günümüzde karşılaşılan bazı konuların hükümleri

 

bono

2838- Bono iki kısımdır:

1) Borçlu olan kimsenin, borcu karşılığında verdiği gerçek senet.

2) Borçlu olmadığı hâlde bir şahsın başkasına verdiği hatır senedi.

2839- Bir kimsenin başkasıyla daha az bir meblağa muamele yapmak üzere gerçek senedi borçludan alması ve bu işi yapması haram ve batıldır.

2840- Bono para değildir ve onun kendisiyle muamele gerçekleşmez. Para, banknottur ve muamele onunla gerçek-leşir. Bono, poliçe ve kabzdır. Yaygın olan banka çekleri, banknot gibi paradır; değerinden eksiğine ve fazlasına peşin olarak onun alış ve satışının sakıncası yoktur.

2841- Elinde bono olan kimse, borç para alır ve karşılığında, zamanı geldiğinde aldığı borçtan daha fazlasına almak üzere senet verirse, faizdir ve haramdır; ancak alınan borç sahihtir.

2842- Birinin bir başkasına üçüncü şahısla asıl değerinden eksiğine muamele yapması ve üçüncü şahısın belirlenen vakitte senedin asıl sahibi olan birinci şahıstan talep etme hakkına sahip olması için vermiş olduğu hatır senedi-nin ifa ettiği işlev, birkaç şekilde tashih edilebilir:

1) Bu muamele şuna dönüktür: Birinci şahıs, üçüncü şahısla kendi zimmeti üzere muamele yapması ve bonoda yazılı olan banknot miktarını aynı miktar karşılığında satması için ikinci şahısı vekil etmiş olur ve yine belirlenen vakitte ilk şahsın ona müracaat edebileceği üzere üçüncü şahıstan aldığı parayı kendisine götürmesi için ikinci şahsı vekil etmiş olur. Buna göre bononun ilk sahibi gerçekte borçlu olmamasına rağmen muamele gerçekleştikten sonra üçüncü şahsa borçlanır; ikinci şahıs da üçüncü şahıstan aldığı miktar kadar senedin ilk sahibine borçlanır. O hâlde, üçüncü şahıs muameleden sonra belirlenen zamanda birinci şahısa müracaat edip alacağını alabilir; birinci şahıs da borçlanma işinden sonra belirlenen vakitte ikinci şahsa müracaat edip alacağını alabilir. Eğer bonolar konusunda, birinci şahsın alacağı vermemesi hâlinde, üçüncü şahsın ikinci şahısa müracaat edebilmesi yaygın bir adet olursa, bu gerçekte akit içinde koşulan bir şart sayılır ve dolayısıyla ona da müracaat edebilir.

2) Üçüncü şahısla muamele yapması amacıyla ikinci şahsa hatır senedi vermenin ve üçüncü şahısın ikinci şahısa müracaat edebilme hakkının doğması iki şeyi gerektirir:

a) Bono vermekle alıcı üçüncü şahsın yanında itibar kazanıyor. Bu açıdan kendisi muamele yapmış olur ve ikin-ci şahıs üçüncü şahsa borçlanmış olur.

b) İkinci şahsın belirli olan miktarı ödememesi hâlinde birinci şahsın bu ödemeyi üstlenme zorunluluğu, bunların arasında üzerinde konuşmaya ve anlaşmaya ihtiyaç duyma-yan kesin bir olgudur. Buna göre, muameleden sonra belirlenen vakitte üçüncü şahıs ikinci şahısa ve o vermediği takdirde birinci şahısa başvurabilir. Bu husus, taraflarca kesin bilinen bir olgu olduğundan, akit içinde yapılan sözleşme hükmünü taşır ve sakıncası yoktur. Bu işin sıhhati için daha başka yollar da söz konusudur.

2843- Ticarî ve banka muamelelerinde senet veren kimse kendi borcunu vermediği takdirde, bonoda imzası bulunan şahısa müracaat edilebilmesi yaygın bir şeydir. Bu, bu hususun anlaşma içerisinde yapılan bir sözleşme olduğunu gösterir ve dolayısıyla riayet edilmesi zorunludur; ancak muamele yapan taraf, bunun akit içinde taahhüt edildiğini bilmezse, ona müracaat edilemez.

