَنْتَ الْحُرُّ كَما سَمَّتْكَ أمُّكَ حُرّاً، في الدُّنْيا وَ الآخِرَةِ.
“Ananın bu adı sana verdiği gibi sen hem dünyada hem de ahirette âzadesin” buyurdu.
“Ravi diyor: Bu arada zahid ve abid bir insan olan Büreyr b. Hüzeyr savaş alanına girdi. Yezid b. Ma`kil onunla savaşmak için meydana koştu. Birbirleriyle mübahalede bulunarak her kimin, batıldaysa diğerinin eliyle öldürülmesine karar verdiler. Bu anlaşmayla savaşa başladilar. Büreyr onu öldürdü ve şehid edilinceye kadar savaşı sürdürdü.
Ondan sonra vahab b. Cenah-i kelbi meydana gitti, yiğitçe savaştı ve cihadında bir hayli faaliyet gösterdi, sonra kendisiyle birlikte kerbela`da bulunan anne ve ailesinin yanına dönüp dedi: “Canım anam benden razı oldun mu?” Anası “Hüseyn`in (a) yolunda öldürülmedikçe senden razı olmayacağım” dedi. Zevcesi ise “Seni Allah`a ant veriyorum, beni kendi müsibetine mübtela etme ve kalbimi incitme” dedi. Anası dedi: “Canım oğlum, onun sözüne kulak asma, dön ve peygamberinin kızının oğlu yolunda savaş ki kıyamet günü ceddinin şefaatinden faydalanasın.” Vahab meydana dönüp savaştı ve nitekim iki eli de bedeninden koparıldı. Vahab`ın eşi eline bir cadır direği alarak onun yanına geldi ve “Babam, anam sana feda olsun, Athar ehl-i Beyt ve Resulullah`ın (s) muhterem haremi uğrunda savaş” dedi. Vahab onu kadınların çadırına geri götürmek için geldiğinde eşi, vahab`ın eteğine sarılarak ”Ölmedikçe geri dönmem” dedi.
Hüseyn (a) buyrudu: “Ehl-i Beyt`ime yardım ettiğiniz için Allah sizi hayırla mükafatlandırsın. Kadınların yanına dön.” Vahab`ın eşi geri döndü, ama Vahab şehadete kavuşuncaya dek savaşti.
Vahab`dan sonra Müslim b. Avsece meydana çıktı.
Büyük bir fedakarlıkla savaştı, zorluklara katlandı ve belalar karşısında sabretti ve nitekim attan düşurüldü, Henüz ölmemişti. Hüseyn (a) Habib b. Mezahir ile birlikte onun yanına geldi. Eba Abdillah (a) buyurdu: “Müslim, Allah seni bağışlasın ” ve şu ayeti okudu:
“İnananlardan öyle erler var ki Allah`a verdikleri sözde sadakat gösterirler: onlardan kimisi, adağını ödedi, kimisi de beklemede ve onlar sözlerini, özlerini hiçbir surette değiştirmediler.”
(Ahzap- 23)
Habib Müslim`in yanına sokulup “Senin öldürülmen benim için çok çetindir, ancak cennetle sana müjdeler olsun` dedi. Müslim zayıj bir sesle, Allah seni hoşnut etsin dedi ve hayırla müjdelesin. Habib “Eğer senden sonra öldürüleceğime yakinim olmasaydı, her vasiyetini baha etmeni isterdim” dedi. Müslim de Hüsey`i (a) işaretle “Ona yardım etmeye vasiyet ediyorum. Onun uğrunda ölünceye kadar savaş” dedi. Habib “senin vasiyetine uyacak ve gözlerini aydınlatacağım” dedi. Bundan sonra da Müslim dünyadan göçtü.
Amr b. Kırta-i Ensari öne gelip Hüseyn`den (a) savaş izni istedi. Eba Abdillah (a) izin verdi. Amr, mükafat arzusu çekenler gibi savaştı. İbn-i Ziyad`ın ordusundan bazılarını öldürdü, söz ve cıhad dürüstlüğünü bir arada toplayarak o zalim ınsanlara karşı savaştı. Hüseyn`e (a) atılan her oka kendi elini siper etti ve savrulan her kılıci kendi bedenine aldı. Son nefesine kadar Hüseyn`in (a) mukaddes bedenine bir zarar gelmesine engel oldu. Bilahare aldığı yaralarla zayıf düştü. Hüseyn`e (a) taraf dönüp dedi: “Ey Resulullah`ın (s) evladı, vefa ettim mi (ahdime)?” Hüseyn (a) buyurdu: “Evet, sen benden önce cennete gidiyorsun, ceddim Resulullah`a (s) selamımı ilet ve de ki Hüseyn de birazdan gelecek.” Amr yeniden savaşa başladı ve sonunda şehid düştü. Ondan sonra da Ebu Zer`in zenci kölesi cevn öne çıktı. Hüseyn (a) “Ben sana izin verdim, git buradan ve kendini kurtar. Sen bizimle buralara kadar geldin ki rahat içinde olasın, şimdi kendini ölüme atma” buyurdu.
Cevn “Ey peygamber evladı, rahatlıkta sizin sofranızdan yemek ve zorluklarda da sizi yalnız bırakmak olmaz. Bedenim hötü kokar, soyum değersiz insanlara dayanır ve rengim de siyah. Ebedi cennetin huzururuna kavuşturun beni ki güzel kokayım, soyum şeref kazansın ve yüzüm ak olsun. Size minnettar olurum. Andolsun Allah`a, bu siyah kanımı o temiz kanlarınıza katmadıkça sizden ayrılmam” dedikten sonra savaştı ve şehadete ulaştı.
Ondan sonra Amr b. Halid-i Saydavi Hüseyn`in (a) yanına gelerek dedi: “Ya Eba Abdillah (a), canım feda olsun sana, ben senin dostlarına katılmyay kararlıyım, onardan geri kalmak ve ehl –i beytinin arasında yar-u versiz öldürüldüğünü görmek istemiyorum.” Hüseyn (a) “Haydi davran, birazdan biz de size katılacağız” buyurdu. Amr saldırdı ve bir süre savaştıktan sonra şehid edildi.
