Oruç; Allah-u Tealâ'nın emrini yerine getirmek için in-sanın, sabah ezanından akşam ezanına kadar ileride açıklayacağımız orucu bozan şeylerden sakınmasıdır.
1550- [Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır, ama] insanın oruca ille de kalp ile niyet etmesi veya dil ile örneğin, "Yarın oruç tutacağım." demesi şart değildir; âlemlerin Rabbinin emrine itaat etmek için, sabah ezanından akşam ezanına kadar oruca aykırı olan işlerden kaçınması yeterlidir. Bu müddet içinde oruçlu bulunduğuna ya-kîn edebilmesi için de, sabah ezanının bir miktar öncesinden akşam ezanının bir miktar sonrasına kadar orucu bozan şeylerden sakınması gerekir.
1551- İnsan, ramazan ayının her gecesinde yarınki günün orucuna niyet edebilir. Fakat bununla birlikte, ramazanın ilk gecesinde ayın bütün günlerinin orucuna niyet etmesi de iyidir.
1552- [Ramazan ayında yarınki günün orucuna niyet etmek için belli bir vakit yoktur;] insan, gecenin başlangıcından sabah ezanına kadar herhangi bir vakitte yarınki günün orucuna niyet etmiş olursa, sakıncası yoktur [orucu sahihtir].
1553- Müstehap oruç için niyetin vakti, gecenin başlangıcından güneşin batışına, niyet edebilecek miktardaki bir vaktin kalmasına kadardır. Dolayısıyla bir kimse, bu zamana kadar orucu bozacak bir iş yapmaz ve müstehap oruca niyet ederse, orucu sahih olur.
1554- Sabah ezanından önce oruca niyet etmeksizin u-yuyan kimse, eğer öğleden önce uyanıp niyet etmiş olursa, orucu ister farz olsun, ister müstehap sahihtir. Fakat öğle ezanından sonra uyanırsa, [müstehap oruca niyet edebilir; ama] farz oruca niyet edemez.
1555- Ramazan orucundan başka bir oruç tutmak isteyen kimse, bunu niyetinde belirtmelidir. Meselâ, "Kaza orucu" veya "Adak orucu tutuyorum." şeklinde niyet etmelidir. Fakat ramazanda, "Ramazan ayının orucunu tutmaya niyet ettim." diye niyet etmesi gerekmez. Hatta ramazan ayı olduğunu bilmeyen veya unutan birisi, başka bir oruca niyet etmiş olsa dahi, tutmuş olduğu oruç ramazan orucu yerine geçer.
1556- Bir kimse, ramazan ayı olduğunu bildiği hâlde başka bir oruca niyet ederse, tuttuğu oruç ramazan orucuna sayılmadığı gibi niyet ettiği oruca da sayılmaz.
1557- Bir kimse, ramazan ayının meselâ, ilk günü niyetiyle oruç tutup sonradan o günün ramazanın ikinci veya üçüncü günü olduğunu anlarsa, orucu sahihtir.
1558- Ramazan ayı gecesinde oruca niyet ettikten sonra bayılıp, fecirden sonra kendine gelen kimse, farz ihtiyat gereği o günün orucunu tamamlamalıdır [ve artık o günü bir de kaza etmesi gerekmez]. Ama eğer tamamlamazsa, o günü kaza etmelidir.
1559- Sabah ezanından önce niyetini eden ve daha son-ra sarhoş olup, gündüz kendine gelen kimse, farz ihtiyat gereği hem o günün orucunu tamamlamalı, hem de kazasını yerine getirmelidir.
1560- Bir kimse, sabah ezanından önce niyet edip, bütün gün boyunca uyur ve akşam ezanından sonra uyanırsa, orucu sahihtir.
1561- Ramazan ayı olduğunu bilmeyen veya unutan bir kimse, öğleden önce ramazan ayı olduğunu anlayınca, bakılır: Eğer orucu bozan işlerden birini yapmamışsa, niyet etmek suretiyle orucu sahih olur. Fakat oruca aykırı olan fiillerden birini yapmış veya ramazan ayında olduğunu öğle ezanından sonra öğrenmiş olursa, oruçlu bulunmuş olmaz; ama akşam ezanına kadar orucu bozan şeylerden sakınmalı ve ramazandan sonra da o günün orucunu kaza etmelidir.
1562- Bir çocuk, ramazan ayında sabah ezanından önce bulûğ çağına ererse, [o günden itibaren] oruç tutmalıdır. Ama sabah ezanından sonra baliğ olan çocuğa, o günün orucu farz olmaz.
1563- Ölü adına oruç tutmak üzere ecîr olan kimsenin, [kendisi için] müstehap oruç tutmasında herhangi bir sakınca yoktur. Fakat ramazan ayından orucu kazaya kalan veya üzerine başka bir oruç farz olan kimsenin, müstehap oruç tutması caiz değildir. Böyle bir şahıs, eğer unutarak müstehap oruca niyet eder ve öğleden önce üzerinde farz orucun olduğunu hatırlarsa, müstehap orucu bozulur; ancak niyetini farz olan oruca çevirebilir. Ama öğleden sonra hatırlarsa, orucu batıl olur. Fakat akşam ezanından sonra hatırlarsa, orucu, sakıncasız değilse de sahihtir.
1564- Belirli bir gün oruç tutmayı nezreden insan gibi, ramazan orucu dışında üzerine muayyen oruç farz olan kimsenin, [o günün orucuna geceden niyet etmesi gerekir ve eğer] sabah ezanına kadar kasten niyet etmezse, orucu batıl olur. O günün orucunun üzerine farz olduğunu bilmeyen veya unutan kimse ise, öğleden önce oruçlu olmasının gerekliliğini hatırlar ve o zamana kadar orucu bozacak bir iş de yapmamış olursa, niyet ettikten sonra orucu sahihtir; aksi takdirde batıldır.
1565- Keffaret orucu gibi muayyen zamanı olmayan farz bir orucun niyetini, kasten öğle [ezanının] öncesine kadar ertelemenin sakıncası yoktur. Hatta niyet etmeden önce, oruç tutmamayı kararlaştıran veya oruç tutup tutmama arasında tereddüt eden kimse, orucu bozacak bir iş yapmaz ve öğleden önce de niyetini ederse, orucu sahih olur.
1566- Ramazan ayında öğleden önce Müslüman olan bir kâfir, sabah ezanından o vakte kadar orucu bozan bir iş yapmamış olsa bile, o günü oruç tutamaz ve sonradan kaza etmesi de gerekmez.
1567- Ramazan ayında öğleden önce iyileşen bir hasta, sabah ezanından o vakte kadar orucu bozan bir şey yapmamışsa, oruca niyet edip, o günün orucunu tutmalıdır. Ancak öğleden sonra iyileşen hastanın, o günü oruç tutması farz değildir.
1568- Şaban ayının otuzuncu gününün ramazandan olup olmadığı konusunda, şüphe ve tereddüt hâsıl olursa, o günde oruç tutmak farz değildir ve eğer o günü oruç tut-mak isterse, ramazan orucu olarak niyet edemez. Ancak böyle bir günde, geçmiş ramazana ait kaza veya onun gibi herhangi bir oruca niyet eder ve daha sonra bu günün ramazan ayından olduğu ortaya çıkarsa, bu oruç, ramazan o-rucu yerine geçerli olur.
1569- Şek gününde, yani şaban ayının otuzuncu gününün şabandan mı yoksa ramazan ayından mı olduğu hususunda şüphe vaki olan günde, eğer bir kimse kaza, müste-hap veya benzeri bir oruca niyet ettikten sonra gündüz ramazan ayı olduğunu anlarsa, niyetini ramazan orucuna çevirmelidir.
1570- Bir kimse, ramazan orucu gibi muayyen (=belli bir vakti) olan farz orucun niyetinden dönerse, orucu batıl olur. Ancak, orucu bozan şeylerden birini yapmaya niyet eder fakat o işi yapmazsa, orucu batıl olmaz.
1571- Müstehap veya farz keffaret orucu gibi vakti mu-ayyen olmayan bir oruçta, orucu bozan bir iş yapmaya niyet eden yahut yapıp yapmama konusunda tereddütlü olan ama bununla birlikte orucu bozan hâllerden kaçınan bir kimse, eğer öğleden önce tekrar niyet edip oruca devam e-derse, orucu sahihtir.
1572- Dokuz şey orucu bozar:
1) Yemek ve içmek.
2) Cimâ (=Cinsel ilişkide bulunmak).
3) İstimnâ (=Mastürbasyon).
4) Allah'a, Hz. Muhammed'e (s.a.a) ve Resulullah'ın halifeleri olan on iki Ehlibeyt İmamlarına (a.s) yalan isnatta bulunmak.
5) Boğaza yoğun (=katı) toz kaçırmak.
6) Başın tamamını suya daldırmak.
7) Cünüp, hayız ve nifas hâllerinde sabahlamak.
8) İhtikan (=Sıvı şeylerle tenkıye yapmak).
9) Kusmak.
Bunlarla ilgili açıklamalar, ilerdeki hükümlerde izah e-dilecektir.