2844- Borcun ertelenmesinden dolayı alıcının ister ban-ka olsun, ister diğerleri olsun, borçludan bir şey alması, borçlu razı olsa bile haramdır.

2845- Banknot ve kâğıt dinarda veya dolar ve Türk lirası gibi diğer kâğıt paralarda, borç dışındaki anlaşmalarda cereyan eden faizin gerçekleşmesi söz konusu olmaz. Bunların bazısını bazısıyla peşin olarak eksiğine veya fazlasına değiş tokuş yapmak caizdir; ancak peşin olmadığı takdirde, bazısını bazısına eksiğine veya fazlasına değiş tokuş yapmak, eksilme veya artışta sürenin miktarı ölçü alınmadığı takdirde sakıncasızdır. Borçla ilgili faiz ise, bunların hepsinde gerçekleşebilir. [Bu yüzden] on dinarı on iki dinar almak üzere borç vermek, caiz değildir.

HAVA PARASI

2846- Sahiplerinden ev, dükkan veya başka bir şey kiralayanların kira müddeti bittikten sonra, sahibinden izinsiz orada kalmaları haramdır ve sahibinin izni olmadığından acele olarak orayı boşaltmalıdırlar. Eğer boşaltmazlar-sa, o yeri gasbetmiş sayılırlar; o yere ve o yerin benzerine verilen kiraya da zâmindirler. Bunlar şer'î açıdan hiçbir hak-ka sahip değildirler; ister onların kira müddeti kısa olsun, ister uzun; onların orada bulunmaları ister kiralanan yerin kıymetinin artmasına sebep olsun, ister olmasın; o mahalden ayrılmak ister onların ticaretlerinin zarar görmesine se-bep olsun, ister olmasın.

2847- Bir kimse, kira müddeti bitmiş eski kiracıdan yeri kiralarsa, yerin sahibinin izni olmadıkça, bu kiralama işi sahih değildir ve onun o yerde kalması haram olup, o yeri gasbetmiş sayılır. Eğer kaldığı yere bir zarar gelir veya telef olursa, zâmin olmasını (=tazminat ödemesini) gerektirir. Orada kaldığı müddet içerisinde bu yerin benzerine verilen kira miktarını da sahibine vermesi gerekir.

2848- Gasıp olan eski kiracının, kendisine kiraya verdiği kimseden hava parası adına bir şey alması, haramdır. Almış olduğu şeyi telef eder veya bir hadise sonucu telef olursa, veren kimseye ödemek zorundadır.

2849- Başkasına kiraya verebilmek kaydıyla bir müddet için bir yeri kiralar ve bu müddet içerisinde yerin kirası artış gösterirse, o yeri kiraladığı fiyat üzerinden kiraya verebilir ve hava parası adıyla kiraya verdiği kimseden de bir miktar para alabilir. Meselâ, bir dükkanı, aylık on liradan on yıllığına kiralar ve bir müddet sonra yerin kirası yükselir ve yüz liraya çıkarsa, başkasına kiraya verme hakkına sahipse, kalan müddet için aylık on liradan orayı kiraya verebilir ve yeri de ona kiraya vermek için tarafların rızasıyla kiracıdan bin lira alabilir.

2850- Sahibinden bir yeri kiralar ve yirmi yıllığına kiraları artırmayacağını da şart koşar ve eğer bu yeri başkasına verecek olursa, bu üçüncü şahsa da aynı şekilde davranacağını şart koşar ve bu üçüncü şahıs bir başkasına devrettiğinde yine ona da aynı şekilde davranmasını ve kirayı artırmamasını şart koşarsa, kiracının, o yeri bir başkasına devretmesi için kiralamak isteyenden bir miktar hava parası alması caizdir. Bu şekilde alınan hava parası helâldir. Bunun gibi ikinci kiracı üçüncüden ve üçüncü kiracı da dördüncüden anlaşmalarına göre hava parası alabilir.

2851- Kiracı, kira akdini gerçekleştirirken kiraya verene bir süre kirayı artırmayacağını, onu çıkarma hakkına sahip olmayacağını, aynı miktar karşılığında sonraki yıllarda kendisinden kiralama hakkına sahip ve kiraya verenin de kiraya vermeye yükümlü olacağını şart koşarsa, kiracı kendi hakkından vazgeçmesi veya o yeri boşaltması için kiraya verenden veya başkasından bir miktar para alabilir; bu tür hava parası helâldir.