Hanzelet İbn-i Sa`d-i Şami Hüseyn`in (a) karşısına gelip yüzünü ve göğsünü kılıç. Ok ve mızraklara siper ederek dedi:
“Ey kavmim, ben bir bölük ümmetin uğradıkları azaba uğrayacaksınız diye korkuyorum: Nuh, Ad ve Semud kavimlerine ve onlardan sonrakilere olduğu gibi ve Allah kullarına zulmetmeyi istemez. Ve ey kavmim, ben, o feryadü figan, o boşuna bağırıp söylenme gönündeki halinizden korkuyorum: o gün, bir gündür ki arkanızı döndürüp kaçacaksınız amma doğru cehenneme gideceksiniz ve Allah`ın azabından sizi bir kurtaran olmayacak.” (Mümin-31 ile 34)
Bu azap ayetlerini okuduktan sonra şunları ekledi: “Ey kavmim, Hüseyn`i öldürmeyin: çünkü Allah bir azap gödererek helak eder sizi. Şüphe yok ki Allah`a iftira eden hüsrandadır.”
Bundan sonra da Hüseyn`in (a) yüzünden öptü ve dedi: “Rabbimize koşmayalım mı, kardeşlerimize katılmayalım mı?”
Hüseyn (a) buyurdu: “Evet, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olana koş. Ezeli ve ebedi sultana git.”
Hanzele meydana çıktı yiğitçe, mertçe vuruştu, zorlukları sineye çekti ve nitekim o da şehid edildi.
Öğle namazı vakti geldi. Hüseyn`in (a) emriyle Züheyr İbn-i kayn ve Said İbn-i Abdullah kalan adamların yarısını alarak Hüseyn`in (a) önünde bir saf oluşturdular. Hüseyn (a) de diğer ashabıyla birlikte havf namazı (korku halinde namaz) kıldı. Bu arada düşman tarafından Hüseyn`e (a) doğru bir ok fırlatıldı, Said b. Abdullah Hüseyn`in (a) önünde durarak gelen oklara kendini siper etti. Aldiğı ok yaraları sonucu yere düşerken şunları diyordu: “Allah`ım, bu cemaate lanet et, Ad ve Semud kavmini azaplandırdığın gibi bunları da azaplandır. Selamımı peygambere ilet ve bedenime lsabet eden yaralardan haberdar et. Senin peygamberinin zürriyetine yardım etmekle senin sevap ve mükafatını kazanmak istedim.”
Bunları dedikten sonra dünyadan göçtü. Bedenine dikkatle baktıklarında kılıç ve mızrak yaralarından başka, bedenine isabet eden onüç ok gördüler.
Ondan sonra, çok namaz kılan ve faziletli bir insan olan Süveyd İbn-i Amr İbn-i Ebi Muta` meydana çıkıp cesur bir arslan gibi savaşti, zorluklara göğüs gerdi, acılara katlandı ve nitekim aldığı yaralar sonucu ölülerin arasına düşüp öylece hareketsiz kaldı. İbn-i Ziyad ordusundan “Hüseyn öldürüldü” sözünü duyunca bütün gücünü toplayarak ayakkabısından çıkardığı bir bıçakla yeniden savaşa başladı ve şehid edildi.
Bunu rivayet eden şöyle diyor:
Hüseyn`in (a) ashabı, o hazrete yardım ederek şehid düşmek için birbirleriyle yarışıyorlardı adeta. Bir şair de onların bu halini şöyle dile getirmiştir:
“Hüseyn`in (a) ashabı o kimselerdir ki, belaları defetmek için çağrıldıklarında, mızraklı ve sırt sırta veren silahlı düşmanlara aldırmaksızın böyle tehlikeli bir anda cesur kalplerini zırhlarının üstüne giyerek ölümün ağzına atılırlar.”
Hüseyn`in (a) vefalı ashabı pare pare olmuş bedenlerle topraklar üstündeydi ve ehl-i beytınden başka kimse kalmamıştı. Bu arada herkesten cemal ve ahlak orarak daha güzel olan oğlu Ali, babası Hüseyn`in (a), yanına gelip savaş izni istedi. Hüseyn (a), hıç gecıkmeden izin verdikten sonra ümitsizce baktı ona, istemeksizin gözyaşları damla damla aktı ve dedi:
اَللّهُمَّ اشْهَدْ فَقَدْ بَرَزَ إِلَيْهِمْ غُلامٌ أَشْبَهُ النّاسِ خَلْقاً وَخُلْقاً وَمَنْطِقاً بِرَسُولكَ 7، وَكُنّا إِذا إشْتَقْنا إِلى نَبِيِّكَ نَظَرْنا إِلَيْهِ، فَصاحَ وَ قالَ: يَا إبنَ سَعْدٍ، قَطَعَ اللهُ رَحِمَكَ كَما قَطَعْتَ رَحِمي.
“Allah`ım! Şahid ol, bu orduya karşı öyle bir genç gidiyor ki boy, ahlak ve konuşma tarzıyla Resullullah`a (s) çok benziyor. Biz peygamberi arzuladığımızda ona bakardık.”
Sonra da Ömerİbn-i Sa`d`a dönerek yüksek sesle “Ey sa`d`ın oğlu, benim rahimimi kestiğin gibi Allah da senin rahimini kessin” dedi.
Bu arada Ali b. Hüseyn (a) düşmana yaklaşıp kanlı bir savaşa girişti. Düşman ordusundan bir grubu öldürdükten sonra babasının yanına gelerek “Babacığım, susuzluk beni öldükmek üzere: bu demırlerin ağırlığı da bir yandan beni zorlamakta, bir içimlik su verebilir misin?”
İmam Hüseyn (a) ağlayarak buyurdu: “Aziz oğlum, dön ve kısa bir süre savaş. Çünkü artık ceddin Muhammed`i (s) mülakat etmene ve onun elinden tas dolusu su içmene çok az bir azman kalmıştır. Artık ondan sonra asla susamazsın.”
Ali savaş meydanına döndü. Canından el çekip şehadete hazırlandı. Çok ağır bir saldırıya geçti. Ansızın Münkiz İbn-i Mirra-i Abdi (lanetulah! Aleyh) onu nişan alarak bir ok fırlattı. Aldığı ok yarasıyla savunma gücünü kaybederek yere düştü ve bağırdı. “Canım babam, benden selam olsun sana, Bu ceddim Muhammed`dir (s) sana selam yolluyor ve `Bize çabuk gel` diyor” Daha sonra bir kez daha feryad etti ve can verdi. Hüseyin (a) oğlunun cansız bedeninin yaına geldi, yüzünü yüzüne koyup buyurdu:
“Seni öldürenleri Allah öldürsün, ne kadar da Allah`a karşı küstahlık ve Resulüne de saygısızlık ettiler. Senden sonra dünyanın başına kül olsun”.