1573- Oruçlu bir kimse, su ve ekmek gibi yenilip içilmesi normal olan yahut toprak ve zamk (=ağaç balı) gibi yenilip içilmesi normal olmayan bir şeyi kasten yer veya içerse, orucu batıl olur. Yenilip içilen şey, ister az olsun, ister çok olsun, hüküm değişmez. Hatta misvak kullanan biri, misvakı ağzına alıp dışarı çıkardıktan sonra tekrar ağzına alarak misvakta bulunan ıslaklığı yutarsa, orucu bozulur. Fakat misvaktaki ıslaklık, ağız dışından içeri alınmış denmeyecek şekilde olur ve ağzın suyuna karışarak kaybolursa, bundan ötürü oruç bozulmaz.
1574- İnsan, sahur yemeği yerken fecrin doğduğunu anlarsa, ağzındaki lokmayı dışarı çıkarmalıdır. Eğer bir kişi böyle bir durumda ağzındaki lokmayı dışarı çıkarmaz ve bilerek onu yutarsa, orucu batıl olur ve sonradan açıklayacağımız şekilde üzerine keffaret de gerekir.
1575- Oruç hâlindeyken yanlışlıkla bir şey yiyip içen kimsenin orucu batıl olmaz.
1576- Farz ihtiyat gereği oruçlu kimsenin, vücuda gıda verip fayda sağlayan iğneleri yaptırmaktan sakınması gerekir. Ama vücudu uyuşturan veya [tedavi amacıyla] ilâç yerine kullanılan iğnelerin oruç için herhangi bir sakıncası yoktur.
1577- Oruçlu kimse, dişlerinin arasında kalmış olan yemek kırıntısını kasten yutarsa, orucu batıl olur.
1578- Oruç tutmak isteyen kimsenin, sabah ezanından önce dişlerinin arasını [kürdan veya herhangi bir şeyle] temizlemesi gerekmez. Dişlerinin arasında kalan yemek kırıntılarının gündüz boğazına kaçacağını bilen kimse, eğer temizlemez ve o kırıntılardan boğazına bir şey kaçırırsa, orucu batıl olur. Hatta böyle bir şahsın boğazına bir şey kaçmasa bile, farz ihtiyat gereği o günün orucunu sonradan kaza etmesi gerekir.
1579- Tükürüğü yutmak, ekşi ve benzeri şeyleri düşün-mek suretiyle ağızda toplanmış olsa bile, orucu batıl etmez.
1580- Ağız boşluğuna inmediği sürece sümüğü yutmanın sakıncası yoktur. Ama ağız boşluğuna inerse, farz ihtiyat gereği yutulmamalıdır.
1581- Oruçlu bir kimse, aşırı susuzluktan dolayı helâk olmasından korkarsa, bu durumda ölümden kurtulacak miktarda su içebilir; ama orucu batıl olur. Hatta eğer ramazan ayı içerisinde olursa, günün geride kalan kısmında orucu bozan şeylerden de sakınmalıdır.
1582- Bebekler ya da kuşlar için yiyecek maddeleri çiğnemek veya yemeğin tadına bakmak gibi genelde boğaza ulaşmayan bir işi yapmak, tesadüfen elde olmaksızın boğaza bir şey kaçsa bile, orucu bozmaz. Ama eğer insan önceden boğazına bir şeyler kaçacağını bilirse, boğaza kaç-masıyla orucu bozulur ve üzerine kaza ile birlikte keffaret de lâzım gelir.
1583- İnsanın zaaf ve dayanamazlık sebebiyle orucu bozması caiz değildir. Fakat zaafı genelde tahammül edilme-yecek derecede olursa, orucu bozmasının sakıncası yoktur.
1584- Cinsel ilişkide bulunmak, meni gelmese ve erkeklik organı yalnızca sünnet mahalli kadar dâhil olsa bile, orucu bozar.
1585- Eğer sünnet mahalli miktarından daha az bir kısmı dahil olur ve meni de gelmezse, oruç bozulmaz. An-cak, erkeklik organı kesilmiş bir kimsenin sünnet mahallinin az bir miktarının dâhil olmasıyla da orucu bozulur.
1586- Sünnet mahalli kadarının dâhil olup olmadığından şüphe eden oruçlunun orucu sahihtir. Erkeklik organı kesilmiş olan bir kimse ise, organının bir kısmının dâhil olup olmadığından şüphe ederse, orucu sahihtir.
1587- Ramazan ayında oruçlu olduğunu unutarak veyahut hiçbir ihtiyar ve iradesi kalmayacak şekilde başkasının zorlamasına maruz kalarak cinsel ilişkide bulunan kimsenin orucu bozulmaz. Ancak ilişki hâlinde oruçlu olduğunu hatırlar veyahut artık zorlama söz konusu olmazsa, kendisini ilişki hâlinden hemen geri çekmelidir. Eğer kendini geri çekmezse, orucu batıl olur.
1588- Eğer oruçlu bir kimse, istimnâ yaparak kendisinden meni getirirse, orucu batıl olur.
1589- Elinde olmaksızın oruçlu kimseden meni gelirse, orucu bozulmaz. Fakat bir iş yapar ve bu iş yüzünden elinde olmaksızın ondan meni gelirse, orucu batıl olur.
1590- Oruçlu bir kimse, gündüz uyuduğu takdirde ihtilâm olacağını, yani uykuda kendisinden meni geleceğini bilse bile uyuyabilir. Böyle bir kimse uyur ve ihtilâm da olursa, orucu sahihtir.
1591- Oruçlu kimse, meni gelirken uykudan uyanırsa, meninin dışarı çıkmasını önlemesi gerekmez [orucu da bo-zulmaz].
1592- Oruçlu bir kimse, ihtilâm olduktan sonra idrar yapabileceği gibi, 72. hükümde açıklandığı üzere istibrâ [yani özel idrar temizleme usûlü] da yapabilir. Ancak guslettikten sonra, idrar veya istibrâ yaptığı takdirde mecrada kalan meninin dışarı çıkacağını bilirse, istibrâ yapamaz.
1593- İhtilâm olan oruçlu bir kimse, mecrada meninin kaldığını ve gusül etmeden önce idrar yapmadığı takdirde guslettikten sonra meninin dışarı çıkacağını bilirse, farz ihtiyat gereği gusülden önce idrar yapmalıdır.
1594- Meni getirmek kastıyla bir iş yapan oruçludan meni gelmezse, orucu bozulmaz.
1595- Meni getirmek kastı olmaksızın biriyle oynayıp şakalaşan oruçlu bir kimsenin, eğer oyun ve şakadan sonra meni çıkma alışkanlığı olmazsa, tesadüf eseri meni çıkması mühtemel olsa da, orucu sahihtir. Fakat meninin gelmesi yaklaşıncaya kadar şakalaşmaya devam eder, çıkmasını da önlemez ve meni dışarı çıkarsa, orucu bozulur.
1596- Oruçlu kimse, sözle, yazıyla, işaretle veya diğer herhangi bir şeyle Allah'a, Hz. Peygamber'e (s.a.a) ve Hz. Peygamber'in halifeleri olan Ehlibeyt İmamlarına bilerek yalan isnatta bulunursa, ondan sonra hemen, "Yalan söyledim." dese veya tövbe etse bile orucu batıl olur. Farz ihtiyat gereği Hz. Fâtımat'üz-Zehrâ (s.a), diğer peygamberler ve onların vasîleri de aynı hükümdedirler.
1597- Bir kimse, doğru veya yalan olduğunu bilmediği bir hadisi nakletmek isterse, farz ihtiyat gereği o hadisi duyduğu kimseye veya okuduğu kitaba dayandırarak nakletmelidir. Ancak, [hadisin kaynağını söylemese bile] kendisinin nakletmesiyle orucu batıl olmaz.
1598- Doğruluğuna inandığı bir sözü, Allah'tan veya Resul-i Ekrem'den (s.a.a) naklettikten sonra yalan olduğunu anlayan bir kimsenin orucu bozulmaz.
1599- Allah'a ve Peygamber'e (s.a.a) yalan isnat etmemin orucu bozduğunu bilen bir kimse, yalan olduğuna inandığı bir şeyi onlara isnat ettikten sonra, söylediği şeyin doğru olduğunu anlarsa, orucu sahihtir.
1600- Başkasının uydurduğu bir yalanı bilerek Allah'a, Resul-i Ekrem'e (s.a.a) veya Masum İmamlara (a.s) isnat eden oruçlunun orucu batıl olur. Ancak, o yalanı uyduran şahsın dilinden aktarmasında herhangi bir sakınca yoktur.
1601- Oruçlu bir kimseye, "Resulullah (s.a.a) böyle bir şey buyurmuş mudur?" diye sorduklarında, "hayır" demesi gereken yerde kasten, "Evet" veya "evet" demesi gereken yerde kasten, "Hayır" derse, orucu batıl olur.
1602- Bir kimse, Allah-u Tealâ'nın veya Resul-i Ekre-m'in (s.a.a) doğru olan bir sözünü naklettikten sonra, "Yalan söyledim." der veya gece onlara bir yalan isnat edip, oruçlu olduğu yarınki günde, "Dün gece söylediğim doğrudur." derse, orucu batıl olur.