2852- Mülk sahibi, mahalli kiralamak isteyenden hava parası olarak istediği miktarı alabilir. Kiracı, başkasına kiraya verme hakkına sahip olursa, mahalli ona devretmek için bir miktar hava parası olarak alabilir. Bu şekilde alınan hava parasının sakıncası yoktur.

BANKA MUAMELELERİ

2853- Şahısların, borç veya başka bir muamele tarzıyla bankalardan aldıkları şey, bankalarda haram para bulunduğu bilinse veyahut alınan paranın haram paradan olması ihtimal verilse bile, muamele şer'î ölçüler dahilinde yapıldığı takdirde helâl ve sakıncasızdır. Ama alınan paranın tümünün veya bir kısmının haram paradan olduğu bilinirse, onun kullanılması caiz değildir. [Bu nedenle de asıl sahibini bulup alınan parayı ona teslim etmek gerekir.] Eğer sahibi bulunmazsa, müçtehidin izni dahilinde o paraya, sahibi bilinmeyen malın hükmü uygulanır. [Yani, sahibi adına sadaka olarak fakire verilir.] Bu konuda yerli bankalarla yabancı bankalar ve devlet bankalarıyla özel bankalar arasında fark yoktur.

2854- Faiz şartı olmaksızın insanın bankaya borç olarak para yatırmasının sakıncası yoktur ve bankaların da o parayı kullanması caizdir. Ama eğer borç olarak yatırılan parada herhangi bir menfaat de kararlaştırılırsa, menfaat kararı batıl olsa da borç anlaşması sahihtir ve bankalar aldıkları şeyi kullanabilirler.

2855- Faize sebep olan menfaat kararında açık bir şekilde anlaşmakla para yatırma zamanı tarafların faiz almaya niyetli olması arasında fark yoktur. O hâlde, eğer bankanın kanunu, aldığı borçlar karşılığında faiz vermek olur ve borç olarak yatırılması istenen para da bu kanunun dahilinde gerçekleşirse, para yatırmak haramdır.

2856- Borç konusunda ne açıktan ve ne de üstü kapalı olarak menfaat kararı olmazsa, o borç sahihtir. Fakat herhangi bir anlaşma söz konusu olmaksızın borç veren kimseye bir şey verilirse helâldir.

2857- Bankaya vedia (=emanet) adıyla yatırılan paralar hususunda para sahibi banka yetkililerine kullanma izni vermezse, bankanın onu kullanması caiz değildir, kullandığı takdirde ise zâmindir. Ancak emanet sahibi, [malını bankaya yatırırken] kullanılmasına izin verir veya [kullanıldıktan sonra] razı olursa, [bankanın onu kullanması] caizdir. Bu durumda da banka eğer karşılıklı gönül rızasıyla bir şey alır veya verirse helâldir. Ama kullanma izni bunun gerçekte borca yani, zâmin olmak üzere mâlik olmasına dönük olursa, bu durumda anlaşılarak bir şey verilirse haramdır. Anlaşıldığı kadarıyla ismi vedia olsa bile, banka vediası bu tür bir vediadır.

2858- Bankaların veya başka kurumların, paralarını borç olarak yatıranları veyahut diğer müesseselerin, alıcı ve satıcıyı teşvik etmek için çekiliş yoluyla verdikleri hediyeler helâldir. Yine satıcıların, satışı artırmak ve müşterilerin dikkatini çekmek için -yağ kutusu içine altın koymak gibi- malların içine koyduğu şeyler helâldir ve sakıncası yoktur.

2859- Poliçe denilen ticari havalelerle banka havalelerinin sakıncası yoktur. Buna göre, banka veya tacir, bir miktar parayı bir yerde bir kimseden alıp ona havale kâğıdı vererek başka bir yerde banka veya şahıs vasıtasıyla o miktar parayı o şahısa verir, karşılığında da havale edenden bir şey alırsa, sakıncası yoktur ve helâldir. Meselâ, bir kimse Ankara'da bin lirayı havale etmesi için bankaya yatırır ve banka da İstanbul şubesinden paranın ödenmesi için bu adama havale kâğıdı verir ve Ankara bankası bu havale karşılığında ondan on lira alırsa, sakıncası yoktur. Eğer bin liranın havalesi için elli lira alır da başka bir yerde dokuz yüz elli lira öderse, ister banka bu parayı borç adına alsın veya başka bir adla, yine de sakıncası yoktur. Bu durumda banka eğer fazlalığı yaptığı iş bedeli olarak alırsa, sakıncası yoktur.