Rivayet edenin dediğine göre Zeyneb (a) kadınların çadırından çıkıp “Ey habibim, ey kardeşimin oğlu” diyerek meydana doğru ilerledi. Ali Ekber`in yaına gelip o pare pare olan bedeninin üstüne attı kendini. Hüseyin (a) Zeyneb`i geri gönderdi. Bundan sonra ehl –i beyt gençleri bir biri ardınca meydana çıkıp savaştılar. Onlardan bir grubu şehid olunca Hüseyin (a) yüksek sesle dedi: “Amca oğullarım ve ehl-i beytim, sabırlı olun. Andolsun Allah`a. Bu günden sonra artık asla horlanmayacaksınız.”
Ravi diyor ki:
Yüzü ay parçası olan bir genç meydana çıkıp savaşmaya başladı. İbn-i Fuzeyl-i Azdi bir kılıç darbesiyle onun başını yardı. O genç yüz üstü yere düşerek “Amcaciğım!” diye bağırdı. Hüseyin (a) bir şahin gibi meydana atıldı, öfkeli bir arslan gibi orduya saldırdı. İbn-i Füzeyl`e bir kılıç savurdu. İbn-i Füzeyl elini siper edince kolu dirsekten koptu. Öyle bir bağırdı kı İbn-i Ziyad`ın ordusu onun sesini duydu. Küfe ordusu onu kurtarmak için saldırıya geçti, ancak o atların ayakları altında kalıp helak oldu.
Etrafındaki toz - duman yatışınca Hüseyin`in (a), can vermekte ve ayağını yere sürmekte olan o gencin başı üstünde durduğunu gördüm. Hüseyn (a) buyurdu:
بُعْداً لِقَوْمٍ قَتَلُوكَ وَ مَنْ خَصَمَهُمْ يَوْمَ الْقِيامَةِ فيكَ جَدُّكَ وَأَبُوكَ، عَزَّ وَاللهِ عَلى عَمِّكَ أَنْ تَدْعُوَهُ فَلا يُجيبَكَ أَوْ يُجيبَكَ فَلا يَنْفَعُكَ صَوْتُ والله، كَثُرَ واتِرُهُ وَقَلَّ ناصِرُهُ.
“Allah`ın rahmetinde uzak olsun seni katledenler! Kıyamet günü onlarla husumet edecek olan, ceddin ve babandır. Andolsun Allah`a, amcanı seslediğınde cevap verememesi veya cevap vermesinin sana faydalı olmaması amcana çok çetin gelir. Andolsun, bugün öyle bir gün ki, amcanın düşmanı çok ve dostu ise azdır.”
Sonra da o genci bağrına bastı ve alıp ehl-i beyt şehidlerinin yanına bıraktı.
Hüseyn (a) gençlerinin ve dostlarının öldürülüp yerde yattığını görünce Allah yolunda şehid olmak ve fedakarlık göstermek için hazırlandı ve yüksek sesle buyurdu:
هَلْ مِنْ ذابٍّ عَنْ حَرَمِ رَسُولِ اللهِ (صل الله عليه و أله و سلم)؟ هَلْ مِنْ مُوَحِّدٍ يَخافُ اللهَ فينا؟ مِنْ مُغيثٍ يَرْجُو اللهَ بِإِغاثَتِنا؟ هَلْ مِنْ مُعينٍ يَرْجُو ما عِنْدَ اللهِ في إِعانَتِنا.
“Resulullah`ın (s) Ehl-i Beyt`inden düşmanları uzaklaştıracak biri yok mu? Bizim hakkımızda Allah korkusu taşıyan bir muvahhid yok mu? Allah rızası için bize yardım edecek kimse yok mu?”
Çadırlarda bulunan kadınlar bunları duydu: bir kıyametti, koptu. Ağlamalar, sızlamalar başladı.
Hüseyn (a) çadırın önüne gelip Zeyneb`e (a) buyurdu:
“Küçük oğlumu getir de vedalaşayım.”
Çocuğunu ellerinin üstüne alıp öpmek istedi, ansızın Harmelet İbn-i Kahil - i Esedi (lanetullahi aleyh) bir ok fırlattı. Harmele`nin oku çocuğun boğazına saplandı ve ölmesine sebep oldu. Hüseyn (a) “Çocuğu tut” buyurdu, kendisi de çocuğun boğazından akan kanın altında ellerini tutarak dolduruyor, gökyüzüne serpiyor ve buyuruyordu:
“Bu müsibetler benim için ảsandır: çünkü Allah yolundadır ve Allah görmektedir.”
Hz. Bâkır (a) buyurmuştur:
“Hüseyn`in (a) gökyüzüne serptiği kanın bir damlası dahi yere düşmedi.”
Hüseyn (a) çok susamıştı, kardeşi Abbas ile birlikte Fırat nehrinin yanına geldi. İbn-i Sa`d ordusu harekete geçerek onlara engel oldu. Beni Daurm kabilesinden giri İmam`a bir ok fırlattı. Ok Hüseyn`in (a) ağzına ısabet etti.
Hüseyn (a) oku çıkarıp elini akan kanın altıma tuttu. Eli kanla dulunca döküp buyurdu:
اَللّهُمَّ إِنّي أَشكُو إِلَيْكَ ما يُفْعَلَ بِإبْنِ بِنْتِ نَبِيِّكَ.
“Allah`ım! Peygamberınin kızının oğluna yaptıkları bu sitemleri sana şikayet ediyorum.”
Ömer b. Sa`d`ın ordusu Hüseyn (a) ile Abbas arasında mesafe oluşturdu. Her taraftan Abbas`ın etrafını sarıp şehid ettiler. Hüseyn (a) Abbas`ın şehadetinde çok ağladı.
Bu hususta bir Arap şairi şöyle demiş:
“İnsanlar arasında ağlanmaya en layık olan, kerbela`da Hüseyn`i (a) ağlatan gençtir. O, Hüseyn`in kardeşi ve babasının oğlu Eb`ul Fazl`dır. O ki Hüseyn`e karşı canıyla eşit davrandı ve hiç bir şey onu bundan vazgeçiremedi. Susuzluğun kavurduğu bir anda Fırat`a girdi ama Hüseyn susuz olduğu için ondan içmedi.”
