Nikâh (=evlenme) akdinin okunmasıyla kadın, erkeğe helâl olur. Bu ise süreli ve süresiz olmak üzere iki kısımdır. İçinde evlilik süresi belirtilmeyen akde "Daimî Akit", bu tür evlenmeye de "Daimî Nikâh" denir. Evlilik süresi belirtilen akde ise, "Geçici Akit" denir; bir kadını kısa bir süre için veya bir yıllığına veyahut daha fazla ve az bir zaman için nikâhlamak gibi. Bu tür nikâh akdiyle evlenmeye "Geçici ve Müt'a Nikâhı" denir.
2363- İster daimî olsun ister geçici, evlilikte akdin okunması gerekir; kadın ve erkeğin yalnızca razı olmaları yeterli değildir. Nikâh akdini kadın ve erkeğin bizzat kendilerinin okuması câiz olduğu gibi, başkaları da bu akdi okumak için bunlardan taraf vekil olabilirler.
2364- Evlilik akdini okumak üzere tayin edilen vekilin erkek olması gerekmez. Bir kadın bile başka birine vekil olarak onun nikâh akdini okuyabilir.
2365- Kadın ve erkek, vekillerinin evlenme akdini okuduğunu kesin olarak bilmedikleri sürece, birbirlerine mahrem bir şekilde bakamazlar. Hatta vekilin akdi okuduğunu zannetseler bile yeterli değildir. Ancak vekil; "Akdi okudum." derse, yeterlidir.
2366- Müt'a akdini okuması örneğin, kendisini kısa bir süre ile bir erkeğe nikâhlaması için birini vekil tayin eden ve sürenin başlangıcını da belirtmeyen kadının sözünden vekile tam yetki verdiği anlaşılırsa, o vekil onu istediği za-man o erkek için belirtilen süre için nikâhlayabilir. Ama eğer vekâleti verirken kadının belirli bir gün veya saati kastettiği anlaşılırsa, vekil nikâh akdini müvekkili olan kadının kastına uygun olacak bir şekilde okumalıdır.
2367- Bir kişi, daimî veya geçici nikâhın akdini okumak üzere iki kişi tarafından vekil olabilir. Yine insan, kadın tarafından vekil olup, onu kendisi için daimî veya geçici olarak nikâhlayabilir. Ama nikâh akdini iki kişinin okuması müstehap ihtiyattır.
2368- Daimî akdi, kadın ve erkeğin kendileri okumak isterlerse, ilkönce kadın: ( زَوَّجْتُكَ نَفْسِى عَلَى الصَّدَاقِ الْمَعْلُومِ ) (Belirlenen mihr karşılığında kendimi sana eş yaptım.) de-meli, daha sonra ara vermeden erkek de: ( قَبِلْتُ التَّزْوِيجَ ) (Ev-liliği kabul ettim.) demelidir. Böylece akit sahih olur.
Kendileri adına nikâh akdini okuması için başka birini vekil tayin etmişlerse, bu durumda örneğin, erkeğin ismi Ahmet ve kadının ismi Fatıma olursa, kadının vekili şöyle der: [1]( زَوَّجْتُ مُوَكِّلَتِى فَاطِمَةَ مُوَكِّلَكَ اَحْمَدَ عَلَى الصَّدَاقِ الْمَعْلُومِ )
ve hemen arkasından ara vermeden erkeğin vekili de:
[2]( قَبِلْتُ لِمُوَكِّلِى اَحْمَدَ عَلَى الصَّدَاقِ ) derse, nikâh akdi sahihtir.
2369- Geçici nikâh akdini, kadın ve erkeğin kendileri okumak isterlerse, mihri ve süreyi belirledikten sonra, kadın: [3]( زَوَّجْتُكَ نَفْسِى فِى الْمُدَّةِ الْمَعْلُومَةِ عَلَى الْمَهْرِ الْمَعْلُومِ ) der ve erkek de ara vermeden [4]( قَبِلْتُ ) derse sahihtir.
Eğer başkasını kendileri adına vekil tayin etmişlerse, kadının vekili erkeğin vekiline:
)مَتَّعْتُ مُوَكِّلَتِى مُوَكِّلَكَ فِى الْمُدَّةِ الْمَعْلُومَةِ عَلَى الْمَهْرِ الْمَعْلُومِ [5](
der ve erkeğin vekili ara vermeden [6](قَبِلْتُ لِمُوَكِّلِى هَكَذَا ) derse, nikâh akdi sahihtir.
2370- Evlenme akdinin birkaç şartı vardır:
1) Farz ihtiyat gereği sahih Arapça ile okunmalıdır. Eğer kadın ve erkeğin kendileri, akdi Arapça olarak doğru okuyamazlarsa, hangi lisanla okurlarsa sahihtir; vekil tayin etmeleri de gerekmez. Ama akitte "eş yaptım" ve "kabul ettim" kelimelerinin manalarını anlatan ifadeyi kullanmaları gerekir.
2) Kadın ve erkek veya nikâh akdini okuyan vekiller, [akdi okumakla evliliği] inşâ etmeyi kastetmelidirler. Yani, eğer kadın ve erkeğin kendileri akdi okuyorlarsa, kadının; "Kendimi sana eş yaptım." demekten maksadı, kendisini o andan itibaren erkeğin karısı yapmak olmalı, erkeğin de; "Evliliği kabul ettim." demekten maksadı, onun kendisine eş olmasını kabul etmek olmalıdır. Şayet akdi onların vekilleri okuyorsa, vekillerin de akdi okurken maksatları, kendilerini vekil tayin edenlerin karı-koca olmalarını akitle gerçekleştirmek olmalıdır. [Yoksa haber verme amacıyla okunan nikâh akdi sahih değildir.]
3) İster kendi adına okusun, ister başkası adına vekil olsun, nikâh akdini okuyan kimsenin akıllı ve baliğ olması gerekir.
4) Akdi okuyan kimse, kadınla erkeğin vekilleri veya onların velileri olursa, nikâh akdini okurken evlenecek olan kadın ve erkeği belirtmelidirler. Meselâ, onların isimlerini zikretmeli veya onlara işaret ederek akdi okumalıdırlar. O hâlde birkaç kızı olan biri, erkeğe, "Sana kızlarımdan birini eş yaptım." der ve erkek de, "Kabul ettim." derse, akit okunduğunda kızın belli olmaması nedeniyle nikâh batıl olur.
5) Kadın ve erkek evliliğe razı olmalıdırlar. Hatta kadın zahirde istemeyerek kabul eder, fakat kalben razı olduğu anlaşılırsa, nikâh akdi sahihtir.
2371- Nikâh akdini okuyan kimse, akdin manasını bozacak şekilde bir harfi bile yanlış okursa, akit batıl olur.