2860- Eğer banka veya başka bir kuruluş, başka bir yerdeki şubesine veya adamına verilmesi üzere belirli parayı bir şahsa verir ve bu şahıs da çektiği zahmet karşılığında belli bir miktar para alırsa, sakıncası yoktur. Yine daha fazlasına banknot satışı şeklinde olursa, caizdir. Ama eğer borç olarak verir de menfaat kararlaştırılırsa, menfaat kararı açık bir şekilde olmasa ve sadece tarafların maksadı borcun menfaate dayalı olduğu olsa bile [menfaat kararı] haramdır; fakat borcun kendisi sahihtir.

2861- Rehin üzere çalışan bankalar veya başkaları, menfaat kararıyla ödünç verirler ve borçlu borcunu zamanında ödemediği takdirde de satıp, kendi alacaklarını tahsil edebilmek için ondan bir şeyi rehin olarak alırlarsa, menfaat kararıyla verilen borç haram ve menfaat kararı da batıldır. Fakat borcun kendisi, malı rehin olarak almak ve onu satmak için vekil olmak sahihtir. Dolayısıyla bankanın bunu satması caizdir. Eğer bir kimse de bunu bankadan satın alırsa, ona mâlik olur. Ancak, menfaat kararı olmaz da zahmet karşılığı ücret ve borç karşılığı da rehin alınırsa, sakıncası yoktur; şer'î kurallar gereğince de rehini satmak ve almak sakıncasızdır.

SİGORTA

2862- Sigorta, sigorta yapanla sigortayı kabul eden müessese, şirket veya şahıs arasında bir akit ve anlaşmadır. Bu akit de diğer akitler gibi icap ve kabule ihtiyaç duyar; diğer anlaşmalarda gerekli ve muteber olan şeyler bu akitte de geçerlidir. Bu anlaşma, her dille gerçekleştirilebilir.

2863- Başka anlaşmalarda bulunan bulûğ, akıl, ihtiyar ve diğer şartların yanı sıra sigortada şu şartların da bulunması gereklidir:

1) Filan şahıs, filan mağaza, filan gemi, filan otomobil veya filan uçak diye sigorta konusunun belli olması.

2) Anlaşmanın iki tarafı olan devlet, şahıslar, kuruluşlar veya şirketlerin belli olması.

3) Ödenmesi gereken meblağın tayini.

4) Ödenecek taksitlerin miktar ve zamanlarının tayini.

5) Sigortanın ay veya yıl itibariyle başlangıç ve bitiş süresinin tayini.

6) Yangın, boğulma, hırsızlık, ölüm, hastalık gibi hasara sebep olan tehlikelerin tayini. Hatta zarara sebep olan bütün afetler akitte kararlaştırılabilir.

2864- Sigorta anlaşmasında hasar ölçüsünün belirtilmesi gerekmez; "Her ne kadar hasar görürse telafi edilecektir." diye kararlaştırılırsa sahihtir.

2865- Sigorta akdi birkaç şekilde gerçekleştirilir:

a) Sigorta yaptıran şahısın, "Ben, filan aydan itibaren aylık filan miktar vermeyi üstleniyorum ve buna karşılık eğer mağazama örneğin yangın veya hırsızlık yüzünden bir zarar gelirse, siz onu ödemelisiniz." demesi ve sigorta yapan kurumun da kabul etmesiyle.

b) Sigorta yapan kurumunun, "Biz, sizin müessesenize örneğin yangın veya hırsızlık nedeniyle bir zarar gelirse, filan miktar vermeyi üstleniyoruz." demesi ve sigorta yaptıran tarafın da kabul etmesiyle. Ayrıca, önceki hükümde belirtilen bütün kayıt ve şartların belirlenip anlaşmaya dahil edilmesi gerekir.