1603- İster un gibi yenmesi helâl olan bir şeyin tozu olsun, ister yenmesi haram olan bir şeyin tozu olsun, boğaza yoğun toz kaçırmak orucu batıl eder.
1604- Rüzgâr vasıtasıyla yoğun bir toz yükselir de oruçlu kimse farkında olduğu hâlde korunmaz ve boğazına yoğun toz kaçarsa, orucu batıl olur.
1605- Oruçlu kimse, farz ihtiyat gereği sigara, tömbeki ve benzeri şeylerin dumanını da boğazına kaçırmamalıdır. Ama yoğun buharın boğaza kaçması ile oruç bozulmaz. Fakat yoğun buhar, eğer ağızda suya dönüşür ve oruçlu kimse de onu yutarsa, orucu batıl olur.
1606- Dikkatsizlik sonucu toz, buhar, duman ve benzeri bir şey ağza kaçırıldığı takdirde, eğer boğaza ulaşmayacağı kesin olarak bilinirse, oruç sahihtir.
1607- Oruçlu olduğunu unuttuğundan dolayı tozu yutmaktan çekinmez veya elinde olmaksızın toz-toprak ve benzeri bir şey boğazına kaçarsa, orucu batıl olmaz; ancak mümkün olduğu takdirde, onu dışarı çıkarmalıdır.
1608- Kafasının tamamını bilerek suya sokan oruçlu kimsenin, vücudunun geri kalan kısmı suyun dışında kalsa bile, farz ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmesi gere-kir. Fakat vücudunun tümü suya girmiş olur ama kafasının bir kısmı dışarıda kalırsa, orucu bozulmaz.
1609- Birinci defada kafasının yarısını, ikinci defada ise diğer yarısını suya daldıran oruçlu kimsenin orucu batıl olmaz.
1610- Bir kimse, kafasının tamamen suya girip girmediğinden şüphe ederse, orucu sahihtir.
1611- Eğer kafanın tamamı suya daldırılır ve saçların bir kısmı dışarıda bırakılırsa, oruç bozulur.
1612- Oruçlu kimse, farz ihtiyat gereği kafasını gülsuyuna daldırmamalıdır; ancak diğer muzaf sulara ve sıvı şeylere daldırmanın sakıncası yoktur.
1613- Eğer oruçlu kimse, kendi elinde olmaksızın suya düşer ve başının tamamı suya dalarsa veya oruçlu olduğunu unuttuğu hâlde başını suya sokarsa, orucu batıl olmaz.
1614- Suya atladığı zaman genelde kafasının suya gireceğini bilen bir kimse, eğer bunun farkında olarak suya atlar ve kafası da tamamen suya dalarsa, orucu bozulur.
1615- Oruçlu olduğunu unutan veya zorla kafası suya sokulan kimse, eğer suyun altında iken oruçlu olduğunu hatırlar veya zorlayan kimse artık elini çekerse, başını hemen dışarı çıkarmalıdır; aksi hâlde orucu batıl olur.
1616- Oruçlu olduğunu unutarak gusül niyetiyle başını suya daldırıp gusül eden kimsenin orucu bozulmadığı gibi, guslü de sahihtir.
1617- Oruçlu olduğunu bildiği hâlde kasten gusül etmek için başını tamamen suya sokunca, bakılır: Eğer tuttuğu oruç keffaret orucu gibi muayyen vakti olmayan farz bir oruç olursa, guslü sahihtir; ama orucu batıl olur. Fakat orucu [ramazan orucu hariç] muayyen vakti olan farz bir oruç olursa, eğer kafasını suya daldırdığı anda guslün niyetini etmiş olursa, orucu bozulduğu gibi farz ihtiyat gereği guslü de batıldır. Fakat suyun altında veya suyun altından çıkacağı anda gusle niyet etmiş olursa, guslü sahihtir. Ama eğer tuttuğu oruç ramazan ayının orucu olursa, orucu ve guslü her ikisi de batıl olur. Ancak suyun altında tövbe etmiş olur ve suyun altından çıktığı anda gusül niyeti ederse, [orucu bozulsa da] guslü sahihtir.
1618- Kurtarılması farz olsa bile boğulmakta olan bir kimseyi kurtarmak için başını suya sokan oruçlunun orucu batıl olur.
1619- Cünüp olan kimse, [ramazan ayında] sabah ezanına kadar kasten gusül etmez veya vazifesi teyemmüm etmek olan kimse kasten teyemmüm etmezse, orucu batıl olur.
1620- [Ramazan ayı dışında] eğer bir kimse, ramazan ayı orucu gibi muayyen vakti olan farz bir oruç tutmak ister ve sabah ezanına kadar da gusül veya teyemmüm et-mezse, [gündüz sabah ezanından sonra öğleye kadar gusül veya teyemmüm ettiği takdirde] orucu sahihtir.
1621- Cünüp olan kimse, ramazan orucu gibi muayyen vakti olan farz bir oruç için niyet edecek olursa, vakit daralıncaya kadar kasten gusül etmese bile, teyemmüm edip oruç tutabilir ve orucu da sahihtir.
1622- Eğer cünüp olan kimse, ramazan ayında gusletmeyi unutur ve bir gün sonra hatırlarsa, o günün orucunu kaza eder. Ama eğer birkaç gün sonra hatırlar ve cünüp olarak kaç gün oruç tuttuğunu bilmezse, cünüp hâlinde tuttuğunu kesin olarak bildiği günlerin orucunu kaza eder. Meselâ cünüplü iken üç gün mü, yoksa dört gün mü oruç tuttuğunu bilmezse, cünüp hâlinde tuttuğunu kesin olarak bildiği üç günün orucunu kaza etmesi gerekir.
1623- Ramazan ayı gecesinde gusül veya teyemmümden hiçbiri için vakti olmayan kimse kendisini cünüp ederse, orucu batıl olduğu gibi üzerine kaza ve keffaret de farz olur. Fakat teyemmüm edecek kadar vakti olan kimse kendisini cünüp ederse, teyemmüm etmekle orucu sahih olur; ama böyle bir işi yaptığı için günah işlemiştir.
1624- Gusül etmek için vaktin geniş olduğunu zanneden kimse, kendisini cünüp ettikten sonra vaktin dar olduğunu anlarsa, eğer teyemmüm [edecek kadar vakti olur ve teyemmüm] ederse, orucu sahih olur.
1625- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan kimse, uyuduğu zaman sabah ezanına kadar uyanamayacağını bilirse uyumamalıdır. Ama eğer uyur ve sabaha kadar da uyan-mazsa, orucu batıl olduğu gibi üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir.
1626- Cünüp olan bir kimse, ramazan ayı gecesinde u-yuduktan sonra uyanır ve tekrar uyuduğunda sabah ezanından önce gusletmek için uyunacağına ihtimal verirse, tekrar uyuyabilir.
1627- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan ve uyuduğu takdirde sabah ezanından önce uyanacağını bilen veya ihtimal veren bir kimse, uyandıktan sonra gusletmeyi kararlaştırıp bu kararla uyur ve sabah ezanına kadar da uyana-mazsa, orucu sahihtir.
1628- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan ve uyuduğu takdirde ezandan önce uyanacağını bilen veya ihtimal veren kimse, uyandığında gusletmesinin gerektiğini unutur bir hâlde uyur ve sabah ezanına kadar da uyanmazsa, orucu sahihtir.
1629- Ramazan ayı gecesinde cünüp olan ve uyuduğunda sabah ezanından önce uyanacağını bilen veya ihtimal veren bir kimse, uyandıktan sonra gusletmemeyi kararlaştırdığı veya gusledip etmeme konusunda tereddütlü olduğu hâlde uyur ve [sabah ezanına kadar da] uyanmazsa, orucu batıl olur.
1630- Ramazan ayı gecesinde cünüplü iken uyuyup sonra uyanan kimse, ikinci kez uyuduğunda sabah ezanından önce uyanacağını bilir veya ihtimal verirse, eğer gusletmek kararıyla tekrar uyur ve sabah ezanına kadar uyan-mazsa, o günün orucunu kaza etmelidir. İkinci kez uykudan uyanıp, üçüncü kez uyuyan kimsede de hüküm aynen geçerlidir; ancak [her iki durumda da] kendisine keffaret farz olmaz.
1631- İnsanın ihtilâm olduğu uyku birinci uyku sayıl-maz; ihtilâm olduktan sonra uyanıp ikinci kez uyursa, işte o, ilk uyku olarak hesap edilir.
1632- Ramazan günü içinde ihtilâm olan kimsenin he-men gusletmesi farz değildir.
1633- Ramazan ayında sabah ezanından sonra uyanıp, ihtilâm olduğunu gören kimse, ezandan önce ihtilâm olduğunu bilse dahi orucu sahihtir.
1634- Ramazan ayının orucunu kaza etmek isteyen bir kimse, sabah ezanına kadar kasten olmasa bile cünüplü iken sabahlarsa, [o günü oruç tutamaz; oruç tuttuğu takdirde] orucu batıl olur.