2372- Arap dili gramerini bilmeyen kimsenin eğer kıraati sahih olur, akitte okunması gereken her kelimenin ma-nasını da ayrı ayrı bilir ve her sözün kendi manasını kastederse, akdi Arapça okuyabilir.
2373- İnsan, bir kadını bir erkeğe kendilerinden izin almaksızın nikâhlarlar ve daha sonra kadın ile erkek bu ak-de razı olduklarını söylerlerse, nikâh sahihtir.
2374- Eğer erkek ve kadının her ikisini veya birisini evliliğe mecbur ederler; ama akit yapıldıktan sonra buna razı olurlar ve o akide razıyız derlerse, nikâh sahihtir.
2375- Baba veya babanın babası, baliğ olmayan veya delilik hâlinde baliğ olan çocuğunu evlendirebilir. Eğer çocuk baliğ olur veya deli akıllanır ve yapılan bu evlilik onlar için herhangi kötü bir sonuç ve zarar doğurmazsa, akdi bozamazlar. Ama eğer evlilik onlar için kötü bir sonuç ve zarar doğuracaksa, akdi bozabilirler.
2376- Bulûğ çağına girip reşit olan, yani [iyi ve kötüyü seçebilen, rüşt yaşına ulaşmış ve] kendi çıkarını ayırt edebilen bakire bir kız evlenmek isterse, babasından veya babasının babasından izin almalıdır. Fakat annesinin ve kardeşinin iznini alması gerekmez.
2377- Kızın evlenmeye ihtiyacı olur, ancak izin almak için baba veya babanın babası, kendilerine ulaşılmayacak durumda olurlarsa, onlardan izin alması gerekmez. Yine dul bir kadının evlenirken baba veya babanın babasından izin alması gerekmez.
2378- Eğer baba veya babanın babası, baliğ olmayan çocuğunu evlendirirse, çocuk, hanımından zevk alabilecek yaşa ulaştıktan sonra onunla cinsel ilişkiye girdiği takdirde nafakasını temin etmelidir.
2379- Baba veya babanın babası, bulûğ çağına ulaşma-mış çocuğunu evlendirir ve çocuğun da evlilik esnasında kendisine ait malı olursa, kadının mihrini ödemek kendisinin üzerinedir. Fakat evlilik esnasında kendisine ait bir malı olmazsa, kadının mihrini babası veya dedesi vermelidir.
2380- Erkek, evlilik akdinden sonra kadında şu yedi kusurdan birinin olduğunu anlarsa, nikâhı bozabilir:
1) Deli olması.
2) Cüzam hastalığına yakalanmış bulunması.
3) Abraş hastalığına yakalanmış bulunması.
4) Kör olması.
5) Belli olacak derecede felç olması.
6) İfzâ olması, yani idrar mecrasıyla hayız mecrasını veya hayız mecrasıyla dışkı mecrasını birbirinden ayıran parçanın kalkmasıyla onların bir mecraya dönüşmesi durumunda. Fakat hayız mecrasıyla dışkı mecrasının birleşmiş olduğu durumda, nikâh akdini bozmak sakıncalıdır; burada ihtiyata uymak gerekir.
7) Fercinde et, kemik ve ur gibi cinsel ilişkiye engel olacak bir şeyin bulunması.
2381- Kadın, nikâhtan sonra kocasının deli olduğunu veya erkeklik organının olmadığını veya iktidârsız olup cin-sel ilişki kuramadığını veya erkeklik yumurtalıklarının çıkarıldığını anlarsa, akdi bozabilir. Bu ve önceki hükmün ayrıntıları "Tahrir'ül-Vesile" adlı kitabımızda açıklanmıştır.
2382- Eğer erkek veya kadın, önceki iki hükümde belirtilen kusurlardan dolayı nikâh akdini bozarlarsa, talâk akdini okumaksızın birbirlerinden ayrılmalıdırlar.
2383- Erkeğin iktidarsızlığı ve cinsi ilişkiden âciz olması nedeniyle nikâh akdini bozan kadına erkek mihrin yarısını vermelidir. Ancak, yukarıda saydığımız diğer kusurlar yüzünden erkek veya kadın nikâh akdini bozarsa, bu durumda eğer erkek kadınla cinsel ilişkide bulunmamışsa, mihr olarak bir şey vermesi gerekemez. Fakat ilişki kurmuş olursa, mihrin tamamını kadına vermelidir.
2384- Anne, kız kardeş ve kayın valide gibi insana mah-rem olan kadınlarla evlenmek haramdır.
2385- İnsan, bir kadını kendisi için nikâhladığı zaman o kadınla cinsel temasta bulunmamış olsa bile, onun annesi, annesinin annesi, babasının annesi ne kadar yukarıya doğru çıkılırsa çıkılsın o erkeğe mahrem olurlar.
2386- Kendisine nikâhladığı kadınla cinsel ilişki kurmamışsa, o kadının kızı, ne kadar aşağıya doğru inilirse inilsin kızı ve oğlu tarafından torunları -ister nikâh zamanı dünyada olsunlar, isterse nikâhtan sonra dünyaya gelmiş olsunlar- o erkeğin mahremi olurlar.
2387- İnsan, evlendiği kadınla cinsi temasta bulunmamış olsa bile, o kadını kendi nikâhı altında bulundurduğu müddetçe, onun kızıyla evlenemez.
2388- Ne kadar yukarıya doğru çıkılırsa çıkılsın babanın hala ve teyzesi, babanın babasının hala ve teyzesi, annenin hala ve teyzesi, anneannenin hala ve teyzesi insanın mahremidirler.
2389- Bir kocanın ne kadar yukarıya doğru çıkılırsa çıkılsın babası ve büyükbabası; oğlu ve ne kadar aşağıya doğru inilirse inilsin kızı ile oğlundan olan torunları -ister nikâh zamanında dünyada olsunlar, isterse sonradan doğmuş olsunlar- karısına mahremdirler.
2390- Daimî veya geçici akitle evlendiği karısı, onun nikâhı altında olduğu müddetçe, karısının kız kardeşi ile evlenemez.
2391- Talâk bölümünde açıklanacağı şekliyle, kendi karısına "ric'î talâk" veren bir erkek, bu kadının iddeti süresince onun kız kardeşini nikâhlayamaz. Hatta müstehap ihtiyat gereği, daha sonra açıklanacak olan "bâin talâk" id-detinde de onun kız kardeşiyle evlenmekten sakınmalıdır.
2392- İnsan, kendi karısından izni olmaksızın, onun erkek veya kız kardeşinin kızıyla evlenemez. Şayet hanımından habersiz bir şekilde onlardan birinin nikâh akdini okur ve daha sonra haberdar olan kadın, bu akde razı olduğunu söylerse, sakıncası olmaz.