2866- Anlaşıldığı kadarıyla bütün sigorta kısımları, ister hayat, ticarî eşya, bina, gemi ve uçak sigortası olsun, isterse de devlet ve müessese memurlarının ya da bir köy veya şehir halkının sigortası olsun, açıklanan şartlara uyulduğu takdirde sahihtir. Sigorta, müstâkil bir akit olmakla birlikte, sulh gibi bazı diğer akitlerle de yapılabilir.

ŞANS DENEME biletleri

2867- Çekilişlere katılıp, kendilerine bir şeyler çıkması için belirli bir meblağ karşılığı satışı yaygınlaşmış olan biletleri almak ve satmak caiz değildir ve batıldır; bilet karşılığı alınan para da haramdır ve alan kimse zâmindir. Yine çekilişi kazanan kimsenin aldığı şey haramdır ve onun asıl sahipleri karşısında zâmindir. [Yani, sahibini bulabilirse, aldığı şeyi ona ulaştırmalı, bulamadığı takdirde de sahibi adına sadaka vermelidir.]

2868- Bilet parasının haram olmasında, biletin kendisini satın almakla parasız alıp çekilişte isminin çıkması amacıyla para vermek arasında fark yoktur. Her iki durumda da bilet parası ile çekiliş sonucu elde edilen para haramdır ve zâmin olmayı gerektirir.

2869- Son zamanlarda şans deneme biletlerinin ismini değiştirip, Milli Piyango adıyla bilet satmaya başladılar; ama yapılan iş aynıdır. Şans deneme biletlerinin satın alınması sakıncalı olduğundan ve birçok insanın onları almaktan sakınmasından dolayı, kendi menfaatleri peşinde olanlar, bu tür kimseleri de aldatabilmek için ismini değiş-tirdiler; fakat yapılan işte bir fark yoktur. Bu şekilde ismini değiştirmekle bu biletlerin alım satımı helâl olmaz; hem bilet parası, hem de çekilişte çıkan para haramdır ve zâmin olmayı gerektirir.

2870- İslâmî medreseler veya hastaneler gibi hayır kuruluşlarından birinin giderlerini karşılamak için böyle bilet dağıtan bir müessesenin çıktığı farz edilir, halk da bu tür müesseselere yardım etmek amacıyla bir meblağ verir ve o müessese kendi malından veya para verenlerin tümünün iznini aldıktan sonra onların parasından çekilişte ismi çıkanlara bir meblağ verirse, sakıncası yoktur. Tabi bu yalnızca bir faraziyedir, oysa bugün satılan biletler ve yapılan çekilişler bu şekilde değildir; dolayısıyla hem bilet parası ve hem de çekiliş haramdır.

2871- Şirketlerin eline geçen bilet paraları ve çekiliş sonucu şahısların eline geçen paralar, sahibi belli olmayan "meçhul'ül-mâlik" hükmündedirler. Şöyle ki, eğer onların sahipleri bulunabilirse, onlara geri vermek, eğer buluna-mazsa, sahipleri adına sadaka vermek gerekir. Ancak farz ihtiyat gereği, sadaka vermeden önce bütün şartlara haiz müçtehitten izin alınmalıdır.

2872- Milli piyango gibi çekilişlerde para kazanan kimse fakir olursa, sahipleri adına sadaka olması üzere onu kendisine alamaz; farz ihtiyat gereği başka bir fakire vermelidir. Hatta bu görüş bizce güçlüdür.

2873- Çekilişte yüklü para kazandığı takdirde, hepsini sadaka olarak bir fakire verip, fakirin de bir miktarını ona geri çevirmesini sağlamak için bir fakirle anlaşır ve bu şekilde parayı helâl yapmak isterse, caiz değildir ve helâl olmaz. Ama arada hiçbir anlaşma bulunmaksızın o parayı fakire verir ve fakir de kendi gönül rızasıyla hâline münasip olan miktarı ona geri verirse, sakıncası yoktur.

sun'Î dölleme

2874- Enjektör gibi bir aletle erkeğin menisini, karısının rahmine şırınga etmenin sakıncası yoktur; ama bu işi yapmak için haram yollardan sakınılması gerekir. Dolayısıyla erkek, kendi menisini helâl bir şekilde elde eder ve karısının rızasıyla bu işi kendisi yaparsa, sakıncası yoktur.