Bu olaydan sonra Hüseyn (a) orduyu savaşa çağırdı.
Savaşmak için gelen herkesi öldürüyor ve buyuruyordu:
وَالْعارُ أَوْلى مِنْ دُخُولِ النّارِ |
|
اَلْقَتْلُ
أَوْلى مِنْ رُكُوبِ الْعارِ |
“Zillettense öldürülmek daha iyi, zillet ise cahennem ataşine girmekten evladır.”
Ravilerden biri şöyle der: Andolsun Allah`a, oğulları, ehl-i beyti ve ashabı öldürüldüğü ve kendisi de düşman ordusu tarafından kuşatıldığı halde Hüseyn (a) kadar cesur davranan birini hiç görmemiştim. Düşman saldırdıkça kılıçını çekip düşmana saldırıyordu ve onlar da kurt saldırısına uğrayan koyun sürüsü gibi dağılıyordu. O hazret, sayıları otuz bini bulan o topluluğa saldırdığında, onlar insanları görüp de uçuşan çekirgeler gibi Hüseyn`in (a) karşısından kaçıyorlardı. Daha sonra Hüseyn (a) merkezine dönüyor ve sesleniyordu:
“La havle ve la kuvvete illa billah”
Hüseyn durmadan savaştı onlarla ve nitekim ordu hüsey`le (a) çadırlar arasında engel olunca buyurdu:
وَيْلَكُمْ يا شيعَةَ آلِ أَبي سُفْيان إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ دينٌ وَكُنْتُمْ لا تَخافُونَ الْمَعادَ فَكُونُوا أَحْراراً في دُنْياكُمْ هذِهِ، وَارْجِعُوا إِلى أَحْسابِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ عُرُباً كَما تَزْعُمُونَ.
“Eyvhlar olsun size, ey âl-i Ebi süfyan havarileri.
Eğer dine inanmıyor ve meaddan da korkmuy-orsanız, en azından dünyanızda azâde ve hür kişiler olun.
Eğer Arapsanız, ki İnancınızda bunadır, aslınıza dönün en azından.”
Şimr: Ey Fatıma`nın oğlu, ne diyorsun sen?
Hüseyn:
إِنّي أَقُولُ: أُقاتِلُكُمْ وَتُقاتِلُونَني، وَالنِّسآءُ لَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُناحٌ، فَامْنَعُوا عُتاتَكُمْ وَجُهَّالَكُمْ وَطُغاتَكُمْ مِنَ التَّعَرُّضِ لِحَرَمي ما دُمْتُ حَيّاً.
Ben sizinle savaşıyorum, siz de benimle. Kadı-nların bunda suçu ne ? Hayatta olduğum sürece içinizdeki serkeş, cahil ve zalimlerin benim haremime saldırmalarına izin vermeyin.
Şimr: Bunu kabul ettik.
Sonra da savaşmak ve Hüseyn`i (a) öldürmek için hazırlandılar. Karşılıklı olarak her iki taraf saldırıya geçti. Hüseyn (a) bir içimlik su istedi. düşman bundan çekindi ve su vermedi. Hüseyn (a) yetmiş iki yara aldığından biraz dinlenmek için durdu. Bu esnada bir taşın alnına isabet etmesiyle alnından kan aktı. Hüseyn (a) elbisesinin eteğini tutarak alnini temizlemek isterken üç ağızlı zehirli bir okgelip kalbine saplandı. Hüseyn (a) buyurdu:
“Bismıllahi ve billahi ve ala milleti Resulillah.” Sonra da başını gökyüzüne çevirip dedi:
إِلهي أَنْتَ تَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقْتُلُونَ رَجُلاً لَيْسَ عَلى وَجِْه الأَرضِ إِبْنُ بِنْتِ نَبِّي غَيْرَهُ.
“Allah`ım, bu ordu öyle birini öldürüyor ki onun dışında bir peygamberin kızının oğlu yeryüzünde mevcut değildir.”
Elini uzatıp sırtından çıkardı oku. Oluk gibi kan akmaya başladı, bunun neticesinde savaş gücünü kaybederek durdu. Yanına yaklaşan herkes, Allah katında Hüseyn`in (a) kanını boynuna almamak için uzaklaşıyordu. Kinde kabilesinden Malik İbn-i Yusr diye bilinen biri Hüseyn`in (a) yanına gelerek küfretmeye başladı ve kılıcını Hüseyn`in başına indirdi. Kılıç darbesiyle başındakı imâmesi yarıldı ve başını yaraladı. İmâme kanla boyandı. Hazret bir mendil isteyerek onu başına bağladı. Bir başlık istedi, onu da başına koydu ve imâmesini de onun üstüne bağladı. İbn-i Ziyad`ın ordusu biraz duraksadıktan sonra yeniden gelip Hüseyn`in (a) etrafını sardı.
Henüz ergenlik çağına girmeyen Abdullah b. Hasan b. Ali (a) kadınların çadırından çıkıp Hüseyn`in (a) yakınında durdu. Zeyneb onu korumak için atıldı, fakat Abdullah şiddetle geri dönmekten sakındı ve andulsun Allah`a, dedi, amcamdan ayrılmam. Bu esnada Ebher İbn-i Ka`b, bir rivayete göre de Harmelet İbn-i Kahil (lanetullahi aleyhima) kılıcını Hüseyn`e (a) savurdu. Abdullah “Eyvahlar olsun sana ey haramzâde, amcamı öldürmek mi istiyorsun?” dedi. Ancak o habis tam kılıcını Hüseyn`e (a) indirirken, Abdullah kolunu siper etti ve kolu kesildi. “Vay anam!” diye bağırınca Hüseyn (a) kucağına alıp bağrına bastı ve buyurdu:
يَا ابْنَ أَخي إِصْبرْ عَلى ما نَزَلَ بِكَ وَاحْتَسِبْ في ذلِكَ الْخَيْرَ فَإِنَّ اللهَ يَلْحَقُكَ بِآبائِكَ الصّالِحينَ.
“Ey kardeş oğlu, bu müsibete dayan ve Allah`tan hayır dile. Çünkü Allah seni salih babalarına ilhak edecektir.”