1635- Ramazan orucunun kazasını tutmak isteyen bir kimse, sabah ezanından sonra uyanıp ihtilâm olduğunu görünce, bakılır: Eğer kaza orucunun vakti dar olursa, meselâ, ramazan ayından beş gün kazaya kalan orucu olur, öte taraftan gelecek ramazan ayına da beş gün kalmış olursa, ramazandan sonra onun yerine bir gün oruç tutmalıdır. Fakat kaza orucunun vakti geniş olursa, başka bir günde oruç tutmalıdır. Buna göre, her iki durumda da o günü oruç tutması gerekmez.
1636- İster muayyen bir vakti olsun, ister olmasın, ramazan orucu ile ramazan ayından kazaya kalan oruçlar dışında, kasten bile cünüp olarak sabahlayan kimsenin orucu sahihtir.
1637- Sabah ezanından önce hayız veya nifas kanı kesilen ama bilerek gusletmeyen veya vazifesi teyemmüm ol-duğu hâlde bilerek teyemmüm etmeyen kadının tuttuğu oruç batıldır.
1638- Sabah ezanından önce hayız veya nifas hâlinden çıkan bir kadının gusledecek kadar vakti olmadığında, bakılır: Eğer ramazan ayının orucunu veya kazasını tutmak isterse, teyemmüm etmesi gerekir, dolayısıyla orucu da sahih olur. Fakat müstehap bir oruç yahut keffaret ve adak orucu gibi farz bir oruç tutmak isterse, her ne kadar teyem-müm etmese bile orucu sahihtir; ama müstehap ihtiyat gereği teyemmüm etmelidir.
1639- Sabah ezanına yakın bir zamanda hayız veya nifas kanı kesilen kadının gusül ve teyemmümden hiçbirisi için vakti olmaz ya da sabah ezanından önce kandan kesildiğini ezandan sonra anlarsa, orucu sahihtir. Ancak tutmak istediği oruç, ramazanın kazası olur ve vakit de geniş olursa, böyle bir orucun sahih olması sakıncalıdır.
1640- Eğer kadın sabah ezanından sonra hayız veya nifas kanından temizlenir ya da günün ortasında hayız veya nifas kanı görürse, akşama yakın bir zamanda olsa bile orucu batıl olur.
1641- Hayız veya nifas guslünü unutup, bir veya birkaç gün sonra hatırlayan kadının tuttuğu oruçlar sahihtir.
1642- Ramazan ayında sabah ezanından önce hayız veya nifas kanı kesilen bir kadın, ihmalkârlık sonucu sabah ezanına kadar guslü terk eder ve vakit daraldıktan sonra da teyemmüm etmezse, orucu batıl olur. Fakat gusletmemesi ihmalkârlıktan kaynaklanmaz da örneğin, hamamın kadınlar için belirlenen saatini bekleme zorunda kaldığından kaynaklanırsa, böyle bir durumda üç defa uyuyup, ezana kadar gusletmese bile teyemmüm etmekle orucu sahih olur.
1643- İstihaze kanı gören bir kadın, ayrıntıları 417. hükümden itibaren açıklanan hükümlere göre gusüllerini yaparsa, orucu sahih olur.
1644- Kendi bedeninin herhangi bir yerini ölünün bedeninin herhangi bir yerine dokunduran kimsenin üzerine "Ölüye dokunma guslü" farz olsa dahi gusletmeden oruç tutabilir. Hatta oruçlu olduğu hâlde bile meyyite dokunmakla orucu batıl olmaz.
1645- Sıvı bir madde ile tenkıye yapmak, çaresizlik yüzünden ve tedavi için olsa bile orucu batıl eder. Ama tedavi için fitil kullanmanın sakıncası yoktur. Farz ihtiyat gereği, afyonlu fitiller gibi keyif verici olan veya o kanaldan gıdalanmak için kullanılan fitillerden de sakınılmalıdır.
1646- Oruçlu kimsenin bilerek kusması -hastalık veya benzeri bir sebepten dolayı olsa dahi- orucu batıl eder. Fakat yanılarak veya elinde olmaksızın kusmanın oruç için herhangi bir sakıncası yoktur.
1647- Ramazan ayı gecesinde belirli bir şeyi yediği takdirde, gündüz elinde olmaksızın kusacağını bilen kimse, [eğer orucu tuttuktan sonra kusarsa,] farz ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmelidir.
1648- Kusmasını önleyebilen oruçlu kimse için zarar ve meşakkat söz konusu olmazsa, kusmasını önlemelidir.
1649- Oruçlu kimsenin boğazına sinek kaçarsa, bakılır: Eğer yutulmasına "onu yedi" denmeyecek kadar aşağıya inmişse, dışarı çıkarması gerekmez ve orucu da sahihtir. Fakat bu miktar kadar aşağıya inmemişse, kusarak orucunun bozulmasına sebep olsa bile onu dışarı çıkarmalıdır. Aksi takdirde orucu batıl olur ve farz ihtiyat gereği üzerine cem keffareti [yani bir köle azat etmesi, peş peşe iki ay oruç tutması ve altmış fakiri doyurması] gerekir.
1650- Bir kimse yanılarak bir şeyi yutar ve midesine ulaşmadan oruçlu olduğunu hatırlarsa, eğer mideye indirmesine "onu yedi" denilmeyecek kadar aşağı inmişse, dışarı çıkarması gerekmez ve orucu sahihtir.
1651- Geğirdiği zaman boğazından bir şey geleceğini kesin olarak bilen kimse, kasten geğirmemelidir. Fakat bir şeyin geleceğini kesin olarak bilmezse, geğirmenin sakıncası yoktur.
1652- Geğirti sonucu oruçlu kimsenin kendiliğinden boğazına veya ağzına bir şey gelirse, onu dışarı atmalıdır. Ancak elinde olmaksızın mideye inerse, orucu sahihtir.
1653- Oruca aykırı olan işlerden birini bilerek ve isteyerek yapmak orucu bozar; ama bu iş bilerek yapılmazsa, oruç bozulmaz. Fakat cünüp olan bir kimse uyur ve 1630. hükümde açıklandığı üzere sabah ezanına kadar da guslet-mezse, orucu batıldır.
1654- Orucu batıl eden işlerden birini yanılarak yaptıktan sonra, orucun bozulduğunu zannederek oruca aykırı olan bir işi bilerek tekrar yapan kimsenin orucu batıl olur.
1655- Boğazına zorla bir şey dökülen veya kafası zorla suya sokulan oruçlunun orucu bozulmaz. Fakat, "Yemek yemediğin takdirde malına veya canına zarar vereceğiz." diyerek oruçlu kimseyi oruca aykırı olan işlerden birini yapması için tehdit edip, orucunu bozmaya zorladıklarında, oruçlu, zararı önlemek için [kendi eliyle] bir şey yerse, orucu batıl olur.
1656- Oruçlu kimsenin, boğazına zorla bir şey dökeceklerini veya orucunu açmaya mecbur edeceklerini bildiği bir yere gitmesi caiz değildir. Fakat gitmek ister ama git-mezse veya gittikten sonra zorlamazlarsa, orucu sahihtir. [Ancak öyle bir yere gidince, bakılır:] Eğer çaresizlik yüzünden oruca aykırı olan işlerden birini yaparsa, [yani orucunu bozmaya mecbur ederler, o da kendi eliyle bir şey yiyerek orucunu açarsa,] orucu batıl olur. Fakat zorla boğazına bir şey dökerlerse, orucunun batıl olduğu kesin olarak söylenemez.
1657- Oruçluya bazı şeyler mekruhtur. Onlardan bir kısmı şöyledir:
1) Göze ilâç damlatmak.
2) Tesiri (tadı veya kokusu) boğaza gidecek şekilde sürme çekmek.
3) Kan aldırmak ve hamama girmek gibi oruçluyu zaafa uğratan (=güçsüz duruma düşüren) bir iş yapmak.
4) Enfiye çekmek. Eğer tesirinin boğaza ulaşacağı bi-linmezse, [mekruhtur;] ama boğaza ulaşacağı bilinirse, caiz değildir.
5) Güzel kokulu bitkileri koklamak.
6) Kadının suyun içinde oturması.
7) Fitil kullanmak.
8) Üzerindeki elbiseyi ıslatmak.
9) Diş çektirmek ve ağzın kanamasına sebep olan herhangi bir iş yapmak.
10) Islak olan bir misvakı kullanmak.
11) İnsanın, meni getirme kastı olmaksızın kendi karısını öpmesi veya şehvetini uyandıracak bir iş yapması. A-ma eğer meni getirme kastı olarak bunları yaparsa, meninin gelmesiyle orucu batıl olur.
1658- Ramazan ayında kasten kusan veya 1630. hükümde açıklandığı gibi gece cünüp olduktan sonra üç defa uyanıp tekrar uyuyan ve sabah ezanına kadar uyanmayan oruçlunun üzerine ancak o günün kazası farz olur. Kasten tenkıye yapan veya başının tamamını suya sokan kimseye, farz ihtiyat gereği keffaret de gerekir. Oruca aykırı olan diğer şeylerin orucu bozduğunu bildiği hâlde kasten yapan kimsenin üzerine ise hem kaza, hem de keffaret farz olur.