2393- Kocasının erkek veya kız kardeşinin kızıyla nikâhlandığını öğrenip, o anda hiçbir şey söylemeyen bir kadın, sonradan buna razı olmazsa, nikâh akdi batıl olur. Hatta onun konuşmamasından içten razı olduğu anlaşılsa bile, farz ihtiyat gereği kocası onun kardeşinin kızından ayrılmalıdır. Ancak, sonradan izin verirse, ayrılmaları ge-rekmez.
2394- İnsan, halasının veya teyzesinin kızını nikâhlamadan önce onların annesiyle zina etmişse, artık onlarla evlenemez.
2395- Bir kimse, halasının veya teyzesinin kızıyla evlenir ve onlarla ilişki kurmadan önce onların annesiyle zina ederse, onların nikâhlarının sakıncası yoktur.
2396- Kendi hala ve teyzesinden başka bir kadınla zina eden kimse, farz ihtiyat gereği onun kızıyla evlenmemelidir. Ama bir kadını nikâhlayıp onunla ilişki kurduktan sonra, onun annesiyle zina ederse, karısı ona haram olmaz. Bunun gibi eğer nikâhladığı kadınla cinsel ilişkide bulunmadan önce, annesiyle zina ederse, yine de karısı ona haram olmaz; ancak bu durumda o kadından ayrılması müs-tehap ihtiyattır.
2397- Müslüman bir kadının kâfir bir erkeğe nikâhlanması caiz değildir. Bunun gibi Müslüman bir erkek de, Ehl-i Kitaptan olmayan başka kâfir bir kadını daimî bir akitle nikâhlayamaz. Farz ihtiyat gereği Ehlikitap'tan olan bir kadınla da daimî evliliğin yapılması câiz değildir. Ancak, Hıristiyan ve Yahudi gibi Ehlikitap kadınları ile müt'a yapmanın sakıncası yoktur.
2398- İnsan, ric'î talâk iddeti bekleyen bir kadınla zina ederse, o kadın artık ona haram olur. Ancak müt'a, bâin veya vefat iddeti bekleyen bir kadınla zina ederse, sonradan onu kendisine nikâhlayabilir. Gerçi müstehap ihtiyat gereği onunla da evlenmemelidir. Ric'î talâk, bâin talâk, müt'a ve vefat iddetlerinin anlamları, talâk hükümleri ile ilgili bölümde açıklanacaktır.
2399- İddet beklemekte olmayan kocasız bir kadınla zina eden kimse, sonradan o kadını kendisi için nikâhlayabilir; ama o kadın bir hayız görünceye kadar insanın sabretmesi ve daha sonra onu nikâhlaması müstehap ihtiyattır. Hatta bu ihtiyat, mümkün surette terk edilmemelidir. Eğer başka birisi de o kadını nikâhlamak isterse, hüküm yine aynıdır.
2400- İnsan, bir başkasından iddet beklemekte olan bir kadını nikâhladığında, eğer kadın ve erkeğin her ikisi veya birisi, kadının iddetinin tamam olmadığını ve iddet beklemekte olan bir kadını nikâhlamanın haram olduğunu bilirlerse, erkek nikâhtan sonra kadınla cinsel ilişki kurmamış olsa bile, o kadın artık ona haram olur.
2401- Kendisi için nikâhladığı bir kadının, sonradan id-det beklediği anlaşılır ve onlardan hiçbirisi, ne kadının id-det beklemekte olduğunu ve ne de iddet bekleyen kadınla evlenmenin haram olduğunu bilmiyorlardıysa, kadınla cinsel ilişki kurduğu takdirde o kadın artık o erkeğe haram olur.
2402- Evli olduğunu bildiği hâlde bir kadını nikâhlayan kimsenin ondan ayrılması gerekir. Hatta [önceki kocasından ayrıldıktan] sonra bile, o kadını kendisine nikâh-layamaz.
2403- Evli bir kadın zina ederse, kendi kocasına haram olmaz. Ancak böyle bir kadın yaptıklarına pişman olup, tövbe etmez ve bu işe devam ederse, yapılacak en iyi iş kocasının onu boşamasıdır; fakat bu durumda mihrini vermesi gerekir.
2404- Birinci kocasından boşanan veya müt'a nikâhıyla evlenip, kocası tarafından müddeti bağışlanan yahut müt'a akdinde belirtilen müddeti tamamlayan bir kadın, başkasıyla evlendikten sonra, ikinci evlilik akdi yapılırken birinci kocasından olan iddet süresinin bitip bitmediğinden şüphe ederse, kendi şüphesine itina etmemelidir.
2405- Baliğ olmasalar bile, kendi cinsinden olan birisiyle cinsî ilişki kuran erkeğe, ilişki kurulan erkeğin annesi, kız kardeşi ve kızı haramdır. Ancak, erkeklik organının dahil olduğunu [kesin olarak bilmez, sadece] zannı olur ve-ya dahil olup olmadığından şüphe ederse, bunlar ona haram olmazlar.
2406- İnsan bir erkeğin annesiyle, kız kardeşiyle veya kızıyla evlendikten sonra, o erkeğin kendisiyle cinsel münasebette bulunursa, evlendiği kadın kendisine haram olmaz.
2407- Hac amellerinden biri olan ihram hâlinde, bir kadınla evlenen kimsenin nikâh akdi batıldır. Hatta ihram hâlinde, bir kadını nikâhlamanın kendisine haram olduğunu biliyorduysa, artık o kadınla hiçbir surette evlenemez.
2408- İhram hâlinde olan bir kadın, ihram hâlinde olmayan bir erkekle evlenirse, okunan nikâh akdi batıldır. Şayet kadın, ihram hâlinde iken evlenmenin haram olduğunu biliyorduysa, farz ihtiyat gereği sonradan o erkekle evlenmemelidir. Hatta bu güçlü bir görüştür de.
2409- Hacca giden bir erkek, hac amellerinden olan Nisâ (=kadınlar) tavafını yerine getirmezse, ihrama girmesiyle kendisine haram olan karısı, ihramdan çıktıktan sonra ona helâl olmaz. Aynı şekilde hac ihramına giren bir kadın, Nisâ tavafını yapmazsa, kocası ona helâl olmaz. Ama eğer sonradan bu tavafı yaparlarsa, birbirlerine helâl olurlar.
2410- Bir kimse, bulûğa ermemiş bir kızı kendisine nikâhlayıp, dokuz yaşını doldurmadan onunla cinsî ilişki kurarak ifzâ olmasına[7] sebep olursa, artık hiçbir zaman onunla cinsel ilişki kuramaz.
2411- Bir kadın, üç defa talâk verildikten sonra kocasına haram olur. Böyle bir kadın ancak talâk hükümlerinde izah edilen şartlara uygun olarak başka bir erkekle evlenirse, önceki kocasıyla tekrar evlenebilir.