Aniden Harmelet İbn-i Kahil bir ok fırlatarak Abdullah`ı amcası Hüseyn`in (a) kucağında katletti. Bu olaydan sonra Şimr İbn-i Zi`l cüşen (l.a) çadırlara saldırarak çadırları mızrağıyla deldi ve dedi: “Ateş getırin, çadırları içindekilerle birlikte yakacağım.”
Hüseyn (a) buyurdu: “Ey Zi`l cǔşen`in oğlu, ehl-i beytimi yakmak için mi ateş istiyorsun? Allah da seni cehennem ateşiyle yaksın.”
Şebes gelip bu işinden dolayı Şimr`i azarladı. Şimr (l.a) utanıp vazgeçti. Hüseyn (a) buyurdu:
إِبْغُوا لي ثَوْباً لا يُرْغَبُ فيِه أَجْعَلُهُ تَحْتَ ثِيابي لِئلاّ أُجَرَّدَ مِنْهُ.
“Elbisemin altından giymem için kimsenin rağbet etmeyeceği bir elbise getirin bana ki bedenim çiplak kalmasın.”
Küçük ve dar bir elbise getirdiler. Hüseyn “Ben bunu istemiyorum, zillet ehli elbisesidir bu” dedi. Eski bir elbise alarak parçaladı ve elbisesinin altına giydi. Yemen kumaşından olan bir elbise de isteyip onu da parçalayarak giydi. Şehid olduktan sonra o elbiseyi üstünden çıkarmasınlar diye Hüseyn (a) parçalayarak giymişti. Fakat Hüseyn (a) öldürüldükten sonra Ebher İbn-i ka`b gelip o elbiseyi Hüseyn`in (a) bedeninden çıkardı ve Hüseyn`i (a) yerde üryan bıraktı. Bu işinden dolayı yaz mevsiminde her iki kolu iki kuru çubuk gibi kuruyor ve kışda ise normal haline dönüyordu, ancak bu defa da ellerinden irin ve kan akıyordu. Ölünceye kadar bu durum devam etti.
Rivayette şöyle varid olmuştur: Düşmanın okları her taraftan Hüseyn`in (a) bedenine saplanmıştı. Bu yaralar sonucu gücünü kaybeden Hüseyn (a), Salih b. Vahab b. Mezeni`nin (l.a) böğrüne isabet ettirdiği mızrak darbesiyle atından yere düştü. Bedeninin sağ tarafı ve yüzü yere geldi. Bu durumda hüseyn (a) “Bismillahi ve billahi ve ala milleti Resulullah” diyordu. Hüseyn (a) yerden kalktığı sırada Zeynep çadırdan çıktı, şöyle diyordu:
“Vay kardeşim, vay serverim, vay ehl-i beytim! Keşke gökyüzü yerde parçalansaydı, keşke dağlar paramparça olup yere dökülseydi!”
Bu sırada Şimr, ordusuna bağırarak “Ne bekliyorsunuz? Neden Hüseyn`in işini bitirmiyo-rsunuz?” dedi. Ordu her taraftan hücuma geçti. Zer`at İbn-i Şerik (l.a) Hüseyn`in (a) sol omuzuna bir kılıç ındirdi. Hüseyn (a) de kılıcıyla ona vurarak öldürdü. Başka biri kılıcıyla hüseyn`in (a) sırtına vurdu. Hüseyn (a) yüzüstü yere düştü. Buna rağmen kalkmak istiyordu, biraz kalkıyor sonra takatsızlığından dolayı yeniden yere düşüyordu. Senan b. Enes-i Nehai (l.a) mızrağını Hüseyn`in (a) boğazına sapladı, sonra de çıkarıp göğsüne vurdu. Sonra da bir ok attı ve Hüseyn`in (a) boğazına saplandı. Hüseyn (a) okun boğazına isabet etmesiyle yere düştü. Sonra kalkıp oturdu ve boğazındaki oku çıkardı. Her iki elini akan kanın altında tuttu. Ellerinde toplanan kanı başına ve yüzüne akıttı ve buyurdu: “Hakkım gasbedilmiş ve kanıma belenmiş bir halde Allah`ı mülakat edeceğim.” Ömer b. Sa`d (l.a). sağ ratafında duran birine “Vah olsun sana, in ve Hüseyn`i rahat ettir.” Havli b. Yezid-i Esbahi (l.a) Hüseyn`in (a) başını kesmek istedi ama bedenine bir titreme düştü ve geri döndü. Senan b. Enes-i Nehai (l.a) atından irerek kılıcını Hüseyn`in (a) boğazına indiriken “Andolsun, senin başını bedeninden ayıracağım ve şunu da biliyorum ki sen peygamberin evladısın: ana ve baba yönünden herkesten üstünsün” dedi.
Sonra da başını bedeninden ayırdı. Bu hususta şair şöyle demiş:
“Hangi müsibet Hüseyn`in (a) müsibetiyle kıyaslanabilir. O gün senan b. Enes`in (l.a) cinayetkar ve habis elleri Hüseyn`i (a) öldürüp başını bedeninden ayırdi.”
Ebu Muhammed b. Hasan Taresi “Mealim`ud Din” kitabında İmam Sadık`tan (a) şöyle rivayet eder:
لَمّا كانَ مِنْ أَمْرِ الْحُسَيْنِ ((عليه السلام ما كانَ ضَجَّتِ الْملآئِكَةُ إِلَى اللهِ بِالْبُكآءِ وَقالَتْ : يارَبِّ هذَا الحْسَيْنُ صَفِيُّكَ وَ إِبْنُ بِنْتِ نَبِيِّكَ، قالَ، فَأَقامَ اللهُ ظِلَّ الْقآئِمِ (عجل الله تعالي فرجه الشريف) وَ قالَ: بِهذا أَنْتَقِمُ لِهذا.
“Hüseyn`in (a) öldürüldüğü gün melekler haykı-rarak Allah`ımız, dediler, bu insanların öldürdükleri senin seçkin kulun ve peygamberinin kızının oğlu Hüseyn`dir (a) Allah- u Teala Hz. Kâim İmam-ı Zaman`ın (a) yüzünü onlara göstererek buyurdu: “Hüseyn`in intikamını bunun eliyle düşmanlarından alacağım.”
Rivayete göre Muhtar, Senan b. Enes`i yakalayıp parmaklarını bent bent ve daha sonra el ve ayaklarını kesti.