1659- Hükmü bilmeyişi yüzünden orucu bozan işlerden birini yapan kimse eğer hükmü öğrenebilir durumda olursa, farz ihtiyat gereği üzerine keffaret gerekir. Ama hükmü öğrenebilir durumda olmaz veya böyle bir hükmün farkına varmaz veyahut o işin orucu bozmadığını kesin olarak bilirse, üzerine keffaret gerekmez.
1660- Ramazan orucunun keffareti üzerine farz olan kimse, bir köle azat etmeli veya bir sonraki hükümde açıklayacağımız şekilde iki ay oruç tutmalı veya altmış fakiri ya doyuracak kadar yedirmeli yahut her birine bir müd (yaklaşık 750 gr.) buğday, arpa ya da benzeri yiyecek maddelerini aynen vermelidir. Bunların hiçbirine gücü yetmeyen kimse, gücü yettiği miktar kadarıyla fakirleri doyurmalıdır. Eğer hiçbir şekilde yiyecek maddesi vermeye gücü yetmezse, en azından meselâ bir kere "Estağfirullah" diyerek, Allah-u Tealâ'dan mağfiret dilemelidir. Ancak farz ihtiyat gereği, istiğfar ettikten sonra keffareti ödemeye güç kazanırsa, keffareti yerine getirmesi gerekir.
1661- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutarak ödemek isteyen kimse, onun otuz bir gününü peş peşe tutmalıdır; ama geride kalan diğer günlerin peş peşe olmamasında herhangi bir sakınca yoktur.
1662- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutmakla yerine getirmek isteyen kimsenin peş peşe tutacağı otuz bir günün içinde, Kurban Bayramı gibi oruç tutulması haram olan bir günün bulunmaması gerekir [aksi takdirde keffaret orucuna başlayamaz].
1663- Eğer peş peşe tutacağı otuz bir gün dolmadan özürsüz olarak bir gün oruç tutmaz veya belirli bir adak gününün orucu gibi tutulması farz olan bir gün araya girecek şekilde oruca başlamış olursa, keffaret orucuna yeniden başlaması gerekir.
1664- Hayız, nifas, mecburi yolculuk gibi özürler sebebiyle peş peşe tuttuğu oruçları yarıda bırakan kişinin, keffa-ret orucuna yeniden başlaması gerekmez. Böyle bir kimse özrü bertaraf olunca, orucuna kaldığı günden devam eder.
1665- Oruçlu kimse orucunu haram bir şeyle batıl edecek olursa, ister o şey şarap ve zina gibi aslen haram olsun, ister hayız hâlindeyken kendi hanımıyla cinsel ilişki kurmak gibi başka bir sebepten dolayı haram olsun, [farz] ihtiyat gereği üzerine cem keffareti gerekir. Yani bir köle azat etmeli, iki ay oruç tutmalı ve altmış fâkiri ya doyurmalı veya onlardan her birine bir müd (=yaklaşık 750 gr.) buğday, arpa, ekmek veya benzeri bir şey vermelidir. Bunların üçünü birden yapmaktan âciz olan kimse, hangisine gücü yeterse onu yerine getirmelidir.
1666- Allah'a veya Peygamber'e (s.a.a) yalan isnatta bulunan oruçlu kimsenin üzerine, farz ihtiyat gereği önceki hükümde açıkladığımız cem keffareti farz olur.
1667- Ramazan ayının aynı gününde cinsel ilişki olayı bir kaç kere tekrarlanırsa, ilişki kuran kimsenin üzerine tek bir keffaret [yani keffaret türlerinden sadece biri] farz olur. Fakat [zina gibi] aslen haram olan bir yol ile cinsel ilişkide bulunursa, üzerine cem keffareti [yani keffaret çeşitlerinin üçü de] farz olur.
1668- Eğer aynı gün içinde cinsel ilişki dışında oruç bozma olayı bir kaç kere tekrarlanırsa, bunlardan dolayı tek bir keffaret ödemek yeterlidir.
1669- Önce haram yoldan cinsel ilişkide bulunup, sonra da kendi helâliyle ilişki kuran oruçlu kimse için yalnız bir cem keffareti, [yani keffaret çeşitlerinin üçünü de] ödemek yeterlidir.
1670- Su içmek gibi aslında helâl olan ve orucu bozan bir şeyle orucunu bozduktan sonra yenilmesi haram olan bir yiyecek gibi aslında haram olan ve orucu batıl eden başka bir iş yapan kimse için, tek bir keffaret ödemek yeterlidir.
1671- Oruçlu kimse geğirmek vasıtasıyla ağzına gelen bir şeyi kasten yutarsa, orucu batıl olur ve üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Ancak geğirdiğinde, eğer kan veya yenilebilir olmaktan çıkmış yiyecek maddesi gibi yenmesi haram olan bir şey ağzına gelir ve kasten onu yutarsa, üzerine kaza gerektiği gibi ihtiyat gereği cem keffareti de farz olur.
1672- Belli bir günde oruç tutmayı nezreden kimse, eğer o günün orucunu kasten bozarsa, bir köle azat etmeli veya peş peşe iki ay oruç tutmalı ya da altmış fakiri doyurmalıdır.
1673- Başkasının akşam olduğunu haber vermesi üzerine iftar eden kimse, sonradan akşam olmadığını anlarsa, [haber veren adil olmadığı takdirde] üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Fakat haber veren adil kimse olursa, sadece kaza gerekir.
1674- Orucunu bilerek bozan bir kimse, öğleden sonra veya keffaretten kurtulmak amacıyla öğleden önce yolculuğa çıkarsa, üzerine farz olan keffaret düşmez. Hatta böyle bir kimse için öğleden önce tesadüfen bir yolculuk söz konusu olsa bile, ihtiyat gereği keffaret ödemesi farzdır.
1675- Orucunu bilerek bozduktan sonra hayız, nifas veya hastalık gibi bir özürle karşılaşan kimseye keffaret farz olmaz.
1676- Ramazan ayının ilk günü olduğunu kesin olarak bildiği hâlde orucunu bilerek bozan kimse, eğer daha sonra o günün şaban ayının son günü olduğunu anlarsa, üzerine keffaret gerekmez.
1677- Ramazanın son günü mü yoksa şevval ayının ilk günü mü diye şüphelendiği bir günde orucunu bilerek bozan kimse, daha sonra şevval ayının ilk günü olduğunu anlarsa, üzerine keffaret farz olmaz.
1678- Oruçlu kimse, ramazan ayında oruçlu olan hanımıyla cinsel ilişkide bulununca, bakılır: Eğer hanımını bu işe mecbur etmişse, hem kendinin hem de hanımının keffaretini vermelidir. Fakat kadının kendisi de bu işe razı olmuş olursa, her birine birer keffaret farz olur.
1679- Eğer bir kadın oruçlu olan kocasını cinsel ilişkiye veya orucunu bozan başka bir işi yapmaya zorlarsa, üzerine kocasının keffareti farz olmaz.
1680- Oruçlu kimse, ramazan ayında oruçlu hanımıyla cinsel ilişkide bulununca, bakılır: Eğer erkek karısını çaresiz bırakacak bir şekilde bu işe zorlar, fakat daha sonra kadın ilişki esnasında bu işe razı olursa, erkek iki keffaret, kadın ise bir keffaret ödemelidir. Ama eğer kadın mecbur bırakılmasına rağmen bu işi kendi irade ve ihtiyarı ile yap-mış olursa, erkeğin hem kendi kefaretini, hem de karısının keffaretini ödemesi gerekir.
1681- Oruçlu olan bir kadın ramazan ayında uyuduğu hâlde, oruçlu olan kocası onunla cinsel ilişki kurarsa, kocasının üzerine tek bir keffaret farz olur; ama kadının orucu sahihtir ve bundan dolayı da keffaret gerekmez.
1682- Eğer erkek, hanımını cinsel ilişki dışında orucu bozan başka bir işe zorlarsa, kadının keffaretini ödemesi gerekmediği gibi kadının üzerine de keffaret farz olmaz.
1683- Yolculuk veya hastalık gibi bir sebepten ötürü oruç tutmayan kimse, oruçlu olan hanımını cinsel ilişkiye zorlayamaz; fakat zorladığı takdirde ihtiyat gereği kadının keffaretini ödemesi gerekir.
1684- İnsan, keffaretini yerine getirme hususunda ihmalkâr davranmamalıdır; ama hemen yerine getirmesi de gerekmez.
1685- Farz olan keffaret borcu birkaç yıl ödenmezse, üzerine bir şey eklenmez.
1686- Keffaret borcunu altmış fakire yiyecek maddesi vererek ödemesi gereken kimse, altmış fakirlere ulaşma imkânı olduğu takdirde onların her birine yaklaşık 750 gr. miktarında olan bir müdden fazla yiyecek maddesi vermemeli veya bir fakiri bir defadan fazla doyurmamalıdır. Fakat yiyecek maddelerini, nafakaları üzerine farz olan ailesinin fertlerine aynen vereceğinden veya onlara yedireceğinden emin olduğu bir fakire, ailesinin her biri için yaşları küçük olsa dahi birer müd vermesinin sakıncası yoktur.