2875- Helâl veya haram tarzla erkeğin menisinin kendi karısının rahmine yerleştirilmesi sonucu annenin rahminde o meniden çocuk oluşursa, sakıncasız olarak çocuk, erkekle kadına aittir ve diğer çocukların sahip olduğu bütün haklara sahiptir.

2876- Yabancı bir erkeğin menisini, yabancı bir kadının rahmine yerleştirmek, ister kadın razı olsun, ister olmasın; ister kadın evli olsun, ister olmasın; ister kocası razı olsun, ister olmasın, caiz değildir.

2877- Bir erkeğin menisi yabancı bir kadının rahmine yerleştirilir ve çocuğun o meniden olduğu anlaşılırsa; eğer bu iş şüpheli bir şekilde gerçekleşmişse, meselâ erkek kendi karısı olduğunu ve kadın da bu meninin kocasına ait olduğunu zannetmiş ve daha sonra kocasından olmadığı anlaşılmışsa, şer'an çocuğun bu kadın ve erkeğe ait olduğuna dair bir şüphe söz konusu olamaz; çocukların sahip olduğu bütün haklara sahiptir. Fakat bu iş bilinç ve kasıt üzere yapılmışsa sakıncalıdır; bütün hükümlerde ihtiyata uyulmalıdır. Hiç şüphesiz, bu çocuk kız olursa, babası sayılan erkek onunla evlenemez, erkek olursa da bu çocuk annesi sayılan kadınla evlenemez. Yine, böyle bir şekilde dünyaya gelen erkek veya kız çocuğu, anne ve babası sahih akitle evlenmiş olsalardı, kendisine mahrem olacaklarla evlenemez. Ama bunların dışında diğer bütün hükümlerde ihtiyata uymaları gerekir.

ORGANLARIN KESİLMESİ VE NAKLİ

2878- Otopsi, kadavra olarak kullanmak veya başka herhangi bir amaçla, ölmüş bir Müslümanın cesedini kesip parçalamak haramdır. Hatta "Tahrir'ül-Vesile" adlı kitapta belirttiğim gibi, Müslüman birinin baş veya diğer uzuvlarının koparılması için diyet de ödenir. Ama ister zimmî olsun, ister olmasın, Müslüman olmayan birinin cesedini kesip parçalamak caizdir; diyet de gerekmez.

2879- Bir veya bir grup Müslümanın canının korunması sağlanacak olsa bile, ölmüş bir gayrimüslimin cesedinin parçalanması imkânı varken, tıbbi konuları öğrenmek için bir Müslümanın cesedini kadavra olarak kullanmak caiz değildir. Eğer gayrimüslimleri kadavra olarak kullanma imkânı varken bir Müslümanın cesedi kesilip parçalanırsa, günah işlenmiş olur ve diyet de verilmesi gerekir.

2880- Bir veya bir grup Müslümanın canının muhafazası bir ölünün kesilip parçalanmasını gerektirir ve gayrimüslime ait olan bir cesedin kesilip parçalanması da imkânsızsa, Müslüman birinin cesedi üzerinde bu işi yapmak caiz olur. Müslümanların canının muhafazası için gereklilik olmaksızın yalnızca eğitim için yapılan kesip parçalama işlemi caiz olmadığı gibi diyeti de gerektirir.

2881- Müslümanların canının muhafazası, Müslüman ölünün kesilip parçalanmasına bağlı olduğu zaman, diyetin olmaması uzak bir görüş değilse de diyet vermek ihtiyata uygundur.

2882- Müslüman birinin canının kurtarılması organ nakline yani ölen Müslümanın bedeninden alınmış bir parçanın eklenmesine bağlıysa, o organın kesilmesi ve eklenmesi caizdir; bununla birlikte diyetin gerekmesi uzak bir görüş değildir. Ancak diyetin, organı kesen [doktor] tarafından mı yoksa hasta tarafından mı verileceği hususunda kesin bir söz söylenemez. Ama doktor, diyeti hastanın vermesini şart koşabilir. Fakat Müslümanın tahrip olan uzvunun muhafazası, meyyitin uzvunun kesilmesine bağlı olursa, bu durumda organ naklinin caiz olmaması, [fetva olarak] uzak bir görüş değildir. Ama eğer kesilirse, diyet ödenmesi gerekir. Fakat meyyit hayattayken kendisi buna izin vermişse, diyet yoktur; ama öyle bir iznin şer'î açıdan caiz olmasında sakınca vardır. Ancak kendisinin izin vermemesi durumunda, ölümünden sonra velileri izin verme yetkisine sahip değildirler. Aksi hâlde, uzvu kesen kimseden diyet sakıt olmaz ve yapılan iş de günahtır.