Büyük bir kazanı zeytin yağıyla doldurarak kaynattı, o habisi de kazana: attı ve böylece öldürdü.
Ravi şöyle diyor: Bu sarıda karanlık ve katı bir toz kapladı gökyüzünü, o karanlıkta kızıl vir yel esti, gözler hiçbir şeyi ve hiç bir yeri görmüyordu. İbn-i Ziyad`ın ordusu azap indiğini sandı bir ara. Bir süre bu durum devam etti ve sonra hava aydınlanmaya başladı.
Hilal İbn-i Nafi Şöyle rivayet eder: Ben Ömer b. Sa`dın ordusuyla durmuştum. Biri gelip “Ey emir, müjdeler olsun sana! Şimr, Hüseyn`i öldürdü” deyince ordu safından ayrılip can vermekte olan Hüseyn`in (a) karşısında durdum. Andolsun Allah`a ki, bu güne kadar ondan daha güzel yüzlü kanına belenmiş bir şehid görmemiştim. Yüzünün nuru ve görünüm güzelliği karşısında onun şehadetini düşünemedim bile. Hüseyn (a) bu durumunda su istiyordu.
Birinin şöyle dediğini duydum:
“Andolsun Allah`a, suyu tadamayacaksın: cehen-neme gidip kaynar suyundan içeceksin.
Hüseyn (a) buyurdu:
يا وَيْلَكَ لا أَرِدُ الْحامِيَةَ وَلا أَشْرَبُ مِنْ حَميِمها بَلْ أَرِدُ عَلى جَدّي رَسُولِ اللهِ 7وَأَسْكُنُ مَعَهُ في دارِهِ في مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَليكٍ مُقْتَدِرٍ وَأَشْرَبُ مِنْ مآءٍ غَيْرِ آسِنٍ وَ أَشْكُو إِلَيْهِ ما إرْتَكَبْتُمْ مِنّي وَفَعَلْتُمْ بي.
“Ben ceddim Resulullah`ın (s) nezdine ve cennetteki makamıma gidecek ve cennetin zülal suyundan içeceğim. Bana yaptığınız zulümleri de ceddime şikayet edeceğim.”
Hilal şöyle diyor:
Ordu bu sözü duyunca çok hiddetlendi, öyle ki sanki Allah hiçbirinin kalbinde acıma duygusunu karar kılmamıştı. Hüseyn onlarla konuşurken başını bedeninden ayırdılar. Onların bu denli acımasızlığından hayrete düştüm ve andolsun Allah`a, dedim hiçbir hususta sizinle birlikte olmayacağım. Daha sonra İbn-i Sa`d`ın ordusu Hüseyn`in elbiselerini çıkarmaya giriştiler. Gömleğini İshak b. Harbei Hazremi (l.a) götürüp giydi ve çopur hastalığına yakalandı, bedenindekitüyler döküldü.
Rivayete göre o hazretin gömleğinde yüzondokuza yakın kılıç, ok ve mızrak yarası vardı. Hz. Sadık (a) “Hüseyin`in (a) bedeninde otuzüç mızrak ve otuz dört kılıç yarası görüldüğünü buyurmuştur.”
Hüsey`in (a) gömleğinin alt kısmına giydiği giysisini Ebhar b. Ka`b-i Temimi aldı. Onu aldıktan sonra felç olduğu rivayet edilmiştir. Hüseyn`in İmâmesini Ahnes b. Mursid b. Alkame (l.a) ve bir rivayete göre de cabir b. Yezidi Avdi (l.a) alıp başına bağladı ve deli oldu. Ayakkabılarını Esved b. Halid (l.a) götürdü. Becdel b. Selim-i kelbi (l.a) de o hazretin parmağını keserek yüzüğünü aldı.
Muhtar sekafi kıyam ettikten sonra Becdel b. Selim`i tutup her iki el ve ayağını kesti ve öylece ölüme terketti.
Hüseyn`in (a) kadife giysisini kays b. Eş`as (l.a) Betra adındaki zırhını da Ömer b. Sa`d (l.a) aldı. Muhtar o zırhı Ömer b. Sa`d`ı öldüren Ebi Ümre`ye bağışladı. Hüseyn`in (a) kılıcnı ise cemi b. Hakl-i Avdi ve bir rivayete göre de Beni Temim kabilesinden Esved b. Hanzele aldı. İbn-i Ebi Es`ad`ın rivayetinde ise Hüseyn`in (a) kılıcını Felafes Nahşeli`nin aldığı söylenmiştir. Muhammed b. Zekeriyya bu rivayeti naklettikten sonra şöyle der: “O kılıç Nahşelıden sonra Habib b. Bedil`in kızına intikal etti.” Şunu da belirtmek gerekir ki ganimet olarak alınan bu kılıç zü`l Fikar değildir. Çünkü zü`l Fikar nübüvvet ve imametin diğer zahireleriyle birlikte mahfuzdur. Bunu rivayet ehli tasdik ve nakletmişlerdir.
Hüseyn`in (a) şehadetinden sonra çadırlardan bir kadın çıktı. Biri ona “Ey emetellah (Allah`ın cariyesi), efendin Hüseyn öldürüldü” dedi. Bunu duyan kadın “Ağlayarak kadınların yanına döndüm, beni ağlar gören herkes ağlamaya ve nale etmeye başladı” der. Bundan sonra askerler, peygamberin evlatlarının, Fatıma`nın (a) göznurlarının mallarını yağma etmek için süratle çadırlara yöneldiler, kadınların üzerlerindeki örtüleri bile çekip aldılar. Peygamberin kızları çadırlardan çıkıp, hamilerinin ve dostlarının ayrılığında nale ettiler, ağladılar.
Hamid b. Müslim rivayet eder:
Beni Bekr İbn-i Vâil kabilesinden bir kadın kocasıyla birlikte Ömer b. Sa`d`ın ordusundaydı. Ordunun kadınlara ve çadırlara saldırdığını yağma ettiğini görünce eline bir kılıç alarak çadırlara geldi ve “Ey Berk İbn-i Vâil kabilesi, sizin gözünüzün önünde peygamberin kızlarının giysileri yağma ediliyor: nerde gayretiniz, nerde yiğitliğiniz?” diye bağırdı. Kocası gelip kolundan tuttu ve çadırına göturdü.