1687- Ramazan orucunun kazasını tutmakta olan bir kimse, öğleden sonra orucunu kasten bozarsa, on fakire birer müd (yaklaşık 750 gr.) buğday ve benzeri yiyecek maddesi vermeli; bunu vermekten âciz olursa da, farz ihtiyat gereği üç gün peş peşe oruç tutmalıdır.
1688- Bazı durumlarda sadece orucun kazası lazım gelir, keffaret gerekmez:
1) Ramazan ayının gündüzünde bilerek kusmak.
2) Ramazan ayının gecesinde cünüp olup, 1630. hükümde açıklandığı üzere sabah ezanına kadar üçüncü uykudan uyanmamak.
3) Orucu bozacak bir iş yapmadığı hâlde oruca niyet etmemek veya riya için oruç tutmak veya oruçlu olmamaya niyet etmek.
4) Ramazan ayında cünüp olduktan sonra gusletmeyi unutarak bir veya birkaç gün cenabet hâlinde oruç tutmak.
5) Ramazan ayında fecrin doğup doğmadığını araştırmadan, fecrin doğuşundan sonra orucu bozan bir iş yapmak. Bunun gibi, araştırdıktan sonra fecrin doğuşuna zannı hâsıl olduğu hâlde oruca aykırı olan işlerden birini yapar ve [gerçekten de] fecrin doğduğu ortaya çıkarsa, kaza gerekir. Fakat araştırdıktan sonra fecrin henüz doğmadığına zannı veya kesin bilgisi hasıl olan kimse, bir şey yer ve sonradan sabah olduğunu anlarsa, o günü kaza etmesi ge-rekmez. Hatta araştırdıktan sonra fecrin doğduğundan şüphe etse ve orucu bozan şeylerden birini yaptıktan sonra fecrin doğduğunu anlasa bile üzerine kaza gerekmez.
6) Fecir doğduğu hâlde, "Henüz doğmamıştır" diyen bir kimsenin sözüne dayanarak oruca aykırı olan bir iş yapmak.
7) "Fecir doğmuştur" diyen kimsenin sözüne yakin etmeyerek veya şaka yaptığını zannederek, fecir doğduğu hâlde oruca aykırı bir harekette bulunmak.
8) Akşam vakti olmadığı hâlde, olduğuna şahitlik eden adil bir kimsenin haber vermesi üzerine iftar etmek.
9) Güneş batmadığı hâlde, açık (ve bulutsuz) havanın kararması nedeniyle akşam olduğuna yakin ederek oruç açmak. Fakat havanın bulutlu olması nedeniyle akşam olmadığı hâlde, oldu sanarak iftar edilirse, kaza gerekmez.
10) Serinlemek için veya sebepsiz yere ağza su verip çalkaladığı esnada, elde olmaksızın boğaza su kaçırmak. Fakat oruçlu olduğunu unutan kimse, bir şey içer veya abdeste başladığında ağzına su alırken elinde olmaksızın aşağı su kaçarsa, üzerine kaza gerekmez.
1689- Bir kimse, su dışında [sıvı] bir maddeyi ağzına aldığında veya burnuna su aldığında elinde olmaksızın boğazına bir şey kaçırırsa, üzerine kaza lazım gelmez.
1690- Oruçlu kimsenin, haddinden fazla ağzına su alıp çalkalaması mekruhtur. Suyu ağzında çalkaladıktan sonra tükürüğünü yutmak isteyen kimsenin üç defa dışarıya tükürmesi ise çok iyidir.
1691- Bir kimse, suyu ağzına alıp çalkalarken elinde olmayarak veya unutarak boğazına su kaçacağını bilse, ağzına su almamalıdır.
1692- Ramazan ayında fecir doğduğu hâlde, araştırdıktan sonra fecrin doğmadığına yakin edip, orucu bozacak işlerden birini yapan kimsenin üzerine kaza gerekmez.
1693- Akşam olup olmadığından şüphe eden kimse, orucunu açamaz. Ama fecrin doğup doğmadığından şüphe eden kimse, araştırmadan önce bile orucu batıl eden bir iş yapabilir.
1694- Deli olan bir adamın, kendine gelip iyileşince, delilik zamanında tutmadığı oruçları kaza etmesi farz değildir.
1695- Kâfir birisi Müslüman olursa, kâfirlik döneminin oruçlarını kaza etmesi gerekmez. Ancak Müslüman olan birisi kâfir olur ve sonra yeniden Müslüman olursa, kâfirlik döneminde tutmadığı oruçların kazasını yerine getirmelidir.
1696- Tedavi amacıyla yediği bir şeyin etkisi sonucu sarhoş olsa bile, sarhoşluk nedeniyle tutmadığı oruçları kaza etmesi gerekir. Hatta bir kimse, oruca niyet ettikten sonra sar-hoş olur ve sarhoşluk hâlinde kendine gelip iyileşinceye kadar da oruca aykırı olan bir iş yapmazsa, farz ihtiyat gereği o günün orucunu tamamlamalı ve sonradan da kaza etmelidir.
1697- Mazeretli olduğu için birkaç gün ramazan orucunu tutmayan kimse, sonradan özrünün ne zaman bertaraf olduğunda şüpheye düşerse, orucunu tutmadığı günler hususunda ihtimal verdiği en az miktarı kaza edebilir. Meselâ, ramazandan önce yolculuğa çıkan bir kimse, ramazanın beşinci veya altıncı gününün hangisinde yolculuktan döndüğünü bilmezse, beş günü kaza etmekle yetinebilir. Yine özrünün ne zaman ortaya çıktığını bilmeyen kimse de sayı bakımından ihtimal verdiği en az miktarı kaza edebilir. Meselâ, ramazan ayının sonlarında yolculuğa çıkan ve ramazandan sonra dönen kimse, ramazanın yirmi beşinde mi yoksa yirmi altısında mı yolculuğa başladığından şüphe ederse, şüphesinin az tarafını yani [yirmi altısından hesaplayarak] beş günü kaza edebilir.
1698- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, bunlardan hangisini önce isterse tutabilir; sakıncası yoktur. Ancak, eğer son ramazanın kazası için vakit dar olursa, meselâ, son ramazandan beş gün orucu kazaya kalmış olur ve sonraki ramazana da beş gün kalmış olursa, önce son ramazanın kazasını tutmalıdır.
1699- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, niyet ederken tuttuğu orucun hangi ramazanın kazasına ait olduğunu belirtmezse, ilk ramazanın kazası olarak sayılır.
1700- Ramazan orucunun kazasını tutmakta olan kimse, kaza etmek için vakti dar olmazsa, öğleden önce orucunu bozabilir.
1701- Ramazan orucunu kaza etmeden ölen kimsenin adına oruç tutan kimse, farz ihtiyat gereği orucu öğleden sonra bozmamalıdır.
1702- Hastalık, hayız veya nifas nedeniyle ramazan orucunu tutmayan ve ramazan ayı çıkmadan ölen kimsenin adına, bu oruçların kaza edilmesi gerekmese de kaza edilmesi müstehaptır.
1703- Ramazan ayında hastalanıp, oruç tutamayan kim-senin hastalığı sonraki ramazana kadar devam ederse, üzerine kaza gerekmez; ama her bir güne karşılık fidye (yani yaklaşık 750 gr. olan) bir müd buğday veya arpa gibi yiyecek maddelerinden fakire vermesi gerekir. Fakat orucu tutmamasının sebebi, yolculuk gibi başka bir özürden ötürü olur ve bu özrü de gelecek ramazana kadar devam ederse, tutmadığı oruçları sonradan kaza etmeli ve müstehap ihtiyat gereği de her bir güne karşılık yaklaşık 750 gr. ağırlığında olan yiyecek maddesi fakire vermelidir.
1704- Hastalık nedeniyle ramazan orucunu tutmamış olan kimse, ramazandan sonra iyileşir fakat gelecek ramazana kadar devam eden başka bir özrün çıkmasıyla oruçları kaza edemezse, [ikinci ramazandan sonra] tutmadığı oruçları kaza etmelidir. Yine, ramazan ayında [yolculuk gibi] hastalıktan başka bir özürle karşılaşması sonucu [ramazan orucunu tutmayan kimse,] eğer ramazandan sonra bu özrü ortadan kalkar; ama gelecek ramazana kadar süren bir hastalık nedeniyle oruçlarını kaza etmezse, tutmadığı oruçları kaza etmesi gerekir.
1705- Bir özür nedeniyle ramazan ayında oruç tutmayan kimsenin özrü ramazandan sonra bertaraf olduğu hâlde kasten sonraki ramazana kadar kaza oruçlarını tutmazsa, bu oruçları sonradan kaza etmeli ve her gün için de fidye yani yaklaşık 750 gr. ağırlığında buğday, arpa veya benzeri bir şeyi fakire vermelidir.