2412- Daimî akitle evlenen bir kadın, kocasının izni olmaksızın evden dışarı çıkmamalı; kendisini, kocasının istediği her türlü zevk için teslim etmeli ve şer'î bir özür söz konusu olmadıkça, kocasının onunla cinsî ilişki kurmasına engel çıkarmamalıdır. Eğer kadın bu konularda kocasına itaat ederse, onun yemek, elbise, ev ve geniş fıkhî kitaplarda bahsedilen diğer ihtiyaçlarını temin etmek kocasının üzerine farz olur. Hatta kocası bunları temin etmediği takdirde -ister bunları temin etmeye gücü yetsin, isterse gü-cü yetmesin- hanımına borçlu olur.
2413- Eğer kadın, önceki hükümde açıklanan konularda kocasına itaat etmezse, günahkâr olur ve kocası ona ye-mek, elbise ve oturacak ev temin etme ve yine onunla beraber yatma mecburiyeti yoktur; ama itaatsizlikle onun mihri kocasının üzerinden kalkmaz.
2414- Bir erkeğin, kendi karısını ev işlerini yapmaya mecbur etme hakkı yoktur.
2415- Kadının yolculuk masrafı, yolculuk yapmadığı günlerin masrafından fazla olursa, kocasının üzerine onları ödemek farz değildir; ama eğer kocası kadını yolculuğa götürmek isterse, onun yolculuk masraflarını ödemek mecburiyetindedir.
2416- Kocasına itaat eden bir kadın, kocasından harçlığını [nafakasını] istediğinde kocası vermezse, kocasını nafaka vermeye zorlaması için şer'î hâkime, mümkün olmadığı takdirde adil müminlere, o da mümkün olmadığında fasık müminlere baş vurup, yardım talebinde bulunabilir. Şayet nafaka vermesi için kocayı zorlamak mümkün olmazsa, kadın her gün, o günün harcı miktarınca izinsiz olarak kocasının malından alabilir. Eğer bu da mümkün olmaz ve kadın kendi geçimini sağlamak için çalışma mec-buriyetinde kalırsa, bu durumda geçimini sağlamaya çalıştığı zamanlarda kocasına itaat etmek ona farz değildir.
2417- Erkek, daimî eşini "ne evliden evlidir ve ne de kocasızdan kocasızdır" denecek bir şekilde terk edemez; ama dört gecede bir onun yanında kalması farz değildir.
2418- Evli bir erkek, daimî nikâh altında bulunan karısıyla cinsel ilişki kurmayı dört aydan fazla terk edemez.
2419- Eğer daimî akitte mihri belirtmezlerse, nikâh sahihtir; ancak erkek kadınla cinsel ilişki kurarsa, benzeri kadınlara verilen mihr miktarını [mihr-i misli] mihr olarak ona vermelidir.
2420- Daimî akit yapılırken, mihr vermek için bir süre tayin edilmemişse, kadın mihr almadıkça kocasının kendisiyle cinsî ilişki kurmasını önleyebilir, ister kocası mihri verecek güce sahip olsun, ister olmasın. Ama kadın, mih-rini almadan önce, kocasının kendisiyle ilişki kurmasına razı olur ve kocası da onunla ilişkide bulunursa, artık şer'î bir özür söz konusu olmadıkça, kocasının ilişki kurmasını engelleyemez.
2421- Kadınla müt'a yapmak, zevk almak için olmasa bile sahihtir.
2422- Bir erkek, müt'a nikâhı üzere evlendiği kadınla cinsel ilişkiyi dört aydan fazla terk etmemelidir.
2423- Müt'a akdi okunurken, erkeğin kendisiyle cinsel ilişki kurmamasını şart koşan kadının hem şartı, hem de akdi sahihtir. Dolayısıyla koca, sadece ondan diğer zevkleri alabilir. Ama eğer kadın daha sonra ilişkiye de razı olursa, kocası onunla ilişki kurabilir.
2424- Müt'a nikâhıyla evlenen kadın, hamile kalsa bile, müt'a yaptığı kocasından nafaka talebinde bulunma hak-kı yoktur.
2425- Müt'a nikâhıyla evlenen kadın, [dört gecede bir] kocasının onunla birlikte yatma hakkına sahip değildir. Bu-nun gibi müt'a nikâhı ile evlenen kadınla erkek birbirlerinden miras alamazlar.
2426- Müt'a nikâhıyla evlenen bir kadın, kocasının üzerinde nafaka ve birlikte yatma hakkı olmadığını bilmese bile, onun akdi sahihtir. Ama bunları bilmediği için de kocası üzerinde herhangi bir hakka sahip olmaz.
2427- Kendisiyle müt'a yapılan bir kadın, kocasından izinsiz olarak evden dışarı çıkabilir. Ama dışarı çıkmasıyla kocasının haklarını zâyi edecek olursa, dışarı çıkması ha-ramdır.
2428- Bir kadın, belirli süre ve ücret üzere kendisine müt'a yapması için bir erkeği vekil tayin eder, ama erkek onu daimî nikâhla kendisine nikâhlar veya belirtilen ücret ve süreden farklı bir ücret ve süre üzere [müt'a nikâhıyla] nikâhlarsa, [her iki durumda da] kadın bu işi anladığı zaman "razıyım" derse, akit sahihtir; aksi hâlde batıldır.
2429- Baba veya babanın babası, kendisine mahrem yapmak için bir kadını bulûğa ermemiş oğluna kısa bir süre için nikâhlayabilir. Yine mahremliğin hâsıl olması için bulûğa ermemiş kızını -kız için herhangi bir zarar ve kötü sonuç doğurmaması şartıyla- bir erkeğe nikâhlayabilir.
2430- Eğer baba veya babanın babası, kendilerinden uzakta olan ve yaşayıp yaşamadığını bilmedikleri bir kız çocuklarını, mahrem olmak için bir kimseye nikâhlarlarsa, zahirde mahrem olma durumu hâsıl olur. Ancak, akit zamanında kızın hayatta olmadığı sonradan anlaşılırsa, akit batıldır ve bu akit dolayısıyla zahirde aralarında mahremiyet hasıl olan kimseler tekrar namahrem sayılırlar.
2431- Müt'a akdinde belirtilen süreyi kadına bağışlayan bir erkek, onunla cinsel ilişki kurmuşsa, kararlaştırdıkları miktarın tümünü; ilişki kurmamış ise, yarısını o kadına vermelidir.
2432- Bir erkek, önceden kendi müt'a nikâhı altında bulunan ve henüz iddeti tamam olmayan bir kadını kendi daimî akdine alabilir.