Çadırlar yağmalandıktan sonra ateşle yakıldı. Peygamberin kızları ve ailesi, giysileri yağmanandığından ötürü başı açık ve yalın ayak, ağlayarak ve nale ederek çadırlardan çıkarıldı ve horlanarak esir edilldiler. Esirler “Sizi Allah`a ant veriyoruz, bizi Hüseyn`e (a) götürün” dediler. Hüseyn`in (a) öldürüldüğü yere geldiklerinde şehidleri gördüler ve sızlamalar, yakınmalar, dövünmeler ve ağlamalar başladı.
Ravi diyor ki:
Emir`ül Müminin Ali (a) kızı Zeyneb`in, kardeşi Hüseyn`in (a) başı ucunda ağlamasını, hazin bir ses ve acıdolu yürekle
يا مُحَمَّداهُ، صَلّى عَلَيْكَ مَلآئِكَةُ السَّماءِ، هذا حُسَيْنٌ مُرَمَّلٌ بِالدِّمآءِ، مُقَطَّعُ الأَعْضاءِ وَ بَناتُكَ سَبايا، إِلَى اللهِ الْمُشْتَكى وَ إِلى مَحَمَّدٍ الْمُصْطَفى وَإِلى عَلِيٍّ الْمُرْتَضى وَ إِلى فاطِمَةَ الزَّهْراءَ وَإِلى حَمْزَةَ سَيِّدِ الشُّهَداءِ.
يا مُحَمَّداهُ، هذا حُسَيْنٌ بِالْعراءِ تَسْفي عَلَيْهِ الصَّبا، قَتيلُ أَولادِ الْبغايا، واحُزْناهُ، واكَرْباهُ، أَلْيَوْمَ ماتَ جَدّي رَسُولُ اللهِ 7يا أَصْحابَ مُحَمَّداهُ، هؤُلآءِ ذُرِّيَّةُ الْمُصْطَفى يُساقُون سَوْقَ السَّبايا.
“ya Muhammed, ey meleklerin selam gönderdiği yüce ceddim, bu Hüseyn`dir, kana belenmiş ve azaları kesilmiş. Bunlar da senin kızlarındır, esir edilmiş, Bu zulümleri Allah`a, Muhammed Mustafa`ya (s), Aliyy-i Murtaza`ya (a), Fatimet`üz Zehra`ya (a) ve Seyyid`üş Şüheda Hamze`ya şikayet ediyorum. Ya Muhammed! Bu senin Hüseyn`indir, kerbela`da üryan bırakılmış ve seher yeli toprak serpiyor üzerine. Bu senin Hüseyn`indir, zinazâdelerin zulmüyle öldürülmüş. Aman bu hüzünden, aman bu beladan! Bu gün ceddim Resulullh`ın (s) dünyadan göçtüğü gündür. Ey Muhammed`in (s) yarenleri, bu esirler gibi götürdüğünüz insanlar sizin peygamberinizin evlatlarıdır” dediğini kiç unutamyorum.
Başka bir rivayet de Zeyneb`in şöyle dediğini belirtir:
“Ey Muhammed! Kızların esir edildi ve oğulların öldürüdü. Seher yeli o bedenlerin üzerine toprak savumaktadır şimdi. Bu senin Hüseyn`indir: başını boynundan kestiler, İmâme ve abasını yağmaladılar. Babam fada olsun ona ki, ordusu Pazartesi katledildi ve yağmalandı. Babam feda olsun ona ki, çadırları yıkıldı. Babam feda olsun ona ki, gittiği yolculuktan dönmeyecek ve yaralarına merhem sürülmeyecek. Canım feda olsun ona ki, seve seve uğruna feda olmak isterdim. Babam feda olsun, acı dolu bir kalple ve susuz olarak dünyadan göçene. Babam feda olsun ona ki, Allah`ın peygamberinin oğluna, Muhammed Mustafa (s) onun ceddirdir. Babam feda olsun hidayet peygamberinin oğluna, Muhammed Mustafa`ya Hatice-i kübra`ya Aliyy-i Murtaza`ya, seyyidet`ün Nisa Fatimet`üz Zehra`ya ve ona ki namaz kılması için güneş geri döndürüldü.”
Ravi diyor: Andolsun Allah`a, Zeyneb ağlayarak konuşmasıyla hem dostlarını hem de düşmanlarını ağlattı.
Daha sonra Sakine babasının bedenini kucakladı. Bir kaç kişi gelip Sakine`yi babasından ayırdı. Sonra da Ömer b. Sa`d ordusundan aşağıda isimleri belirtilmiş on kişi atlarına binerek Hüseyn`in (a) naaşi üzerinde at koşturdular, göğüs ve sırt kemiklerini kırdilar: 1- İshak b. Harbe, (Hüseyn`in (a) gömleğini alan)
2- Ahnes b. Mursid
3- Hekim b. Tufeyl-i Sanbesi
4- Amr b. Sabih-i seydavi
5- Recâ b. Münkiz-i Abdi
6- Salim b. Hasime-i cufi
7- Vahiz b. Naim
8- Salih b. Vahab-i cufi
9- Hani b. Şebs-i Hazremi
10- Üseyd b. Malik
Daha sonra bu on kişi küfe`de İbn-i ziyad`ın yanına geldiler. İbn-i Ziyad “Siz kimsiniz? ” dedi. Bunlardan biri olan Üseyd b. Malik şu cevabı verdi.
“Biz sıkıca denetlenen atlarla göğüs ve sırt (kemiklerini) ufalayanlarız.”
İbn-i Ziyad hiç itina göstermeden çok az bir ödül verdi onlara.
Ebu Amr-i Zayid şöyle diyor:
“Bu on kişinin kimler olduğunu bilince hepsinın zinazade olduğunu gördük.”
Muhtar kıyamını gerçekleştirdikten sonra bu on kişiyi yakaladı, el ve ayaklarını yere çiviledi ve ölünceye kadar üzerlerinde at koşturuldu.