1706- Orucun kazasında ihmal gösterip vakit daralıncaya kadar kaza orucunu tutmaz ve bu vakitte de bir özürle karşılaşırsa, sonradan bu oruçları kaza etmeli ve her gün için yaklaşık 750 gr. ağırlığında buğday, arpa veya benzerlerini fakire vermelidir. Hatta [kaza etmeye elverişli bir vakit içinde] özrü olan kimse, özrünün bertaraf olunca kaza orucunu tutmayı kararlaştırır; ama kaza etmeden vakit darlığında ikinci bir özürle karşılaşırsa, oruçlarını kaza etmesi gerektiği gibi farz ihtiyat gereği her gün için fakire yaklaşık 750 gr. ağırlığında yiyecek maddesi de vermelidir.
1707- Hastalığı birkaç yıl devam ede kimsenin eğer iyileştikten sonra gelecek ramazana kadar kaza orucu tutabilecek kadar vakti olursa, bu durumda sadece son ramazandan kazaya kalan oruçları tutması gerekir; önceki yıllardan kazaya kalan oruçların her bir günü için ise, fidye olarak fakire yaklaşık 750 gr. buğday, arpa veya benzeri gıda maddesi vermelidir.
1708- Her gün için fidye (yani yaklaşık 750 gr. yiyecek maddesi) vermesi gereken kimse, birkaç günün kefaretini [fidyesini] tek bir fakire verebilir.
1709- Ramazan orucunun kazasını birkaç yıl geciktiren kimse, hem bu kaza oruçları tutmalı, hem de her gün için fakire fidye vermelidir.
1710- Bir kimse, ramazan orucunu bilerek tutmazsa, üzerine hem kaza, hem de keffaret yani bir köle azat etmek veya altmış fakiri doyurmak veya iki ay oruç tutmak gerekir. Eğer o orucun kazasını gelecek ramazana kadar tut-mazsa, ayrıca her gün için fakire yaklaşık 750 gr. buğday veya arpa gibi yiyecek türü bir şey de vermesi gerekir.
1711- Ramazan orucunu bilerek tutmayan bir kimse, aynı günde orucu bozan şeylerden birini mükerrer yapar, meselâ birkaç defa cinsel ilişki kurarsa, [oruç tutmadığından dolayı sadece] tek bir keffaret ödemesi yeterlidir.
1712- Daha önce 1390. hükümde açıkladığımız üzere, babanın ölümünden sonra kazaya kalan namaz ve oruçlarını büyük erkek evladının yerine getirmesi farzdır. Fakat annenin oruçlarını kaza etmek, büyük erkek evladın üzerine farz değildir.
1713- Üzerinde adak orucu gibi ramazan orucundan başka farz bir orucu kazaya kalan baba, eğer bunu kaza et-meden ölürse, büyük erkek evladı onu babasının adına kaza etmelidir.
1714- Yolculukta dört rekâtlı namazlarını iki rekât olarak kılması gereken bir yolcu oruç tutamaz. Ama işi yolculuk olan veya yolculuğu günah olarak nitelenen kimse gibi namazlarını tam kılan bir kimse, yolculukta oruç tutmalıdır.
1715- Ramazan ayında yolculuğa çıkmanın sakıncası yoktur; fakat yolculuk oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.
1716- Ramazan orucu dışında üzerine belli bir oruç farz olan kimse, farz ihtiyat gereği o günde yolculuk yapmamalıdır. Hatta yolculukta olsa bile, herhangi bir yerde on gün kalmayı kastederek o orucu tutmalıdır. Ama muayyen bir günün orucunu nezreden kimsenin o günde yolculuğa çıkmasının sakıncası yoktur.
1717- Bir kimse, oruç tutmayı nezeder ama gününü belirtmezse, bunu [yani günü belirlenmemiş mutlak adak orucunu] seferde tutamaz. Ama belirli bir günü seferde oruç tutmayı nezrederse, onu yolculukta yerine getirmelidir. Yine belirli bir günü ister seferde olsun, ister hazerde olsun, oruç tutmak için nezretmiş olursa, yolculukta olsa bile o günü oruç tutmalıdır.
1718- Yolcu olan kimse, [Allah-u Tealâ'dan] bir hacet istemek için Medine şehrinde üç gün müstehap oruç tutabilir.
1719- Yolculukta orucun batıl olduğunu bilmediğinden dolayı oruç tutan bir kimse, oruçlu bulunduğu günün içerisinde bu hükmü öğrenmiş olursa, orucu batıl olur. Ama akşama kadar öğrenmeyen kimsenin orucu sahihtir.
1720- Yolcu olduğunu veya seferde orucun batıl olduğunu unutarak yolculukta oruç tutan kimsenin orucu batıldır.
1721- Oruçlu olan kimse öğleden sonra yolculuğa çıkarsa, orucunu tamamlamalıdır. Öğleden önce yolculuğa çıkan kimse ise, ancak hadd-i terahhusa yani, şehrin duvarlarının görünmeyeceği ve ezan seslerinin duyulmayacağı yere vardığında orucunu bozabilir; eğer ondan önce orucunu bozarsa, farz ihtiyat gereği üzerine keffaret de gerekir.
1722- Öğleden önce vatanına veya on gün kalmak istediği bir yere varan yolcu, orucu bozan bir iş yapmamışsa, o günü oruç tutar. Ama eğer orucu bozan bir iş yapmışsa, o günün orucu üzerine farz değildir [sonradan kazasını eder].
1723- Vatanına veya on gün ikamet edeceği yere öğleden sonra varan yolcu, o günü oruç tutamaz.
1724- Yolculuk veya herhangi bir özür nedeniyle oruç tutmayan kimsenin, ramazan ayının gündüzünde cinsel ilişkide bulunması ve yemek-içmekle kendini tam olarak doyurması mekruhtur.
1725- Yaşlılık nedeniyle asla oruç tutamayan veya oruç tutması meşakkatli olan kimseye oruç farz değildir. Fakat ikinci durumda (meşakkatli durumda) her bir güne karşılık yaklaşık 750 gr. buğday, arpa veya benzeri gıda maddelerinden fakire vermesi gerekir.
1726- Yaşlılık nedeniyle oruç tutmayan kimse, ramazandan sonra oruç tutmaya güç kazanırsa, farz ihtiyat gereği tutmadığı oruçların kazasını yerine getirmelidir.
1727- Tahammül edilmeyecek derecede çok susama hastalığına yakalanan veya şiddetli susuzluktan dolayı büyük zorlukla (meşakketle) karşılaşan kimseye oruç farz değildir; ama ikinci durumda, böyle bir kimsenin her güne karşılık yaklaşık 750 gr. ağırlığında buğday, arpa veya benzerini fakire vermesi gerekir; farz ihtiyat gereği de zaruret miktarından fazla su içmemelidir. Böyle bir kimse, sonradan iyileşerek oruç tutmaya güç kazanırsa, farz ihtiyat gereği tutmadığı oruçları kaza etmelidir.
1728- Doğumu yaklaşmış hamile bir kadının oruç tutması, çocuğuna zarar verecek olursa, oruçla mükellef olmaz. Ancak her güne karşılık fidye, yani yaklaşık 750 gr. buğday, arpa veya benzerlerini fakire vermesi gerekir. Yine kendisine zarar geleceğinden korkan hamile kadın da oruç tutmayabilir. Ancak farz ihtiyat gereği her güne karşılık fakire fidye vermelidir. Her iki durumda da tutmadığı oruçları sonradan kaza etmelidir.
1729- Bebek emziren kadının sütü az olduğunda, eğer oruç tutması emzirdiği bebeğe zarar verecek olursa, oruç tutmak ona farz değil; ister bu kadın bebeğin öz annesi olsun, isterse dadısı olsun veya ücretsiz süt versin, fark et-mez. Ancak oruç tutmadığı her bir güne karşılık fakire fidye olarak buğday ve arpa gibi gıda maddelerinden vermelidir. Yine oruç kendisi için zararlı olursa, oruç tutması farz değilse de farz ihtiyat gereği her gün için bir müd (yaklaşık 750 gr.) yiyecek maddesi fakire vermelidir. Her iki durumda da tutmadığı oruçları daha sonra kaza etmelidir. Fakat ücretsiz olarak bebeğe süt veren veya verdiği süt karşılığı çocuğun babasından, annesinden veya başka birinden ücret alarak süt vermek isteyen bir kadın bulunursa, farz ihtiyat gereği bu kadın bebeği ona vererek orucunu tutmalıdır.
1730- Kamerî aylarının ilk günü, beş şeyle tespit edilir:
1) Bizzat insanın kendisinin hilâli görmesi ile.
2) Sözleri yakîn=kesin bilgi getirecek büyük bir topluluğun, hilâli gördüklerini söylemeleri veya herhangi bir şeyle insana yakin gelmesi ile.