2883- Gayrimüslim bir ölünün uzvunu, başka bir bedene eklemek üzere kesmek, haram olmadığı gibi diyet de gerektirmez. Ancak, insan ölüsünden alınan parçalarının namazda sakıncalı olduğu söylenirse, onun necis ve murdar olması nedeniyle böyle bir organ nakli, namaz için ciddi bir sakınca oluşturur. Nitekim aynı sakınca, Müslüman ölünün organının naklinde ve ölü guslünün verilmesinden önce kesilen uzvun necis olması sakıncasında da söz konusudur. Ama eklenen uzuv diğer vücutta canlanırsa, artık ölenin uzvu olmaktan çıkar ve canlının uzvu olur; necis ve murdar sayılmaz. Hatta necis hayvanın uzvu bile eklenir ve insanın canlılığıyla canlılık kazanırsa, hayvanın uzvu olmaktan çıkar ve insanın uzvu olur.

2884- Öldükten sonra uzvun kesilmesini caiz bildikten sonra, hayattayken de onun satılmasının caiz olması uzak bir görüş olmaz. Dolayısıyla insan hayattayken, kesilmesi caiz olan konularda organ nakli için kendi uzvunu satabilir. Hatta cesedin kesilip parçalanmasının caiz olduğu yerlerde vücudun tamamını satmak, sakıncalı ise de caiz olması uzak bir görüş değildir. Fakat kesip parçalamanın caiz olduğu yerlerde buna izin vermek için para almanın sakıncası yoktur.

2885- Yemek dışında kandan yararlanmak ve helâl bir menfaat için onu satmak caizdir. Buna göre, hastalar ve yaralılara kullanılması için, zamanımızda yaygın olduğu gibi kan satmanın sakıncası yoktur. Fakat kanı sulh yaparak (=anlaşarak) vermesi veya parayı özel hak ya da kan alınmasına dair verdiği izin karşılığı alması daha iyidir. Çünkü böyle olduğunda, sakıncası olmadığı gibi ihtiyata da uygun düşer. Hatta bu ihtiyat mümkün surette terk edilmemelidir. Ama kan aldırmanın, kan veren kimse için zararı olursa, o zaman sakıncalıdır; özellikle zararı çok ve mühim olursa.

2886- Bir insandan alınan kanı, alet vasıtasıyla başka birisinin vücuduna aktarmak ve onun ölçüsünü kullanılan aletlerle ölçüp, parasını ona göre almak caizdir. Ölçüsü bilinmediği zaman, sulh yoluyla da anlaşabilirler. Ancak parayı, kan alınmasına verdiği izin karşılığı olarak alması ihtiyata uygundur. Bu ihtiyat, daha önce de belirtildiği gibi, elden geldiği kadar terk edilmemelidir.

çeşitli hükümler

2887- Son zamanlarda bazı ülkelerde yaygın olan fabrikalar ve makineler aracılığıyla kesilen koyun ve diğer hay-vanlar, haram ve necistir; bunlar leş hükmünü taşır; alım ve satımı caiz değildir. Satıcı bunların karşılığında müş-teriden aldığı ücrete zâmindir. Elektrik düğmesini Müslü-manın basmış olması, besmele çekmesi, kıbleye doğru olması ve hayvanı boğazından kesip kesmemesi hiçbir şeyi değiştirmez. Bu gibi şeylerin gözetilmemesi durumunda ise, hüküm apaçıktır. Ancak, Müslümanların pazarında satılan ve şer'î usûllere göre kesilme ihtimali verilen etler helâldir ve alım satımı caizdir.

2888- Kâfir ülkelerden getirilen et ve tavuklar, şer'î usûller gözetilerek kesildiği sabit olmadıkça necis, haram ve leş hükmünü taşırlar.