2433- Erkeğin namahrem kadının [yüz ve elleri dışında kalan] vücudunun [diğer yerlerine] bakması, ister şehvet kastıyla olsun, ister olmasın haramdır. Yüz ve ellere bakmak da eğer şehvet kastıyla olursa haramdır; ama şehvet kastıyla olmazsa sakıncasızdır. Aynı şekilde kadının da na-mahrem erkeğin bedenine bakması haramdır. Erkeğin, bulûğa ermemiş kız çocuğunun vücuduna, yüzüne ve saçına bakması, eğer şehvet kastıyla olmaz ve bakmakla da harama düşeceğinden korkmazsa, sakıncası yoktur. Fakat [farz] ihtiyat gereği, bacak ve karın kısmı gibi genelde örtülen yerlere bakılmamalıdır.
2434- Müslüman bir erkeğin, harama düşme korkusu olmadığı müddetçe, Yahudi ve Hıristiyan gibi Ehlikitap ka-dınların yüz ve ellerine şehvetsiz olarak bakmasında herhangi bir sakınca yoktur.
2435- Kadın, kendi vücudunu ve saçını namahrem erkek karşısında örtmelidir. Hatta farz ihtiyat gereği, beden ve saçını baliğ olmayan ama iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebilen ve şehvetle bakacak bir hadde ulaşan erkek çocuğundan da saklamalıdır.
2436- Başkasının avret mahalline bakmak, cam arkasından, aynadan, saf sudan veya benzeri bir şeyden olsa bile haramdır. Farz ihtiyat gereği mümeyyiz çocuğun da avret mahalline bakılmamalıdır. Ama karı-koca birbirlerinin vücudunun her bir yerine bakabilirler.
2437- Birbirlerine mahrem olan kadın ve erkek, şehvet kastları olmaksızın, avret mahalli dışında birbirlerinin her yerine bakabilirler.
2438- Bir erkek, başka bir erkeğin vücuduna şehvetle bakmamalıdır. Bunun gibi kadının da başka kadının vücuduna şehvetle bakması haramdır.
2439- Bir erkeğin, namahrem bir kadının fotoğrafını çekmesi haram değildir; ama fotoğrafını çekebilmek için, bedenine dokunmak, makyajlı yüzüne veya vücudunun başka yerine bakmak gibi bir haramı işlemek zorunda kalırsa, onun fotoğrafını çekmemelidir. Eğer namahrem kadın tanıdığı biri olur ve haya perdesi yırtılıp, şer'î kurallara aldırış etmeyen kadınlardan olmazsa, onun fotoğrafına bakmamalıdır.
2440- Bir kadın çaresizlik hâlinde, başka bir kadını veya kocası dışında başka bir erkeği tenkıye yapacak veya onun avret mahallini yıkayacak olursa, avret mahalline dokunmaması için eline bir şeyler giymelidir. Bir erkeğin baş-ka erkeği veya karısı dışında başka bir kadını tenkıye yapma veyahut avret mahallini yıkama durumunda da hüküm aynen geçerlidir.
2441- Bir erkek, muayene etmek için bir kadının bedenine bakmak veya elini bedenine dokundurmak zorunda kalırsa, sakıncası yoktur. Ama bakmak suretiyle muayene edebilecekse, dokunmamalı ve eğer dokunmak suretiyle muayene edebilecekse, ona bakmamalıdır.
2442- İnsan, birisini muayene etmek için onun avret mahalline bakmak zorunda kalırsa, farz ihtiyat gereği karşısına ayna bırakıp, aynadan bakmalıdır. Şayet avret mahalline bakmaktan başka bir çaresi olmazsa, sakıncası yoktur.
2443- Karısı olmaması yüzünden harama düşen kimsenin evlenmesi farzdır.
2444- Evlilik akdinde kadının bakire olmasını şart koşan kimse, akitten sonra bakire olmadığını anlarsa, akdi bozabilir.
2445- Kimsenin bulunmadığı ve başkasının da giremeyeceği bir yerde yalnız kalan namahrem bir kadın ve erkek, eğer bu durumda harama düşme korkuları olursa, oradan ayrılmaları gerekir.
2446- Erkek, kadının mihrini akit esnasında belirtmesine rağmen kastı sonradan vermemek olursa, nikâh akdi sahihtir; ama mihri vermesi gerekir.
2447- Allah'ı veya Peygamber'i (s.a.a) inkâr eden veyahut Müslümanların İslâm dininin parçası olarak saydıkları oruç ve namaz farizası gibi dinin zarurî [Müslümanların hepsinin kabullendiği tartışma götürmeyen kesin] hükümlerinden birini inkâr eden Müslüman kimsenin bu inkarı, Allah'ı ve Peygamber'i (s.a.a) inkâr anlamına gelirse, o kimse mürtet olur.
2448- Bir kadın, kocası kendisiyle cinsel ilişki kurmadan önce önceki hükümde açıklandığı şekilde mürtet olursa, nikâhı batıl olur. Ama eğer ilişkiden sonra mürtet olursa, talâk hükümlerinde açıklanacağı gibi iddet beklemesi gerekir. Bu durumda, eğer kadın iddet beklemekte olduğu süre içinde tekrar Müslüman olursa, [önceki] nikâh geçerli sayılır; ama eğer iddet süresinin sonuna kadar mürtet olarak kalırsa, nikâh batıl olur.
2449- Anne rahmine düştüğü zaman, babası ve annesi Müslüman olan bir kimse, bulûğa erdikten sonra [iki şahadet kelimesini getirerek] Müslüman olduğunu açıklar ama sonra mürtet olursa, karısı ona haram olur ve talâk hükümlerinde açıklanan şekliyle kadının vefat iddeti beklemesi gerekir.
2450- Gayrimüslim anne ve babadan dünyaya gelip, Müslüman olan bir erkek, hanımıyla cinsel ilişki kurmadan önce mürtet olursa, onun nikâhı batıl olur. Ama eğer ilişkiden sonra mürtet olursa, kadının talâk hükümlerinde belirtilen miktarınca iddet beklemesi gerekir. Şayet kadının beklemekte olduğu iddet süresi içinde kocası tekrar Müslüman olursa, nikâh geçerli; yoksa batıldır.
2451- Eğer kadın nikâh akdinde kocasının kendisini belli bir şehirden dışarı çıkarmamasını şart koşar ve erkek de kabul ederse, kadını o şehirden dışarı çıkarmamalıdır.
2452- Başka kocasından kızı olan bir kadınla evlenen kimse, o kızı, o kadından olmayan kendi oğluna nikâhlayabilir. Bunun gibi eğer bir kızı oğluna nikâhlarsa, onun annesini de kendisine nikâhlayabilir.
2453- Zinadan hamile kalan bir kadının, karnındaki çocuğunu düşürmesi câiz değildir.
2454- Bir kimse, kocası olmayan ve herhangi bir iddet beklemeyen bir kadınla zina eder, daha sonra onunla evlenir ve bir çocukları olursa, eğer bu çocuğun helâl nutfeden mi, yoksa haram nutfeden mi olduğunu bilmezlerse, o çocuk helâlzadedir.