3) İki adil erkeğin gece hilâli gördüklerini söylemeleri ile. Ancak hilâlin vasfı konusunda farklı haber verirler veya hilâlin iç kısmının ufka doğru olması gibi gerçeğe aykırı bir şekilde şahadette bulunurlarsa, ayın ilk günü tespit edilmiş olmaz. Ama eğer hilâlin bazı özelliklerinin tespitinde ihtilafa düşerlerse, örneğin biri hilâlin yüksek olduğunu, diğeri ise yüksek olmadığını haber verirse, o iki adilin sözüyle ayın ilk günü sabit olur.
4) Şaban ayından otuz günün geçmesi ile. Şabandan otuz gün geçince, ramazan ayının ilki sabit olur. Yine, ramazan ayından otuz günün geçmesiyle de şevval ayının ilki sabit olur.
5) Şer'î hâkimin, ayın ilk günü olduğuna hükmetmesi ile.
1731- Şer'î hâkim (=veliyy-i fakih) ayın ilk günü olduğuna hükmedince, onu taklit etmeyen kimse bile onun hük-müne göre amel etmelidir. Fakat şer'î hâkimin hata yaptığını bilen bir kimse, onun hükmüne göre amel edemez.
1732- Ayın ilk günü, müneccimin sözü ile sabit olmaz. Ancak, insan onun sözü ile ayın ilk günü olduğuna yakin ederse, ona göre amel etmelidir.
1733- Hilâlin yüksekliği veya geç batışı ile, önceki gecenin, ayın ilk gecesi olduğuna hükmedilmez.
1734- Kendisine ramazan ayının ilk günü sabit olmadığından dolayı oruç tutmayan bir kimse, iki adil erkeğin bir önceki gece ramazan ayının hilâlini gördüklerini haber vermeleriyle, o günün orucunu sonradan kaza etmelidir.
1735- Bir şehirde ayın ilk günü sabit olursa, başka bir şehir için geçerli olmaz. Ama eğer o iki şehir birbirine yakın ise veya insan o iki şehrin ufuklarının bir olduğunu biliyorsa, birinde hilâlin görülmesi diğeri için de geçerlidir.
1736- Ayın ilk günü, telgrafla sabit olmaz. Fakat telgraf çekilen şehrin ufku diğer şehirle bir olur veya bu iki şehir birbirine çok yakın olurlarsa, telgraf, şer'î hâkimin hük-müne veya iki adil erkeğin tanıklığına dayalı olduğu takdirde ayın ilk günü sabit olur.
1737- Ramazan ayının otuzuncu gününün ramazandan mı, yoksa şevval ayından mı olduğu belli olmayan bir günde, insanın oruç tutması gerekir. Fakat bir kimse, akşam olmadan o günün şevval ayının ilk günü olduğunu anlarsa, orucunu açmalıdır.
1738- Hapiste olan bir kimse, ramazan ayının girişine yakin edemezse, tahmin üzere amel etmelidir. Eğer o da mümkün olmazsa, hangi ayda oruç tutarsa sahihtir. Farz ihtiyat gereği, böyle bir kimse ancak oruç tuttuğu aydan on bir ayın geçmesiyle sonraki ramazanın orucuna başlayabilir. Ama eğer sonradan ramazan ayının girişini tahmin üzere tespit edecek olursa, artık tahminine göre amel etmelidir.
1739- Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde oruç tutmak haramdır. Bunun gibi, şaban ayının otuzuncu gününün şabandan mı yoksa ramazan ayından mı olduğu bilinmeyen günde ramazan ayına niyet edilerek tutulan oruç da haramdır.
1740- Bir kadın, müstehap oruç tuttuğu takdirde kocasının haklarını zâyi edecek olur veya kocası onun müstehap oruç tutmasına izin vermezse, farz ihtiyat gereği oruç tutmaktan sakınmalıdır.
1741- Evladın tuttuğu müstehap oruç, anne-babasına veya büyükbabasına eziyete sebep olacak olursa, caiz değildir. Hatta onların eziyet görmesine sebep olmasa bile, onun müstehap oruç tutmasını yasakladıkları takdirde farz ihtiyat gereği oruç tutmamalıdır.
1742- Babasının izni olmaksızın nafile oruç tutan çocuğun oruç tutmasını babası günün ortasında yasaklarsa, orucunu bozmalıdır.
1743- Kendisine orucun zararlı olmadığını bilen kimseye, doktorun oruç zararlıdır demesi ile bile oruç tutmak farzdır. Yine bir kimse, orucun kendisine zarar vereceğine yakîni veya zannı olursa, doktor, zararlı değildir dese bile oruç tutmamalıdır; eğer oruç tutarsa orucu sahih değildir. Ancak kurbet kastıyla (yani Allah rızası için) oruç tutar, sonradan da zararlı olmadığı ortaya çıkarsa, tuttuğu oruç sahihtir.
1744- Bir kimse, orucun zararlı olacağına ihtimal verip kendisine zarar geleceğinden korkarsa, eğer böyle bir ihtimal, halkın nazarında yerinde bir ihtimal ise, oruç tutamaz ve oruç tuttuğu takdirde orucu geçerli olmaz. Ama eğer kurbet kastıyla (=Allah rızası için) oruç tutar, sonradan da zararlı olmadığı belli olursa, orucu sahih olur.
1745- Orucun kendisine zararlı olmadığına inanarak oruç tutan bir kimse, akşam olduktan sonra orucun kendisine zararlı olduğunu anlarsa, o günün kazasını sonradan yerine getirmelidir.
1746- Burada saydıklarımızın dışında başka haram oruç-lar da vardır ki onlar, geniş fıkıh kitaplarında açıklanmıştır.
1747- Aşura günü ile Arefe günü mü, yoksa Kurban Bayramı günü mü olduğu şüpheli olan günde oruç tutmak mekruhtur.
1748- Önceki hükümlerde açıklanan haram ve mekruh oruçlar dışında, yılın bütün günlerinde oruç tutmak müste-haptır. Ama bazı günleri oruç tutmak için özellikle tavsiye edilmiştir ki, onların bazısı şunlardan ibarettir:
1) Kamerî aylarından ayın her ilk Perşembe, son Perşembe ve onuncu günden sonraki ilk Çarşamba günleri olmak üzere üç gün oruç tutmak. Eğer bir kimse, bu günlerde oruç tutmazsa, bunları kaza etmesi müstehaptır. Hatta asla oruç tutamayan kimsenin her güne karşılık yaklaşık 750 gr. yiyecek maddesi veya [bir dirhem, yani] 12/6 nohut ağırlığındaki gümüşü[1] fakire vermesi müstehaptır.
2) Her [kamerî] ayın on üç, on dört ve on beşinci günlerini oruç tutmak.
3) Recep ve şaban aylarının hepsini veya bir gün olsa bile bu iki aydan bir kısmını oruç tutmak.
4) Nevruz Bayramı gününü, zilkade ayının yirmi beş ve yirmi dokuzuncu günlerini, zilhicce ayının birinci gününden dokuzuncu gününe (yani Arefe gününe) kadar oruç tutmak. Fakat oruç tutunca, zaafa uğrayarak Arafe gününün duâlarını okumaya durumu elverişli olmayan kimseye, A-refe gününde oruç tutmak mekruhtur.
Yine Mübarek Gadir-i Hum Bayramı (=18 zilhicce), muharrem ayının birinci ve üçüncü günleri, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) mübarek doğum günü olan 17 rebiu'l evvel ve 27 recep günü olan Meb'as Bayramı yani Resulullah'ın (s.a.a) peygamberliğe seçildiği günü de oruç tutmak müstehaptır.
Müstehap oruca başlayan kimsenin bunu tamamlaması farz değildir. Hatta mümin bir kardeşi onu yemeğe davet ettiğinde onun davetini kabul edip, orucunu bozması müstehaptır.
1749- Ramazan ayında oruçlu olmadıkları hâlde, orucu bozan işlerden sakınmak şu altı kişi için müstehaptır:
1) Yolculuk esnasında orucu bozan şeylerden birini yapıp, öğleden önce kendi vatanına veya on gün kalacağı bir yere varan yolcu.
2) Öğleden sonra, kendi vatanına veya on gün kalacağı yere varan yolcu.
3) Öğleden önce iyileşen ve orucu bozan işlerden birini yapmış olan hasta.
4) Öğleden sonra iyileşen hasta.
5) Gündüz hayız ve nifas kanından temizlenen kadın.
6) Ramazan ayının gündüzünde Müslüman olan kâfir.
1750- Oruçlu kimsenin akşam ve yatsı namazlarını, o-rucunu açmadan önce kılması müstehaptır. Ama eğer biri onu beklemekte olur veya yemeğe meyli fazla olduğundan huşû içinde namaz kılmasını ve namazda kalbinin Allah'a yönelmesini zedeleyecek bir durumla karşılaşırsa, namazdan önce iftar etmesi daha iyidir. Ancak mümkün olduğu kadar namazı fazilet vaktinde eda etmesi.
[1]- [12/6 nohut gümüş (yani 12 nohut ve bir nohudun onda altısı), ölçü olarak bir dirhem ağırlığına eşittir. Her bir nohudun ağırlığı ise, 0.1953 gramdır. Dolayısıyla 12/6 nohudun yani bir dirhemin ağırlığı, 2.4607.3 gramdır.]