İbn – i Riyah şöyle rivayet eder:
Hüseyn`in (a) şehid edildiği gün kerbela`da bulunan birni gördüm. Gözleri görmüyordu. Bunun sebebini sordum. Şöyle cevap verdi: Biz on arkadaştık. Hüseyn`i öldürmek için kerbela`ya gitmiştik, ama ben ne kılıç, ne ok, ne de mızrak kullanmadım. Hüseyn (a) öldürüldükten sonra eve döndüm, yatsı namazını kılıp uyudum. Rüyamda biri gelip Resulullah (s) seni istiyor dedi, kalk gel yanına. Resulullah (s) ile benim ne işim var? Dedim. Yakamdan tutup çeke çeke Resulullah`ın (s) yanına götürdü. Resulullah`ı (s) gördüm, bir çölde oturmuştu. Elbisesinin kollarını yukarı doğru toplamış ve elinde bir savaş aleti vardı. Yanında bir melek durmuştu, onun elinde de ateşten bir silah vardı. Dokuz arkadaşımı öldürdü. Onların herbirıne bir darbe indirdi, tepeden tirnağa ateş alıp yandılar. Ben Resulullah`ın (s) yanına gidip önünde diz çöktüm ve Es`selamu aleyke ya Resulellah` dedim, fakat o hazret cevap vermedi. Uzun bir süre bekledikten sonra başıni kaldırıp buyurdu: “Ey Allah`ın düşmanı, bana ihanet ettin, itretimi öldürdün, hakkımı gözetmedin ve dilediğin her şeyi yaptın.” Ya Resulallah, dedim, andolsun Allah`a ki, ben evlatlarının öldürülmesinde ne kılıç, ne mızrak, ne de ok kullanmadım. Buyurdu: “Doğru söyledin, ama Hüseyn`i (a) öldüren orduda sen de vardın, yaklaş. Yanına yaklaştım ve yanında kan dolu bir tabak gördüm. “Bu oğlum Hüseyn`in (a) kanıdır` buyurdu. Sonra da o kandan benim gözüme sürdü. Uyandığımdan itibaren hiç bir şey göremiyorum.”
Hz. Sadık`tan (a) rivayet edilen bir hadiste Resulullah (s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü geldiğinde fatima (a) için nurdan bir kubbe yapılacak ve Hüseyn (a) de kesik başını eline alarak mahşer sahrasına gelecek. Fatıma (a) Hüseyn`i (a) görünce öyle vir nale edecek ki, bütün mukarreb melekler ve peygamberler onun ağlamasıyla ağlayacaklar. Ondan sonra Allah`u Teala, Fatıma (a) için Hüseyn`i (a) en iyi şekilde gösterecek Hüseyn (a) başsız bir halde katilleriyle husumet edecektir. Allah`u Teala Hüseyn`in katillerini, katli için hazırlık yapanları ve öldürülmesinde parmağı olan herkesi Fatıma`nin (a) yanında toplayacak. Ben de onları tek tek öldüreceğim, yeniden diriltilecekler. Emir`ul Müminin, Hasan ve sonra Hüseyn onları tek tek katledecekler ve onlar yeniden diriltilecekler. Bizim neslimizden olan herkes bir defa onları öldürecektir. Daha sonra gazabımız dinecek ve acılar unutula-caktır.”
Daha sonra İmam sadık (a) buyurdu:
رَحِمَ اللهُ شيعَتَنا، شيعَتُنا هُمْ وَاللهِ الْمُؤْمِنُونَ فَقَدْ وَاللهِ شَارَكُونَا في الْمُصيبَةِ بِطُولِ الْحُزْنِ وَالْحَسْرَةِ.
“Allah bizim şialarımıza rahmet etsin: onlar hüzünlenmeleri ve uzun bir süre hasret çekmeleriyle bizim müsibetimize ortaktırlar.” Resulullah`tan (s) rivayet edilmiştir:
إِذا كانَ يَوْمَ الْقِيامَةِ جاءَتْ (فاطمة سلام الله عليها) في لَمَّةٍ مِنْ نِسآئِها فَيُقالُ لَها: أُدْخُلي الْجَنَّةَ. فَتَقُولُ: لا أَدْخُلُ حَتّى أَعْلَمَ ما صُنِعَ بِوَلَدي مِنْ بَعْدِي. فَيُقالُ لَها: أُنْظُري في قَلْبِ الْقِيامَةِ فَتَنْظُرُ إِلَى الْحُسَيْنِ(عليه السلام) قآئِماً لَيْسَ عَلَيْهِ رَأْسٌ فَتَصْرَخُ صَرْخَةً فَأَصْرَخُ لِصُراخِها وَ تَصْرَخُ الْملآئِكَةُ لِصُراخِها.
“Kıyamet günü olduğunda Fatıma (a) bir grup kadınla mahşere gelecektir. Cennete gir denecektir ona. Diyecektir ki, benden sonra oğluma ne yaptıklarını oğrenmedikçe cennete girmem. O zaman hitab edilecek, kıyametin kalbine bak. Baktığında başı kesik halde duran Hüseyn`i (a) görüp nale edecek, ben ve melekler de onunla birlikte sızlıyacak ve nale edeceğim.”
Başka bir rivayette de şöyle belirtilmiştir.
Fatıma (a) Hüseyn`i (a) görünce feryad edecek:
“yavrucuğum! Kalbimin meyvesi!” diyecektir. Bu esnada Allah, Fatıma`nin (a) hürmetine gazapl-anacak ve Hubhub adındaki ateşi Hüseyn`in katillerini yok etmekle görevlendirecek. Ateş onları halkın arasından seçip çıkaracak ve kendi içine alacaktır. Ateş kükreyip körüklenecek ve onlar da feryat ederek diyecekler: Allah`ım, neden putpere-stlerden önce bizi ateşe atıp azaplandırdın? Hitab gelecektir: Şüphesiz bilen bilmeyen gibi değildir.”
İbn-i Babeveyh bu iki rivayeti “İkab`ul A`mal” kitabına nakletmiştir.
Muhammed b. Neccar Şeyh`ul Muhaddisin –i Bağdad Muhammed b. Neccar da “Tezil” kitabının otuzuncu cildinde onları Eb`ul Abbas Azdi kızı Fatıma hakkında nakletmiştir. Kendi isnadıyla Talha`dan şöyle nakleder: “Resulullah`tan (s) duydum ki buyuruyordu: Musa b. İmran ölen kardeşi Harun için Allah`tan yarlıganma diledi. Allah ona vahiy indirdi: Ya Musa, eğer geçmiş ve gelecek bütün insanları bağışlamamı istersen eğer icabet ederim. Fakat Hüseyn b. Ali b. Ebi Talib`in katillerini asla affetmem.”