2455- Kadının iddet beklemekte olduğunu bilmeyen bir kimse, onunla evlenirse, eğer kadın da kendisinin id-dette olduğunu bilmez ve onlardan bir çocuk dünyaya gelirse, helâlzadedir; dolayısıyla şer'î açıdan her ikisinin çocuğudur. Fakat kadın, iddet içinde olduğunu bilirse, çocuk şer'an babanındır. Ancak, her iki durumda da onların nikâhları batıl ve artık birbirlerine haramdırlar.
2456- Yeis yaşına[8] girdiğini iddia eden kadının sözü kabul edilmez; ama evli olmadığını söyleyen kadının sözü kabul edilir.
2457- Evlendiği kadının evli olup, kocası bulunduğunu iddia eden bir kimsenin sözünü kadın inkâr ederse, eğer şer'î yoldan kadının kocasının olduğu ispat edilemezse, kadının sözü kabul edilmelidir.
2458- Hür, Müslüman ve akıllı olan kadının bir kızı olursa, babası o kızı yedi yaşını tamamlamadığı sürece annesinden ayıramaz.
2459- Baliğ yani mükellef olmuş bir kızı, kocaya vermede acele etmek müstehaptır. İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Erkeğin mutluluklarından birisi, kızının, kendi evinde hayız görmemesidir."
2460- Eğer kadın mihri karşılığında, kocasının başka bir kadınla evlenmemesi üzere sulh yaparsa (=anlaşırsa), farz ihtiyat gereği kadın mihri almamalı, koca da başka bir kadınla evlenmemelidir.
2461- Zinadan dünyaya gelen kimse, bir kadınla evlenir ve onlardan bir çocuk dünyaya gelirse, o çocuk helâlzadedir.
2462- Eğer erkek, ramazan ayı gününde veya karısının hayızlı olduğu bir durumda onunla cinsel ilişki kurarsa, gü-nah işlese de bu iş sonucu onlardan bir çocuk dünyaya geldiği takdirde helâlzadedir.
2463- Kocasının yolculukta öldüğünü kesin olarak bilen bir kadın, talâk hükümlerinde belirtilen süre boyunca vefat iddeti bekledikten sonra, kocaya gider ve bu durumda önceki kocası yolculuktan dönerse, ikinci kocasından ayrılmalıdır; birinci kocasına helâldir. Ama ikinci kocası onunla cinsî ilişki kurmuşsa, kadının iddet beklemesi, ikinci kocasının da benzeri kadınlara verilen mihr miktarında onun mihrini vermesi gerekir; gerçi iddet dönemindeki nafakasını temin etmek, ikinci kocanın üzerine farz değildir.
2464- Bir kadın, 2474. hükümde belirtilen şartlara göre bir çocuğa süt verirse, o çocuk, şu kimselere mahrem olur:
1) Kadının kendisi, ki bu kadına sütanne denir.
2) Sütün sahibi olan kadının kocası, ki buna sütbaba denir.
3) Ne kadar yukarıya doğru çıkılırsa çıkılsın o kadının anne ve babası, sütanne ve babası olsa bile.
4) O anda kadından dünyaya gelmiş veya sonradan dünyaya gelecek olan çocuklar.
5) Ne kadar aşağıya doğru inilirse inilsin o kadının çocuğunun çocukları, ister onun kendi çocuklarından dünyaya gelmiş olsunlar veya onun çocukları o çocuklara süt versinler.
6) O kadının erkek ve kız kardeşleri; bunlar süt kardeşi, yani o kadına süt emme suretiyle kardeş olmuş olsalar bile.
7) O kadının amca ve halaları; süt emme yoluyla olsalar bile.
8- O kadının dayı ve teyzeleri; süt emme yoluyla olsalar bile.
9) Ne kadar aşağıya doğru inilirse inilsin kadının süt sahibi olan kocasının çocukları; süt çocukları olsa bile.
10) Ne kadar yukarıya doğru çıkılırsa çıkılsın süt sahibi olan kocanın anne ve babası.
11) Sütün sahibi olan kocanın erkek ve kız kardeşleri; süt kardeşleri olsalar bile.
12) Ne kadar yukarıya doğru çıkılırsa çıkılsın sütün sa-hibi olan kocanın amcası, halası, dayısı ve teyzesi; süt em-meden dolayı olsalar bile.
Bunlar gibi, ilerdeki hükümlerde açıklanacak diğer bir grup da süt emzirme dolayısıyla süt emen çocuğa mahrem olurlar.
2465- Bir kadın, 2474. hükümde açıklanan şartlara uygun olarak bir çocuğa süt emzirirse, o çocuğun babası, ona süt emziren kadının kızlarıyla evlenemez. Aynı şekilde [süt emen çocuğun babası] sütün sahibi olan kocanın kızıyla da evlenemez. Hatta farz ihtiyat gereği, o adamın sütkızını bile kendisine nikâhlayamaz; ama o kadının süt kızıyla evlenmesi câizdir. Ancak onlarla evlenmemesi ve kendi mahremlerine baktığı şekilde onlara bakmaması müstehap ih-tiyattır.
2466- Bir kadın, 2474. hükümde açıklanan şartlara uygun olarak bir çocuğa süt emzirirse, o kadının süt sahibi olan kocası, o çocuğun kız kardeşlerine mahrem olmasa da onlarla evlenmemesi müstehap ihtiyattır. Yine kocanın akrabaları, o çocuğun erkek ve kız kardeşlerine mahrem olmazlar.
2467- Bir çocuğa süt veren kadın, o çocuğun erkek kar-deşlerine mahrem olmadığı gibi o kadının da akrabaları, süt emen çocuğun erkek ve kız kardeşlerine mahrem olmazlar.
2468- İnsan, bir kıza [şartlarına uygun olarak] mahremiyete sebep olan miktarda süt veren bir kadınla evlenip, onunla cinsî ilişki kurduktan sonra, artık o kızı kendisi için nikâhlayamaz.
2469- İnsan, evlendiği kızın -belirtilen şartlara uygun olarak ona süt emziren- sütannesiyle evlenemez.
2470- İnsan, mahrem olmaya sebep teşkil eden miktarda annesinin veya büyükannesinin süt emzirdiği bir kızla evlenemez. Aynı şekilde, eğer insanın üvey annesi (=baba-sının karısı), sütün sahibi olan babasının sütüyle bir kıza süt vermişse, insan o kızla evlenemez. Şayet insan, süt emen bir kız çocuğunu kendisine nikâhlar ve daha sonra annesi, büyükannesi veya üvey annesi insanın babasının sütünden o kıza süt verirse, nikâh akdi batıl olur.