2889- Radyo ve televizyonla ilgili olarak aklın sakıncasız gördüğü birtakım yararlanmalar ve yine İslâm açısından haram olan bir takım yararlanmalar söz konusudur. Bunlardan helâl yönde yararlanmak caizdir. Örneğin radyodan vaaz, haber yayınlamak, televizyondan doğru eğitim ve öğretim amaçlı helâl şeyleri, eşya ve aletleri, deniz ve karada olan yaratılışın şaşırtıcı sırlarını göstermek gibi helâl olan yollarda yararlanmak caizdir. Ama musiki ve şarkı gibi haram şeyler, münkerlerin yaygınlaştırılması örneğin İslâm'a aykırı yasaları yayınlamak, zalim ve hain kimseleri methetmek, batılı yaymak, toplumun ahlaki yapısını bozan ve itikatlarını sarsan şeylerin yayınlanması haram ve günahtır.

2890- Bu aletlerin haram yönde kullanılmasının yaygınlaştığı, revaç kazandığı, onların helâl yolda kullanılabilmesinin neredeyse mümkün olmadığı ve bu amacı taşımadığı yerlerde, alım satımlarına izin vermiyorum; ancak asla gayri meşru yararlanmalarda bulunmayan ve diğerlerine de bu hususta izin vermeyen kimseler için sakıncası yoktur.

2891- Faizli borç almak veya faizli borç vermek isteyen kimsenin, bazı ilmihâl kitaplarında söz konusu edilen faizden kaçış yollarına başvurarak faizden sözde kaçış yolu araması caiz değildir; almış olduğu fazlalık ona helâl olmaz. Kısacası, borçla ilgili faiz hiçbir şekilde helâl değildir.

2892- Faiz üzere anlaşılan borç, sahihtir; ancak koşulan şart batıldır. Koşulan faiz şartı, batıl olmanın yanı sıra haramdır da.

2893- Faizsiz borç vermeyen bankadan veya başka yerlerden borç almak isteyen kimsenin sadece borcun aslını kabul etmesi ve koşulan şartı kalben ve ciddi olarak kabul etmemesi caizdir. Bu durumda gerçek ve ciddi bir irade olmaksızın şartı kabul etmeyi belirterek zahirî bir anlaşmanın gerçekleşmesi haram değildir. O hâlde, asıl borç sahihtir, koşulan şart batıldır ve bu hususta haram bir işin yapılması da söz konusu değildir.

2894- Banka veya başka yere yatırılan paraya verilen faizin, herhangi bir şart koşulması söz konusu olmasa bile, alınması caiz değildir. Ancak, borç alanın karşılıksız olarak bir şey vermesi haram değildir ve onun almak da caizdir.

2895- Mislî bir şeyin kendi misli karşılığında satışında, fiyatlar farklılık arz eder ve bu tür muameleden -faz-lalıktan değil- kaçınmak istenirse, faizden kaçış yollarına başvurmak caizdir. Örneğin, bir kilo kaliteli buğday iki kilo adi buğday kadar değer taşır ve bir kilo kaliteli buğday verilip karşılığında iki kilo adi buğday alınmak istenirse, bu durumda mislî şeyin kendi misline satışından kaçınmak amacıyla farklı bir şey eklenerek muamelenin yapılması caizdir.

2896- Mislî şeyin kendi misli ile değiş tokuş yapılması ve hile yapılarak faiz alınması caiz değildir. Örneğin, iki tonun yarısı değerinde solan bir ton buğday verip altı ay sonra iki ton almak faiz kapsamına girer ve bir şeyi eklemekle bu muamele sahih olmaz. Yapılan muamele haram olmanın yanı sıra, batıl muamelenin bir örneğidir de. Bu muamele, faizli borca benzemez ki borç sahih, muamele ise batıl olsun. Burada muamele temelden batıldır.

2897- Önceki hükümde şu husus açıklığa kavuşmuş oldu: Kaçış yolları; faiz ve fiyat fazlalığı olmaksızın bir malın kendi cinsinden olan bir mal ile muamelesi yapıldığı zaman söz konusudur. Faiz almanın söz konusu olduğu yerlerde kaçış yollarına başvurmak caiz değildir. Benim bazı ilmihâl kitaplarımda burada açıklananla bağdaşmayan bazı hükümlere yer verilmişse, bu doğru değildir.


index