2471- İnsan, kız kardeşinin veya yengesinin (=erkek kar-deşinin hanımının) sütünden, mahrem olmaya sebep teşkil eden miktarda süt emen bir kızla evlenemez. Aynı şekilde insan, kız kardeşinin kızının veya erkek kardeşinin kızının ya da kız kardeşinin veyahut erkek kardeşinin torununun süt emzirdiği bir kızla evlenemez.
2472- Bir kadın kendi kızının çocuğuna süt verirse, artık o kız kocasına haram olur. Hatta kızının kocasının başka bir kadından olan çocuğuna süt emzirme durumunda da hüküm aynen geçerlidir. Fakat anne kendi oğlunun çocuğuna süt verirse, çocuğun annesi olan oğlunun hanımı, ken-di kocasına haram olmaz.
2473- Bir kızın üvey annesi, sütün sahibi olan babasının sütüyle o kızın kocasının çocuğuna süt verirse, ister ço-cuk o kızdan veya o kocanın başka bir hanımından olsun, o kız kendi kocasına haram olur.
2474- Mahrem olmaya sebep teşkil eden süt emzirmenin sekiz şartı varıdır:
1) Çocuk, hayatta olan bir kadının sütünü emmelidir; ölen kadının sütünden emmenin faydası yoktur.
2) O kadının sütü haramdan olmamalıdır. Dolayısıyla zinadan meydana gelmiş bir çocuğun sütü başka bir çocuğa verilirse, o süt vasıtasıyla çocuk kimseye mahrem olmaz.
3) Çocuk sütü kadının göğsünden emmelidir. Eğer sütü onun boğazına dökerlerse, bunun faydası olmaz.
4) Süt, saf olmalı; başka bir şeyle karışmamalıdır.
5) Süt, yalnız bir kocadan olmalıdır. Eğer süt veren kadın boşanır, daha sonra bir başka erkekle evlenerek ondan da hamile kalır ve doğum zamanına kadar önceki kocasından olan sütü devam ederse, meselâ bir çocuğu doğumdan önce sekiz defa önceki kocasının sütünden ve doğumdan sonra da yedi defa ikinci kocasının sütünden emzirirse, o çocuk kimseye mahrem olmaz.
6) Çocuk hastalık nedeniyle sütü kusmamalıdır. Eğer çocuk sütü kusarsa, farz ihtiyat gereği süt emme nedeniyle ona mahrem olanların o çocukla evlenmemeleri ve ona mahrem gözüyle de bakmamaları gerekir.
7) Çocuk, on beş defa veya sonraki hükümde açıklanacağı üzere, doyasıya süt emmeli veyahut "sütten kemikleri sağ-lamlaştı, bedeninde et oluştu" denecek kadar ona süt verilmelidir. Hatta çocuğa on defa süt verilse bile, müstehap ihtiyat gereği süt emme dolayısıyla ona mahrem olanların onunla evlenmemeleri ve de ona mahremleri olarak bakmamaları gerekir.
8) Çocuk iki yaşını doldurmamış olmalıdır. Eğer iki yaşını doldurduktan sonra ona süt verirlerse, kimseye mahrem olmaz. Hatta örneğin, çocuk iki yaşını doldurmadan önce on dört defa, iki yaşını tamamladıktan sonra da bir defa süt emerse, kimseye mahrem olmaz. Ama eğer süt veren kadının doğumundan iki yıl geçtiği hâlde sütü kesilmez ve o sütten bir çocuğa verirse, o çocuk önceki hükümlerde açıklanan kimselere mahrem olur.
2475- Çocuk bir gece-gündüz arasında yemek yememeli ve başka bir kadının sütünü de emmemelidir. Ama "arada yemek yedi" denmeyecek kadar az yerse, sakıncası olmaz. Yine on beş defa emdiği süt, bir kadının sütü olmalı, bu on beş defa emdiği süt arasında başka bir kadınının sütünü emmemeli ve her defasında da ara vermeksizin em-melidir. Ama kadının göğsünü ağzına aldığından doyduğu ana kadar bir defa hesap edilecek şekilde süt emerken ara verip nefes alır veya biraz beklerse, sakıncası olmaz.
2476- Kadın, kocasının sütünden bir çocuğa süt verir, sonra başka bir kocaya gider ve onun sütüyle de başka bir çocuğa süt verirse, o iki çocuk birbirlerine mahrem olmasalar da birbirleriyle evlenmemeleri ve de birbirlerine mahrem birine bakarcasına bakmamaları çok iyidir.
2477- Kadın, aynı kocanın sütüyle birkaç çocuğa süt verirse, onların hepsi birbirlerine, kadının kendisine ve kocasına mahrem olurlar.
2478- Bir adamın birden fazla karısı olur ve onların her biri açıklanan şartlara riayet ederek farklı çocuklara süt verirlerse, o çocukların hepsi birbirlerine, o adama ve o kadınların hepsine mahrem olurlar.
2479- Bir adamın süt veren iki karısı olur ve onlardan birisi bir çocuğa sekiz defa, diğeri de yedi defa süt verirse, o çocuk hiç kimseye mahrem olmaz.
2480- Bir kadın, bir kocanın sütünden, mahremlik doğuracak şekilde bir erkek ve bir de kız çocuğuna süt verirse, o kızın erkek ve kız kardeşleriyle o oğlanın erkek ve kız kardeşleri birbirlerine mahrem olmazlar.
2481- İnsan, kendi karısının izni olmadan, süt emme yoluyla karısının kız veya erkek kardeşinin kızı kadınlarla evlenemez. Yine bir erkek bir erkekle cinsel münasebette bulunursa, süt emme yoluyla onun kızı, kız kardeşi, annesi ve büyükannesi olan kadınlarla evlenemez.
2482- İnsanın erkek kardeşine süt veren kadın, o insanın kendisine mahrem olmaz. Gerçi onunla evlenmemesi müstehap ihtiyattır.
2483- İnsan, iki kız kardeşle -süt kardeşleri yani süt emme yoluyla kardeş olsalar bile- evlenemez. o hâlde insan, iki kadını nikâhlar ve daha sonra kardeş olduklarını anlarsa, eğer onların akdi aynı zamanda yapılmışsa her ikisinin de nikâhı batıldır. Ama eğer ikisinin akdi aynı za-manda yapılmamışsa, önceki nikâh sahih, sonraki ise batıldır.
2484- Eğer kadın, kocasının sütünden aşağıda zikredeceğimiz kimseleri emzirirse, kocası kendisine haram olmaz. Gerçi ihtiyata uymaları daha iyidir:
1) Kendi erkek ve kız kardeşine.
2) Kendi amca, hala, dayı ve teyzesine.
3) Kendi dayı ve amca çocuklarına.
4) Kendi erkek kardeşinin çocuklarına.
5) Kendi kocasının erkek ve kız kardeşine.
6) Kendisinin veya kocasının kız kardeşinin çocuklarına.
7) Kocasının dayı, teyze, amca ve halasına.
8) Kendi kocasının diğer karısından olan torununa.
2485- İnsanın halasının veya teyzesinin kızına süt veren kadın, insana mahrem olmaz; fakat müstehap ihtiyat gereği onunla evlenmekten sakınmadır.
2486- İki karısı olan bir kimsenin karılarından biri, diğerinin amcası oğluna süt verirse, amcasının oğlu süt içen kadın, kendi kocasına haram olmaz.
2487- Çocuğa süt emzirme hususunda herkesten daha iyi olan, çocuğun kendi annesidir. Uygun olanı da annenin verdiği süt karşılığında kocasından ücret almamasıdır. Ancak, kocasının ücret vermesi iyidir. Eğer anne, sütanneden daha çok ücret isterse, kocası, çocuğu ondan alıp sütanneye verebilir.
2488- Sütannenin, İmamiyye Şiası yani, on iki Ehlibeyt İmamları'nı kabul eden, akıllı, iffetli ve güzel yüzlü birisi olması müstehaptır. Aklı az, on iki Ehlibeyt İmamları'nın Şiası olmayan, çirkin yüzlü, kötü ahlaklı ve zina zâde olması ise mekruhtur. Yine zina ederek çocuk dünyaya getiren bir kadının sütanne olarak tutulması da mekruhtur.
2489- Kadınların [gelişi güzel] her çocuğa süt vermesini önlemek müstehaptır. Zira kimlere süt verdiğinin unutulması mümkündür ve bu nedenle de sonraları mahrem olan iki kişinin birbirleriyle evlenme ihtimali vardır.
2490- Süt emme vasıtasıyla birbirlerine akraba olan kimselerin birbirlerine karşı hürmetli ve saygılı davranmaları müstehaptır. Fakat bunlar birbirlerinden miras alamazlar. Nitekim kendi akrabalarıyla olan akrabalık hakkı da, bunların arasında söz konusu değildir.
2491- Mümkün olduğu taktirde, çocuğa tam iki yıl süt vermek müstehaptır.
2492- Eğer kadın süt verdiğinden dolayı kocasının hak-kını zayi etmiyorsa, kocasının izni olmaksızın başka birinin çocuğuna süt verebilir. Ama bir çocuğa süt vermek, kadının kendi kocasına haram olmasına neden olacaksa, o çocuğa süt vermesi câiz değildir. Meselâ kocası, süt emen bir kızı kendine nikâhlamış olursa, kadın o çocuğa süt ver-memelidir. Çünkü o çocuğu emzirdiği takdirde, kadın kocasının kayın validesi sayılır ve bu nedenle de kocasına haram olur.
2493- Eğer bir kimse, kardeşinin hanımı (=yengesi) ile mahrem olmak isterse, süt emen bir kız çocuğunu müt'a nikâhıyla örneğin, iki günlüğüne kendisine nikâhlamalı ve bu iki gün içinde 2474. hükümde açıklanan şartlara riayet ederek süt emzirmesi için yengesine vermelidir.
2494- Evlilik akdi okunmadan önce erkek, kadının ken-di sütkardeşi ve dolayısıyla da kendisine haram olduğunu meselâ, annesinin sütünü emdiğini söyler ve onun bu sözünü tasdik etmek de mümkün olursa, o kadınla evlene-mez. Şayet nikâh akdinden sonra söyler ve kadın da onun sözlerini kabul ederse, nikâh batıl olur. Bu durumda eğer erkek onunla cinsel ilişki kurmamışsa, kadına mihrini ödemesi gerekmez. Hatta onunla ilişkide bulunur ve kadın o anda erkeğe haram olduğunu biliyorduysa, yine de erkeğin üzerine mihr farz değildir. Ama eğer kadın o adama haram olduğunu ilişkiden sonra bilirse, erkek benzeri kadınlara verilen mihr miktarını o kadına vermelidir.
2495- Evlilik akdi okunmadan önce kadın, erkeğin süt emmek suretiyle kendisine haram olduğunu söyler ve onu tasdik etmek de mümkün olursa, o erkekle evlenemez. Eğer nikâhtan sonra söylerse, önceki hükümde açıklandığı şekliyle erkeğin nikâhtan sonra o kadının kendisine haram olduğunu söylemesi gibidir.
2496- Mahrem olmaya sebep teşkil eden süt verme, iki yolla sabit olur:
1) İnsanın, sözlerine yakin edeceği bir grubun haber vermesiyle.
2) İki adil erkeğin veya dört adil kadının şahitliğiyle.
Ancak bunlar, sözlerinde süt vermenin şartlarına da değinmelidirler. Meselâ, "Biz filan çocuğun filan kadının göğsünden yirmi dört saat süt emdiğini ve bu arada başka bir şey yemediğini gördük." şeklinde söylemelidirler. Ayrıca 2474. hükümde belirtilen şartları da açıklamalıdırlar. Ama eğer şartları bildikleri belli olur, bu konuda da görüşleri farklı olmaz, erkek ve kadınla da görüşleri çelişmezse, şartları açıklamaları gerekmez.
2497- Eğer çocuğun, mahrem olmaya sebep olacak ka-dar süt emip emmediğinden şüphe edilir veya o miktar süt emdiği zannedilirse, çocuk hiç kimseye mahrem olmaz. Ama yine de en iyisi ihtiyat etmektir. [Yani, süt emme sonucu mahrem olanlar, onunla evlenmemeli ve de ona kendi mahremleri gibi bakmamalıdırlar.]
[1]- [Belirlenen mihr karşılığı müvekkilim Fatıma'yı senin müvekkilin Ahmed'e eş yaptım.]
[2]- [Belirlenen mihr karşılığı müvekkilim Ahmet için evliliği kabul ettim.]
[3]- [Belirlenen süre içerisinde, belirlenen mihr karşılığında kendimi sana eş yaptım.]
[4]- [Kabul ettim.]
[5]- [Belirlenen süre içerisinde, belirtilen mihr karşılığında müt'a nikâhıyla kendi müvekkilimi senin müvekkiline eş yaptım.]
[6]- [Ben de bunları böylece müvekkilim adına kabul ettim.]
[7]- [İfzâ; kadındaki idrar mecrasıyla hayız mecrasını veya hayız mecrasıyla dışkı mecrasını birbirinden ayıran parçanın kalkmasıyla onların bir mecraya dönüşmesine denir.]
[8]- [Yâise (yeis yaşına ulaşan) kadın; aybaşı hâli görmeyen ve artık karnında çocuk görme ümidi kesilen kadındır. Bu ise, kadınların nesep durumuna göre fark etmektedir. Kureyş kabilesine mensup olan yani seyit kadınların yeis yaşı altmış, seyit olmayan kadınlarınki ise ellidir.]